Ne yazık ki sadece bir konuda haklıydı Melli. Fenerbahçe Doğuş maça hiç hazırlanamamış hatta maça gelmeyi unutmuştu sanki. Diğer tarafta Melli'nin tahminin aksine bu sezonki en hazır Maccabi vardı karşılarında. Hiç olmadığı kadar istekli, enerjik ve kararlı. Sanki Fenerbahçe Doğuş ile kapanmamış bir hesapları vardı, sanki Final Four'da son topta kupayı Fener'e kaptırmışlar da onun rövanşını almak için oynuyorlardı. Her oyuncusu agresif, her taraftarı hırs doluydu maç boyunca.
Fenerbahçe Doğuş, dün akşam Tel Aviv'de parkeye kazanmak için çıkmamıştı, sadece maçı kaybetmemeye çalışan bir grup oyuncu izledik 40 dakika boyunca. Oysa ki mücadele etmek, savaşmak bu takımın DNA'sında vardı, çünkü baştan öyle tasarlanmıştı, çünkü başka türlüsü mümkün değildi, olmamalıydı. Obradovic ve öğrencileri dün akşam geçen yılın rövanşını almaya çıktığı maçta, Maccabi Tel Aviv'e 9 sayı fark ile 82-73 yenildi. Sizi bilmem ama bana 9 sayı 109 sayı gibi hissettirdi.
Kızılyıldız karşısında herşeyi doğru yapan Fenerbahçe sadece zihnini getirmeyi unutmamıştı bedenler de İsrail'e hiç gelmemişti. Bunun en büyük kanıtı Jason Thompson'ın sadece 1 dakika içinde 3 faul yapıp kenara gelmesi olmuştu. Maçta ilk 7 dakika geçilirken skor tabelası 15-4 ev sahibi lehineydi. Sarı Lacivertlilerin 4 sayısının sadece 2'si saha içinden diğeri ise faul atışından gelebilmişti. Fenerbahçe skorda zorlanabilirdi ancak bugüne kadar oynadığı hiçbir maçta bu kadar kötü savunma yapmamıştı. Maccabi'de her eline topu alan kendisini boyalı alanımızda bulmuş, çok doğru hücum etmişti. Fenerbahçe ise hücumda ilk defa savunmayı bu kadar kötü okumuş onu delmek yerine zorlama toplar kullanmıştı.Akıllı hücum edememek 6 blok olarak maç sonunda hesabımıza yazılmıştı.
Orkestra en baştan bozuk çalmaya başlamıştı, ne yazık ki birbirini ve karşı takımı okumak konusunda sınıfta kalmıştı Fenerbahçe.
Obradovic maç boyunca doğru 5'i bulmaya çalıştı. Kalinic'in talihsiz sakatlığı, Datome'nin kaşının açılması, Thompson'ın faul problemi maç boyunca başını ağrıttı Sırp teknik adamın. Bunun yanında Sloukas, Wanamaker, Nunnaly, Guduric ve Melih'in her zamankinden uzak performansları da hiç yardım etmedi. Fenerbahçe Vesely ve Dixon ile maça tutunmaya çalışsa da karşısında hep daha da güçlü cevap veren Maccabi'yi buldu. 1 dakika bile konsantrasyonunu kaybetmeyen, 40 dakika aynı hevesle savunma yapan Maccabi'de motivasyon çok netti. Tıklım tıklım seyircisi önünde "Avrupa'nın en iyi koçunun" yönettiği "Euroleague şampiyonunu" yenmek, işte bütün mesele de buydu.
Devre arasında Neven Spahija uzatılan mikrofona "Gerçekçi olalım Fenerbahçe aslında bu değil, çok daha iyi hepimiz biliyoruz" demişti. Çok doğru söylemişti Fenerbahçe tabi ki bu değil ve hepimiz bunu çok iyi biliyoruz. Gelecek hafta yılın son maçında Real Madrid'i konuk edecek Sarı Lacivertliler, her zaman yaptığı en iyi şeyi yapacak, Maccabi hayal kırıklığını bir kenara bırakacak, zihinleri tamamen sıfırlayacak ve taraftarının önünde bir kez daha İspanyolları devirecek.
