Barbaros Tapan

Kültürel temsil

10 Kasım 2024
Kültürel temsil hiç bu kadar önemli olmamıştı.

Nedir kültürel temsil?

İnsanların kökleriyle, gelenekleriyle, sanatıyla bağlantı kurması ve bunu başkalarıyla gururla paylaşması...

Tanıtımın en temel adımı aslında her alanda olduğu gibi kendimizde başlar.

Sanatsal mükemmeliği bir zamanlar yerel olarak kutlamaya başlayan Oscar’lar, Altın Küreler, Cannes’lar etki alanlarını bir anda mı genişletti, hayır...

Yazının Devamını Oku

Türkiye seni seviyorum

3 Kasım 2024
Jacques Audiard imzası taşıyan “Emilia Perez” ödül sezonunun en çok konuşulan filmlerinden... Cinsiyet değiştirmek isteyen Meksikalı bir narkotik liderini anlatan filmin başrol oyuncuları Zoe Saldana, Selena Gomez, Karla Sofia Gascon ve Adriana Paz, Cannes Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü paylaştı. Kelebek okurları için Selena Gomez, Zoe Saldana ve yönetmen Jacques Audiard ile Los Angeles’ta bir araya geldim ve film hakkında merak edilenleri sordum.

◊ Türkiye’den kucak dolusu sevgi getirdim.

- Selena Gomez: Ohh Türkiye seni seviyorum.

◊ Disney’e katıldığınızda hayatınızın ve kariyerinizin sizi “Emilia Perez”de canlandırdığınız Jessi karakterine götüreceği aklınızdan geçiyor muydu?

- Selena Gomez: Sanırım burada olacağımı hiç düşünmemiştim, gerçekten minnettarım çünkü bu rolü kariyerimde çok uzun zaman bekledim. Bu işe girişmek inanılmazdı ve dürüst olmak gerekirse bu rol kariyerimde yeni bir başlangıç gibi hissettiriyor.

◊ “Avatar”, “Galaksinin Gardiyanları” gibi bilimkurgu filmlerinden sonra “Emilia Perez” nasıl ortaya çıktı?

- Zoe Saldana: Emilia Perez bana sonsuza dek bir nevi elveda dediğim ve yine de hayatımın son yıllarında kendimi özlerken bulduğum parçalarımla yeniden bağlantı kurma fırsatı verdi. Gençken korkusuzsun. Gençken elde ettiğim beceriler beni, aksiyon ve bilimkurguda aktif kadın rollerinin bol olduğu bir kariyere fırlattı. New York’luyum, bu yüzden DNA’mda caz var. Ayrıca kalpten bir dansçıyım ve sonsuza dek dansçı kalacağım. Bu filmde canlandırdığım Rita kendi içinde yaşadığı farklı karakterler barındırıyor. Kendini savunma cesaretine veya gücüne sahip olmayan bir kadın. Başkalarını savunan bir avukat ama konu kendisi olunca konuşamıyor. Benim gözümde çok tanıdık bir kadındı Rita. Her ne pahasına olursa olsun değişim ve görünürlük kazanmak isteyen çaresiz bir kadındı.

DANS KRALİÇEMİZ ZOE

Yazının Devamını Oku

Risk almayacaksak neden yaşıyoruz?

27 Ekim 2024
Pharrell Williams, müzik, moda ve sanatta sınırları zorlayan bir isim. Hayatını Lego merceğinden anlatan animasyon filmi “Piece by Piece” için 5 yıl çalışmış. Williams ile filmin özel gösteriminde bir araya geldikten sonra Zoom üzerinden konuştuk.

◊ “Piece by Piece” filmini ilk duyduğumda, “Pharrell Williams ve Lego’nun ne alakası var?” diye düşündüm. Kendi hikâyenizi bir Lego filmiyle anlatma fikri nasıl çıktı ortaya?

- Ben kendi hikâyemi hiçbir zaman ilginç bulmadım aslında. Keza kendi sesimi duymayı da hiç istemedim. Mesela siz birine sesli mesaj bıraktığınızda, kendi sesinizi beğeniyor musunuz?

◊ Pek değil...

- Ben de öyle... İnsanlar “Sen eğlence sektörünün içindesin, kendi sesini her zaman duyuyorsun” diyor. Ama sesimi duymak konusunda hep böyle hissediyordum. Zaten bu yüzden çoğunlukla başkalarına şarkı yapıyorum. Ara sıra kendime de yapıyorum tabii... İnan bana video kliplerimi de sadece bir kez izlerim. Röportajlarımı okumam. Ben böyleyim.

Eğlence sektöründeki çoğu insan kendini izleyecek kadar kibirlidir ama ben bir yapımcıyım. Performansın nasıl olması, insanların ne kadar iyi olması ve ne yapmaları gerektiği konusunda aşırı yüksek standartlarım var. Bu yıpratıcı bir şey. Bu yüzden kendim olarak yapmak istemedim filmi.

