Asıl işkence o geceden sonra başladı

Haberin Devamı

Türkiye onu karakolda yediği dayak görüntüleri ortaya çıktığında tanıdı. 37 yaşındaki Fevziye Cengiz, 17 Temmuz 2011’de eşi Murat Cengiz, kızı ve damadı ile Karabağlar’da bir müzikhole eğlenmeye gitti. Daha 15 dakika geçmeden polis ekipleri kimlik kontrolü için içeriye girdi. Fevziye Cengiz’in ifadesine göre, nüfus cüzdanı arabadaydı. Eşi hemen almaya gitti. İşte orada film koptu. Ailenin ifadelerine ve kamera kayıtlarına göre polisler, Fevziye Cengiz’i önce tartaklayıp döverek Karabağlar Karakolu’na götürdü. Fevziye Cengiz, karakolda da uzun bir süre polislerin şiddetine maruz kaldı. Elleri kelepçeli halde tekme tokat dayak yedi. Aile dava açınca görüntüler ortaya çıktı, “Karakolda işkence” haberi Türkiye gündemine oturdu. Ancak Cengiz Ailesi’nin başına gelenler o gece bitmedi. Daha o akşam mahalleden atıldılar, başka bir yere taşınmak, marketlerinin kapısına kilit vurmak zorunda kaldılar. Fevziye Cengiz, üzerine yapıştırılan konsomatris sıfatı yüzünden mahalle baskısıyla yüz yüze... Kendileri dışında çocuklarının da psikolojisi bozuldu. Hala tedavi görüyorlar. Küçük kızları okulda bir yıl kaybetti. Şimdi dosyalar birleştirildi. 6 Şubat’taki duruşmayı bekleyen ailesiyle avukatları Hanife Yıldırım’ın bürosunda görüştük.

Haberin Devamı

Asıl işkence o geceden sonra başladı

Dün yolda uygulama oldu kızım bayıldı
Fevziye Cengiz’in mavi gözleri ürkek... Sürekli elleriyle oynuyor. Eşi Murat Cengiz’in ise o gece olanlar konuşulurken gözleri doluyor, başını öne eğiyor. Çocuklarının, “Baba annemizi koruyamadın” sitemini anlatırken dudakları titriyor... Eşi Murat’ın artık yanından bir dakika bile ayrılmadığı Fevziye Cengiz, o geceden sonra hayatının nasıl değiştiğini şu sözlerle anlatıyor:
“O gece denizden gelmiştik. Bir kadın sanatçı vardı türkü söyleyen, onu dinlemeye gitmiştik. Dinlemez olaydık. Her şey o gece işkenceyle bitseydi... Asıl işkence ondan sonra başladı. Daha o gece mahalleden çıkarttırdılar. Konsomatris demeçleri yüzünden eşimin ailesi de bizi istemedi. Onların alt katında kirada oturuyorduk. Onları tehdit etmişler. İmza toplamışlar. Başka yere taşınmak zorunda kaldık. Çalışmıyorum şu an. Market açmıştık. İki günde bir basıyorlardı. Mühürlediler de... Onu da kapatmak zorunda kaldık. Temmuzdan aralık ayına, davayı açana kadar sürekli telefonla aranıyorduk. Davadan vazgeçmemiz isteniyordu. Emniyet, Valilik ve İçişleri Bakanlığı’na tehdit edildiğimiz için başvurduk. Gece 01.00’de bile tehdit telefonları geliyordu. Polise çok güvenirdik. Artık hiç güvenmiyoruz. Küçük kızım da artık güvenmiyor. Ödevinde, ‘Kaybolursan ne yaparsın’ sorusuna, ‘Bir şey olursa Hanife Hanım’a (avukatımız) giderim’ demiş. Kapı çalıyor ona bile korkuyor. Geçen yıl da okuldan almak zorunda kaldık. Eşimi, kızımızı okula bırakırken takip ettiler. Eşim de korktu, götürmeyi bıraktı. Kızım bu sene bir yıl kaybederek okula yeniden başladı. Dün uygulama oldu yolda, kızım bayıldı arabada. O gece ellenmedik hiçbir yerim kalmadı. Taciz de var. Önce eşimin yanında söylemedim. İfadelerden öğrendi o da... Çok gücüne gidiyor. Her gece uykumdan sıçrayarak uyanıyorum. İlaç kullanıyorum. Psikiyatriste gidiyorum.”