Akılda kalanlar:
-Pierre Jackson'ın hırsı ve isteği. 20 sayı, 22 verimlilik puanı!
Maçtan önce verdiği röportajda Fenerbahce Doğuş'u Final Four adayları arasında gösterirken sanki maçın 82-56 ile sona ereceğini öngörmüştü. Aynı Cska ve Olympiacos maç sonları gibi.
Zalgiris Kaunas mağlubiyeti Fenerbahçe seyircisinin yine Euroleague'in uzun bir maraton olduğunu unutmasına neden olmuştu geçen hafta. Oysa ki yeni takım olmanın verdiği bazı aksaklıklar ve sakatlıklar yolu biraz engebeli yapabilirdi.Önemli olan yolun sonuna nasıl varılacağıydı. Aynı 2 forması yeni emekli edilen Lakers efsanesinin, Kobe Bryant'ın, takımı ile 2009'da inanılmaz bir normal sezon geçirirmesinin ardından söyledikleri gibi "Normal sezonu 1. bitirmek veya daha az mağlubiyet almaktansa finallerde olmayı tercih ederim, şimdi başarılı olmanın hiçbir önemi yok, yolun sonuna varabilmek daha önemli"
Ataşehir'deki maç sonunda söylenerek çıkan seyirci veya Twitter'daki yorumlar tek bir yönü gösteriyordu geçen Perşembe. Son şampiyonsanız sanki hiç mağlubiyet yüzü görmeden, lige hükmederek bitirmeliydiniz her haftayı!
Oysa ki alınan mağlubiyetler bile Fenerbahçe Doğuş'un ayak seslerinin ne kadar gür ve sağlam olduğunu kanıtlıyordu. Hatta Avrupa'nın en iyi basketbol sitesi eurohoops.net bu duruma çok farklı bir açıdan yaklaşmış ve şu soruyu sormuştu. "Eğer paralel bir basketbol evreninde yaşıyor olsaydık ve galibiyetler maç boyu önde götüren takıma yazılsaydı Euroleague sıralaması ne olurdu?" Bu eğlenceli sorunun cevabı birçok takım için değişmezken sıralama Fenerbahçe için 1'i, mağlubiyet sayısı da 0'ı gösterirdi. Yani oynadığı 12 maçta, toplam 350 dakikada sadece 99 dakika geride olduğunu, maç başına ortalama 8.25 dakika rakiplerinden geriye düştüğünü ve kusursuza yakın bir egemenlik kurduğunu.
Paralel evrende veya farklı bir dünya yerine kuralların daha eğlenceli ve heyecanlı olduğu günümüzde, Fenerbahçe Doğuş dün akşam, ligin sonlarından, son 3 haftada 11.liğe kadar yükselmiş bir basketbol ekolünü ve okulunu, Kızılyıldız'ı, 26 sayı farkla devirdi. Baştan sona ipleri bırakmadığı maçta basketbolseverlere müthiş bir maç izletti. Önce Feldeine ve Rochestie'yi durdurdu ardından, boyalı alanda hem savunmada hem hücumda hakimiyet sağladı. Zalgiris maçının aksine boş adamı bulana dek topu dolaştırdı, sahaya doğru yerleşti ve agresif savunma anlayışını fark ne olursa olsun sonuna kadar bırakmadı. Son 3 maçında 87 sayı ortalaması ile galibiyet serisi yakalayan Kızılyıldız'ı yenmekle kalmadı, yaptığı baskı ile Kırmızıları 56 sayıda tutarak sezonun en kötü performansını sergilemesine neden oldu. Obradovic elindeki tüm rotasyonu nerdeyse ilk defa kullanırken hepsinden verim almayı başardı. Şimdi gözler İsrail'e, Tel Aviv'e çevrilecek, Pao'ya yenilen Maccabi ile karşı karşıya gelecek Sarı Lacivertliler. Nihayet tam kadro, atletik İsrail takımı karşısında bir kez daha sınav verecek bu hafta.