◊ Lego fikrini nasıl buldunuz?

- İnanılmaz ısrarcı olan ajansım sihirli sözcükleri söyledi: “Filmi istediğin şekilde yapabilirsin.” İşte o zaman “Tamam” dedim. Hikâyemi Morgan Neville’in anlatmasını ama bunu Lego dünyası filtresinden yapmasını istedim.

Yazının Devamını Oku

Oğlum beni doğru yola soktu

20 Ekim 2024
Colin Farrell’in oğlu James’a iki buçuk yaşındayken nadir görülen nörogenetik bir bozukluk olan Angelman Sendromu teşhisi konuldu. Dünyaca ünlü aktör, oğlunun hastalığının ardından zihinsel engelli insanları desteklemek için Colin Farrell Vakfı’nı kurdu. Los Angeles’ta bir araya geldiğimiz Colin Farell, “James bana kendime bakmayı öğretti, çünkü yanında olmam gerekiyordu. Oğlum doğru yola girmek, alkol ve uyuşturucuyu bırakmak için kullandığım yakıtın en önemli parçasıydı” dedi.

◊ Hayırseverliği, sizin için başkalarına yardım etme kavramını anlatabilir misiniz?

- Dublin’de Our Lady’s adında bir çocuk hastanesi var. Maalesef hastane yıllardır yetersiz finansmanın kurbanı oldu. Sahip olması gereken ekipman yok. Dublin’deki evime gittiğimde her Noel kız kardeşimle iki büyük kamyoneti oyuncaklarla doldurur, Our Lady’s’e giderdik. O hastanede anne babalar ölümcül hastalıkları olan çocuklarıyla uğraşıyorlar. Orada gerçekten yürek parçalayıcı zor saatler geçiriyordum. İşlerin olması gerektiği gibi olmadığını görmek beni hayal kırıklığına uğratırdı. ‘Bu insanlar ihmal ediliyorlar’ derdim, benim için de dönüm noktası buydu.

◊ Hastalık teşhisi nasıl konuldu?

- James’in önemli gelişimsel gecikmeleri olduğunu biliyordum. Ama ne yöne gideceğini bilmiyordum, küçüktü ancak nöbetler geçiriyordu. Önce serebral palsi teşhisi kondu, bu yaygın bir yanlış teşhis. Çünkü serebral palsi ve Angelman sendromu benzer özelliklere sahip. Ardından doğru teşhis konuldu.

◊ James ile olan yolculuğunuz size neler öğretti?

- Birçok yönden, James bana kendime bakmayı öğretti, çünkü ona bakmam ve yanında olmam gerekiyordu. Sanırım James iki yaşındayken alkolü bıraktım. Oğlum doğru yola girmek, alkolü ve uyuşturucuyu bırakmak için kullandığım yakıtın en önemli parçasıydı. Tüm çocukların anne babalarına ihtiyacı vardır. Tüm bunlar bana kendime bakmayı öğretti. Bana kendi içimdeki yaşama arzusuna erişmeyi öğretti.

James inanılmaz derecede güçlü, cesur ve iradeli. Çoğumuzun iki veya üç yaşına geldiğinde ulaştığı fiziksel yeteneklere ulaşmak için çok çalışıyor. Çok önemli mücadeleleri var. Asla kendine bakamayacak belki ama bana iradenin gücünü öğretti. İki oğlum da bana çok şey öğretti. Gerçekten iki oğlumun da beni, benim onları yetiştirdiğimden daha fazla yetiştirdiğini hissediyorum.

Yazının Devamını Oku

İnsanlığın karanlık tarafı

13 Ekim 2024
1989’da Beverly Hills’teki evlerinde ebeveynlerini av tüfeğiyle öldüren Menendez kardeşlerin hikâyesini anlatan “Canavarlar: Lyle ve Erik Menendez Hikâyesi” (Monsters: The Lyle and Erik Menendez Story) tüm dünyada büyük ses getirdi. Ryan Murphy ve Ian Brennan imzalı dizide katil kardeşlere Cooper Koch ve Nicholas Alexander Chavez hayat verdi. Oscar’lı oyuncu Javier Bardem ise cinayete kurban giden baba Jose Menendez olarak izleyici karşısına çıktı. Dizinin başrol oyuncuları ile New York’ta bir araya geldik ve son zamanların en çok tartışılan yapımını konuştuk.

Javier Bardem: İnsanların karanlık taraflarını izlemek ilgimi çekiyor

◊ İnsan doğasının karanlık tarafını oynamak ve keşfetmek ne kadar zorlayıcı?