Haberin Devamı

Asıl işkence o geceden sonra başladı

Haklı olduğumuz yerde suçlu olduk

Bugüne kadar ailesinden tek bir tokat bile yemediğini gözleri dolarak anlatan Fevziye Cengiz, “Ben daha kocamdan, büyüklerimden, ailemden dayak yemedim. Hiç tanımadığım insanların, üstelik polislerin beni dövmesi çok zoruma gitti. Hakları var mı? Bir de polise karşı gelmekten hakkımda dava açıldı. Biz haklı olduğumuz yerde suçlu olduk. Mahkemede bakıyorum ki haklıyım ama suçlu durumundayım. Bildiğini yanıltmaya çalışıyorlar” sözleriyle dile getiriyor tepkisini.

Dileğimiz, AİHM’e gitmeden sonuçlansın

Olayın ardından, polislere, “zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama” suçunu işledikleri iddiasıyla 6 aydan 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılırken, yediği feci dayak karakolun güvenlik kameralarınca kaydedilen Fevziye Cengiz hakkında ise polisleri yaraladığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle 2.5 yıldan 6.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Cengiz’in avukatı Hanife Yıldırım, davanın her aşamasında bir hukukçu olarak başka bir şaşkınlıkla karşı karşıya kaldığını şu sözlerle ifade ediyor: “Geçen hafta, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri İzmir’e geldi. Karakolda inceleme yapmış. Ama bizim haberimiz bile yok. Mağdurun dikkate alınması önemli. Olay sonrası özür çıkmadığı gibi olayda adları geçen polisler bir dönem görevden alındı, sonra İstanbul’a tayinleri yapıldı. Şimdi tüm davalar birleştirildi. Mukavemet dosyası, işkence dosyasıyla birleşti. Hukukçu olarak şunu düşünüyorum: Tüm uygulama mağduru yıldırmaya yönelik. Polise karşı mukavemet dosyasının mağdurun önüne getirilmesi ve ceza tehdidiyle karşı karşıya kalması bir yıldırma. UYAP’tan ilk baktığımda basit yaralama üzerinden davanın açıldığını görünce kalakaldım. Müvekkilime nasıl açıklayacağım diye düşündüm. Ortada bir işkence var ama basit yaralama olarak dava açılmıştı. O kadar orantısız bir şey ki. Açıklarken zorlandım, ‘Fevziye itiraz hakkımız var, o kadar üzülme’ dedim. Sürecin bu şekilde çalışması bile mağdurun o incitilmiş duygusunu daha da incitiyor. Hatta bir sürü insan bu ve benzeri insanların çoğu yılıp bırakıyordur. Olayın diğer tarafında olmak daha da acı verici.

Haberin Devamı

Şansı, görüntüler

Şanslı olduğu bir nokta var. Görüntüler var. Birçok insanda görüntü olmadığı için haklılıklarını ispat etmekte zorlanıyorlar. Vazgeçirtme düşünülüyor. Mukavemet dosyası hak arama özgürlüğünün önüne geçiyor. Nerede bir işkence varsa karşısına mukavemet dikiliyor. İnsan hakları kuruluşları ve politikacıların ilk buradan başlamaları gerekiyor. İşkence görmenin üzerine bir de ceza alma korkusu var. Bu vahim bir boyutu. Yıldırma korkunçtu. İlk mahkemeye gittiğimiz mukavemet davasına
35-40 polis geldi. Hepsi içeri girdi. Bize gözdağı verdiler. Otoparka kadar takip ettiler. İçişleri Bakanı, ‘Polisi asalım mı?’ demişti. ‘Böyle bir şeye sahip çıkamayız, çok büyük ayıptır’ diyemediler. Bir insanı insan olarak değil, başka şeylerle sorguladılar. İffeti, namusu... Bu toplumun en yetkili ağzı bile, ‘O kadın konsomatris’ dedi. Varsayalım ki konsomatris, ki müvekkilim değil. Dayak yemek, işkence görmek durumunda mı? Şiddetle ilgili çalışıyoruz. En önemli argümanlardan birinin kolluk kuvveti olduğunu söylüyoruz. Başınıza bir şey gelirse polise başvurun diyoruz. Demek ki emniyet de kadınları sınıflara ayırıyormuş. İyi kadınlar ve kötü kadınlar. Dayak yemesi kabul edilebilecek kadınlar ve edilmeyecek kadınlar.”
Yıldırım en büyük dileğinin AİHM’e gitmeden davanın sonuçlanması olduğunu da dile getirerek, “Bir kere de bizi şaşırtsalar. Ama Türkiye’de işkence yok denen bir dönemde bu olay sembol dava oldu. Eğer bu dosyalardan hakkımız alamazsak AİHM’e başvuracağız. Nereye kadar gidilmesi gerekiyorsa oraya kadar gideceğiz. Önemli olan adil yargılanması” diye konuştu.

Yazarın Tüm Yazıları