Akılda kalanlar:-Pero Antic'in Arena'ya dönüşü.
-Kalinic'in ilk dakikaları ve ilk 5 başlaması
İlk önce, Mayıs ayında şampiyonla finalistin arasındaki farkı çok derin çizgilerle ayırdığı, Olympiakos’u konuk etti. Sonucu sertliğin ve basit top kayıplarının belirlediği uzatmada, kaybetti. Bu uzatmayı göremeden salondan ayrılan, ayrılmayı düşünen taraftarının unuttuğu bir şey vardı.
Geçen yıl playoff’larına, dörtlü finaline hükmettiği ve sonunda da şampiyon olduğu sezonda ilk 7 haftada durum bugünden farklı değildi. Yani, 4 galibiyet, 3 mağlubiyet.
Biraz daha geri gidelim, yıl 2015, Ekpe Udoh transferi henüz bitmemiş ama dedikodular sosyal medyada almış başını gitmiş.
O yorumlardan bazıları;
“Yokluktan alınan bu oyuncudan ne bekleniyor acaba?”, “Kazma pivot”, “Obradovic’in garip tercihi”, “Ribaunt katkısı beklemeyin bile”, “Tuhaf bir tercih”, “Vesely’nin yedeği olur sadece”
Hatırladıysak dün akşamki maça gitmek daha keyifli şimdi. Salı günü Arena’da ümidin kesildiği, erken yorumlar ile eleştirilen Fenerbahçe Doğuş, oynadığı 7 maçın 6’sını kazanmış, evinde oynadığı son 14 maçı kaybetmemiş, CSKA’yı 93-95 yenmeyi başardı.
Hem de drama ile, tramva ile uzatmada herkese gücünü ve ne kadar güvenilir olduğunu bir kez daha gösterdi.
2 gün önce oynadığı maçtan dersini çok iyi almıştı Sarı Lacivertliler. Boyalı alanı ele geçirmiş, CSKA’yı çizginin dışına itmişti. Savunma en büyük silah olmalıydı, oldu da. Nunnaly ve Wanamaker, Clyburn ve De Colo’ya nefes aldırmamış, Thompson ve Vesely pota altında devleşmişti. Guduric takımın hücuma yön vermiş, takımın neredeyse bulduğu tüm basketler asist üstünden gelmişti. 2. yarıda uyanmış CSKA’nın karşısında akıllı ve hata yapmayan bir Fenerbahçe Doğuş vardı. Uzatma periyotunun son düdüğü çaldığında Udoh’un hayaletiyle boğuşmaya çalışan Thompson devamlı Bogdanovic ile kıyaslanan Guduric, bu duruma artık son vermişti. Takımın gönderdiği mesajın satır arasında; 2016/17 bitti, bu tamamen başka bir kitap, film, hikaye veya macera ne derseniz diyebilirsiniz adına, sayfayı çevirmenin vakti geldi de geçiyor diyordu.