- Aslında oyunculukta her şey zorlayıcı. Eğer bir komedi oynuyorsanız, odadaki en komik adam olmak zorundaysanız. Bu da zor. Bence buradayız çünkü işimizi yapmaya çeken şey insan olma deneyiminden gelen neşe ve acının nereden geldiğini anlamaya çalışmak ve insanlara izleyicilere bunların nereden geldiğine dair bir his, bir bakış açısı sağlamak. Biz bunu yapıyoruz. Örneğin Jose Menendez açısından bakarsam benim için travmayı, acıyı anlamak çok önemliydi. Kendi acısıyla başa çıkamama şekli ve bunun ne kadar acı ve ızdırap yarattığını göstermek önemliydi. Artık bu konular hakkında açıkça konuşabileceğimiz bir zamanda yaşıyoruz. İstismar hakkında konuşabiliyoruz. Toksik erkeklik hakkında konuşabiliyoruz. 30 yıl önce bu konular telaffuz edilemezdi bile. Şükürler olsun ki farklı bir yerdeyiz. Yine de yapmamız gereken çok iş var.

◊ Sizce izleyiciler neden gerçek suç cinayet hikâyelerine bu kadar ilgi duyuyorlar?

- Bu insan doğasının bir parçası ve biz insanlar gerçekten insanların neler yapabileceğini merak ediyoruz. İnsanların karanlık taraflarını izlemek benim de ilgimi çekiyor. Örneğin “Kuzuların Sessizliği”ni izlerken ‘hayır, bu mümkün değil’ diyorum ama sonra altında neler olduğunu anladığımda karakterin aklından neler geçtiğini hissettikten sonra ‘aslında insanlar bunları da yapabiliyormuş’ diyorsun.

◊ Davayla ilgili o dönemdeki medya kapsamı çok büyüktü. Rolünüz için araştırma yaparken mevcut bilgi zenginliğine nasıl yaklaştınız?

- Benim için pek fazla şey yoktu. Yani, Jose Menendez’in iki satır konuştuğu 10 saniyelik küçük bir röportajı vardı onu izledim. O iki cümleyi defalarca dinledim.

Yazının Devamını Oku

Selena’nın özgünlüğü hepimizi etkiledi

6 Ekim 2024
Geçtiğimiz günlerde “Women in Film” (Sinemadaki Kadınlar) organizasyonunun düzenlediği ruh sağlığı temalı akşam yemeğinde Selena Gomez’le bir araya geldik.

YARDIM İSTEMEK UTANÇ VERİCİ DEĞİL

Selena Gomez ve annesi Mandy Teefey’in kurucusu olduğu zihinsel zindeliği destekleyen oluşum Wondermind’ın desteğiyle organize edilen yemekte

Selena kendi ruh sağlığı yolculuğundan bahsetti:

“Gerçekten hassas olmanın bir gücü olduğuna inanıyorum. İnsanlara yardıma ihtiyacın olduğunu söylemek ve yardım istemek utanç verici değil. Bu yüzden çocuk taşıyamayacağımı  paylaştım ve evet, bu yüzden bipolar olduğumu paylaştım, kime ne.

Kadınların savunucusu olmak istiyorum ve bu yüzden bu konuları paylaşıyorum, dürüst olmayı seviyorum. Herkes bir şeyler yaşıyor, her zaman mükemmel değilim. Sadece kendimim ve olabildiğim tek şey kendim olmak.”

Sonra kız kardeşine döndü ve “Kimsenin sana iyi bir insan olmadığını söylemesine izin verme” dedi.

Ve tüm masaya dönerek “Kurban olduğunuzu söyleyen herkesi boş verin, benim kitabımda kurban diye bir şey yok sadece hayatta kalmak var” diye konuştu.

Ortam o kadar samimiydi ki 3 saatlik yemeği daha da özel kılan şey Selena’yla sohbet etme fırsatıydı.

Yazının Devamını Oku

Transformers’ların köklerine iniyoruz

29 Eylül 2024
Seslendirme kadrosunda Chris Hemsworth, Brian Tyree Henry, Scarlett Johansson, Keegan-Michael Key, Steve Buscemi, Laurence Fishburne ve Jon Hamm’in yer aldığı “Transformers One” adlı animasyon filmi ülkemizde 20 Eylül’de vizyona girdi. Transformes dünyasının ezeli düşmanları Optimus Prime ve Megatron’un anlatılmayan başlangıç ​​hikâyesini odaklanan filmi, yönetmen Josh Cooley ve Chris Hemsworth ile Kelebek için konuştuk.

◊ Transformers serisinin en sevdiğim teması, hayat ve umut veren kıvılcım etrafında dönmesi. Kıvılcım metaforu sizin için kişisel olarak nasıl yankılanıyor?