Aklında 3 önemli maç ile çıktı parkeye. İlk önce Anadolu Efes ile karşılaşacak sonra rotayı komşuya çevirip Panathinaikos'a gidecek ve hemen ardından hafta sonu ezeli rakibi Galatasaray'a konuk olacaktı. İşte böyle yoğun bir takvim ve stresli bir hafta bekliyordu Sarı Lacivertlileri. Dün akşam Fenerbahçe Doğuş, Anadolu Efes'i, Ülker Arena'da 11 sayı fark ile 81-70 yendi ve haftaya "yapılacaklar listesi"inde ilk maddesinin üstünü çizerek başladı
Perasovic, maçtan sonra yaptığı basın toplantısında "Bence elimizden geldiği kadar savaştık, mücadele ettik. Ancak maçın sonunda daha fazla enerjileri vardı ve bizim rotasyonumuz yetersiz kaldı" demişti. Aslında mağlubiyetin mimarı, yetersiz kalan rotasyonu değil, Avrupa'nın "en iyi koçu" ödülünü maçtan hemen önce alan Obradovic ve öğrencilerinin senelerdir kurduğu kazanma kültüründen başkası değildi. Takımın birbiriyle uyumunun en önemli, oyuncuların en iyi oldukları yönleri ortaya çıkarmanın en değerli olduğunu bilen Obradovic, Fenerbahçe'de, 3 yılda Final Four'a kalmasından çok öte şeyler yaptı. Maç ne kadar zora girerse girsin sonuna kadar gitme becerisi ve cesaretinin şekillendirdiği oyun anlayışı ile dün akşam 2. galibiyetini aldı Fenerbahçe Doğuş.
HAKLIYMIŞ
İlk çeyrekte direksiyonda Wanamaker vardı. Nunnaly ile birlikte Efes'in oyun kurucularına yaptıkları baskı, Melli ve Vesely'den gelen basketler ile boya alanı iyi kullanmışlardı. Fenerbahçe'yi yenmek için aslında yapılacak şey gayet netti. İçerden oynamasına izin vermeyerek, ribaundları almasını engelleyecek ve tempoyu elinde tutacaksın. Yardım savunması üzerinden hata yapmasını bekleyerek boş adamı bulacaksın. Bu parola ile yola çıkan Anadolu Efes'de çeyrek bitimine 3 dakika kala Dunston %100 saha içi isabeti ile 8 sayı atmıştı bile. Pota altında çok iyi paslaşan konuk ekipte her şey yolundaydı. Son 1 dakikada bulduğu iki 3'lük isabetiyle Simon hem Euroleague'de ilk sayılarını atmış hem de takımını 15-20 ile öne geçmesini sağlamıştı. 0-9 ile gelen serinin ötesinde ribaundlara ve pota altına hükmeden Lacivert Beyazlılara, dış atışlar eklenmiş, üstüne 1999 doğumlu Onuralp Bitim Euroleague'de ilk dakikalarını almıştı. Efes için daha iyi bir senaryo olabilir miydi?
2.çeyrekte Fenerbahçe'nin yardım savunmasında verdiği boşluklar üzerinden sayı bulmaya devam etti Anadolu Efes. Stimac'dan Dunston'a, Simon'dan Stimac'a yaptığı pas ve asistler ile boyalı alan zafiyetini sonuna kadar kullanmıştı. Fenerbahçe Doğuş ise uzun süredir parkede olan Stimac ve Dunston'ın üzerine gitmek yerine çareyi dış atışlarda bulmaya çalıştı.
34-34 ile biten devrenin sonunda Nunnaly mikrofonlara "Herkesin koşması gerek daha agresif savunma yapmalıyız" demişti. Haklıydı da.
Fenerbahçe Doğuş her ne kadar pota altında zorlansa da, takım verimliliği dengeli dağılmıştı. Anadolu Efes'e cephesinde ise, toplamda 41 olan verimlilik puanın %70'inin iki uzundan gelmiş olması 2. yarı için uyarı niteliğindeydi. En azından koç Perasovic için öyle olmalıydı! Oysa ki Perasovic devre arasından dönerken verdiği röportajda gidişattan memnun olduğunu söylemişti. Karşısında ilk yarıdan dersini çıkarmış Obradovic vardı. Takım 13 asist yapmasına rağmen hücumdan ve savunmadan memnun olmayan Obradovic.
İşte o an 40. dakika düdük çaldığında kazanacak takım belli olmuştu bile.
Karnesindeki kırığın sadece takım kimyası olduğunu 4. çeyrekte Euroleague sertliği ile yüzleştiğinde anladı Sarı Lacivertliler. Maç krize girdiğinde kim çıkartacak? Savunma direncini kim başlatacak? Son topu kim kullanacak? Söz konusu sorular geçen yıl sorulsa cevaplar basitti, krizler ve son toplar Bogdan'dan, savunma direnci Udoh ve Kalinic'den sorulurdu. Dün bu 3 isimden hiçbiri sahada değildi ve işin kötüsü cevaplar henüz hazır değildi.
Önemli eksikleri, Dixon ve Kalinic'e rağmen 3 çeyrek bildik tanıdık karakter ile oynadı Fenerbahçe Doğuş. Hatta 36-41 biten ilk yarıda Shermadini "İyi iş çıkardığımızı düşünüyorum sonuçta son şampiyona karşı oynuyoruz" demiş ve mesajı çok net vermişti. Vücut dilinde ve satır arasında "Hani o kadar da bir beklentiniz olmasın, elimizden geleni yapıyoruz" olduğu kesindi. Ne de olsa sahayı ve topu iyi paylaşan, hücumda adam eksilten, Malaga'yı potasına yaklaştırmayan eski şampiyon vardı parkede. Devre arasında yorumunda haklıydı Shermadini!
3. çeyrekte panik olmayan, hata yapmayan ve her sıkıntıya çözüm bulan Obradovic'in öğrencileri için ne olduysa sonrasında oldu. 4. çeyreğin hemen başında yaşamaya başladığı takım içi iletişim krizi sadece skoru yaklaştırmamış, Malaga seyircisini de uyandırmıştı. Tüm salon oyunun içine girmiş, Fenerbahçe sanki sihrini kaybetmişti. Sarı Lacivertliler bir anda parkedeki herkesin gözünde "yenilebilir" duruma gelmişti. McCallum takımını coşturmuş 13-0 gelen serinin önderi olmuştu. Üst üste gelen top kayıpları, kaçan boş şutların ötesinde uzun zamandır sahaya ilk defa yerleşemeyen bir Fenerbahçe izledik. Maçta son 3 dakikaya girilirken çeyrek skoru Fenerbahçe için sadece 3'tü. Datome 1:19'da 3'lüğü yolladığında tabelayı 68-65'e getirirken salonu susturmuş, Plaza'ya molayı aldırmıştı. Ancak geri dönmek için harcanan enerji, molaların erken bitmesi, alınamayan hücum ribaundları sonrası verilen ikinci şanslar ve "son topu kim kullanacak?" derken deplasmanda yenilmekten kurtulamadı son şampiyon.
Fenerbahçe yenilmesine rağmen uzun soluklu bir maratonun başında mücadeleci karakterinden vazgeçmediğini gösterdi. 19-3 seri gördükten sonra bile maçı bırakmadı. Kalinic ve Dixon dönecek, yeni oyncular sisteme bir bir entegre olacak, Thompson faul problemini çözecek, Wanameker ve Sloukas rollerini netleştirecek. Euroleague asıl ondan sonra başlayacak ve sonu mutlaka Belgrad olacak!
Akılda kalanlar:
-Bir türlü alınamayan hücum ribaundları, Malaga 16, FB sadece 4!
-Datome'nin 2.17'lik Shermadini'ye yaptıgı blok.
-Melli'nin kötü performansı PIR -5
Basketbolun efsanevi koçu Phil Jackson, doldurduğu bilgi formlarında yaptığı iş bölümüne zaman zaman basketbol koçu yerine "Sihirbaz" yazdığını söylemişti. Bu sıfatı Obradovic kadar hak eden başka biri daha olabilir mi?
Fenerbahçe Doğuş önce playoff'larına hükmederek Euroleague'de kupayı kaldırdı sonra mağlubiyet yüzü görmeden kıtanın en kuvvetli liginde, BSL'de, şampiyon oldu. Ardından takım en iyi oyuncuları, saha liderleri Udoh ve Bogdanovic'i kaybetti, Obradovic'in yıllardır kurduğu kimya neredeyse bozuldu. Beklentilerin katlanarak arttığı yeni sezonda boşlukları doldurmak için çok kısa zamanda büyük işler yapması gerekiyordu.