- Chris Hemsworth: Kendi yolunu çizme. Her şeyin önceden belirlenmiş olduğuna inanmadan önce, kendimizin bir miktar etkiye sahip olduğu fikrini seviyorum. Elbette, evrenin belirli şekillerde sizin için ortam oluşturması, fırsatların kendilerini göstermesi gerekiyor. Ancak sahiplenmek, inandığın şeyi seçmek, kalbini, içsel çağrını, erdemini dinlemek ve bunları takip etmek film boyunca çok güçlü bir şekilde yankılanıyor. Hayatımı her zaman buna göre yaşadım. Birçok insanla, birçok durumda bir araya gelip aslında bir şekilde bulmacanın parçalarının bir araya geldiği gibi durumlarla etkileşime girmediğimizi söylemiyorum. Ama yine de direksiyonu kendiniz tutmalı ve demelisiniz ki, ‘bu benim gitmek istediğim yön ve benim inandığım yön bu ve ben deneyeceğim.’

- Josh Cooley: Bu filmin adının “Transformers One” olarak adlandırılmasının sebebi sadece ilk film olmasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda hepimizin bir olması. Bunun hem bu filmde hem de Transformers’da yer alan bir tema olması. Hepimizin aynı şeyin parçasıyız. Hepimizin aynı şekilde geldiği, hepimizin aynı yerden geldiği, neye benzediğimizin veya neye inandığımızın bir önemi olmadığı, hepimizin aynı olduğumuz, hepimizin insan         olduğumuz fikri.

◊ Seslendirdiğinizin dışında en sevdiğiniz Transformer hangisi? - Chris Hemsworth: Çocuklarımı filmin galasına götürdüm. ‘Filmi beğendiniz mi’ dedim. Bayıldılar. Oldukça havalı karakterler, film harika filan konuşuyoruz. ‘Optimus Prime en cool’u değil mi’ diye sordum. ‘Hayır, Bumblebee’ diye yanıt verdiler. Israrla ‘Hayır, Optimus Prime harikaydı’ dedim ama ‘Hayır, Bumblebee bizim favorimiz’ dediler. Yaklaşık 10 çocuk böyle söyledi. Sanırım Bumblebee.

TEKLİF GELİNCE FİLMİ ÖNCE ÇOCUKLARIMA SORDUM

◊ Bu filme dahil olma fırsatı karşınıza çıktığında, hayranlara orijinal Transformers’ta zaten onları hayran eden noktalardan daha fazlasını verip aynı zamanda yeni bir şeyler katacağınızı düşünmenizi sağlayan şey neydi?

Yazının Devamını Oku

Emmy ödüllü gerçek bir taciz hikâyesi

22 Eylül 2024
Komedyen Richard Gadd’ın aynı adlı otobiyografik tek kişilik gösterisinden uyarlanan “Baby Reindeer” Emmy Ödülleri’ne damga vuran yapımlardan oldu. 38 yaşındaki Jessica Gunning tarafından canlandırılan Martha’nın Richard Gadd’ı birkaç yıl boyunca takip ederek taciz etmesini konu alan mini dizi, 4 dalda Emmy kazandı. Dizinin başrol oyuncuları Richard Gadd ve Jessica Gunning ile “Baby Reindeer”ın hikâyesini Kelebek okurları için konuştuk.

Richard Gadd: Yaşadığım hiçbir şeyi değiştirmek istemezdim

◊ Takıntılı bir insan tarafından sürekli takip edilmekten kaynaklanan zihinsel stresle nasıl başa çıktınız?

- Dürüst olmak gerekirse baş edemediğim zamanlar oldu. Çeşitli aşamalarda dayanılmaz seviyeye ulaştı. Benim yaşadıklarım çok stresliydi. Ama mutlaka kendine zaman ayırmak lazım. Kendinize bakmak, dinlenmek, keyif aldığınız bir şeyi yapmak oldukça iyileştirici hissettiriyor.

◊ Hikâyenizi yayınladığınız için pişmanlık duyduğunuz oluyor mu?

- Kesinlikle hayır. Dünya üzerinde çok olumlu etkisi oldu. İstatistikleri saymak istemiyorum ama benim de sözcüsü olduğum We Are Survivors Vakfı’na yardım istemek için ulaşan kişi yüzde 200 arttı ve birçoğu yardım aramalarının nedeni olarak “Baby Reindeer”ı gösterdi. İngiltere’deki mağdurlara yardım eden kuruluşların yüzde 40’ı iyileştirildi. Hissettiğim yıldırıcı, bunaltıcı duyguları ve bu unsurlarından kaynaklanan stresi daha büyük iyilik için bir kenara bırakabilirim.

BAZEN MİLYONLARCA KİŞİNİN BENİ YARGILADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM

◊ Peki hayatınız hakkında yazmaya başladığınızda iyi hissetmek için neler yaptınız?

Yazının Devamını Oku