Tüm şanssızlıklara ve birlikte geçirilen kısa zamana rağmen "Sihirbaz Obradovic" ve öğrencileri, dün akşam Ankara'da, Banvit'i 75-64 yenerek 33. Cumhurbaşkanlığı kupasına uzandılar. Maçın başından sonuna kadar sağladığı üstünlük ile arkasına bile bakmadan, 11 sayı fark ile maçı rahat kazandı Sarı Lacivertliler. Karşısında, orkestra şefini, Jordan Theodore'u kaybetmiş, birbirini henüz anlamakta güçlük çeken, aynı dili konuşamayan bir Banvit olmasının da payı çok yüksekti.
"Pota altında artık bir Ekpe olmayabilir ama ben varım" diyen Vesely ile maça hızlı başladı Fenerbahçe Doğuş. Zadar turnuvasının iki yıldızı, Jan ve Datome ile skor kısa zamanda 8-0' a gelmişti bile. Banvit'in ilk basketi süre dolmaya yakın 7. dakikaya girilirken gelmişti. Maçın ilk dakikalarında Fenerbahçe Doğuş parkeyi sanki hiç terketmemiş gibi, gözü kapalı oynuyor, doğru adamı, doğru pas ile buluşturuyordu. Filipovski'nin aldığı moladan sonra Banvit boyalı alanı daha çok kullanmaya başlamış, maya bir anda tutmuştu. Tecrübeli teknik adam, maçı kazanmanın yolunun Fenerbahçe boyalı alanından geçtiğini çok iyi biliyordu. Özellikle de Avrupa'da ilk resmi maçına çıkmış Thompson sahada iken. Ne yazık ki henüz alışamadığı savunma sistemi ve kırılganlığı ile pota altında Banvit'in kurtarıcısı olmuştu..
Sene 1990, FIBA Dünya Şampiyonası oynanıyor ve ardından o talihsiz olay meydana geliyor ve başrolde, Divac. Temmuz 2017, Divac ve Bogdanovic aynı karede Las Vegas'da, Bogdanovic'in Kings ile sözleşme imzalamasının ardından aynı karedeler. Ve sonrasında beklenen ama istenmeyen haber!
Fenerbahçelilerin sevgilisi, büyük oyuncu, Bogdan Bogdanovic bugün çocukluk hayalini gerçekleştirmek için NBA yolunu tuttu. Uzun zamandır okuduğum en güzel mesaj ile veda etti Fenerbahçe Doğuş oyuncusuna.
Mesajda Bogdanovic'den bahsederken başarılarının haricinde neden önemli olduğunu çok güzel anlatmışlardı. Takıma yaptığı katkı, mücadele, onunla kazanılan başarılar bunlar hepimizin gördüğü bildiği her takımın giden oyuncusunun arkasında yazabileceği şeylerdi.
Takım ruhuna yaptığı katkı ve örnek kişiliğine yapılan vurgunun değeri bence tarifsizdi. Ne de olsa Bogdanovic basit bir oyuncu, Fenerbahçe Doğuş ise sıradan bir kulüp değildi.
ARTIK BAMBAŞKA BİR YOLDA
Fenerbahçe son yıllarda kurduğu takım düzenini, ruhunu ve karakterini korumaya devam ederken Bogdanovic hayalleri ve hedefleri için bambaşka bir yoldan gidecek.
Belki de yakın bir zamanda dediği gibi o çok sevdiği ve ayrılmak istemediği Fenerbahçe'ye geri dönüp oyunculuk hayatının son yıllarını İstanbul'da geçirecek. O zamana kadar onu NBA arenasında başarıdan başarıya koşarken izleyeceğimize eminim.
Sinan Güler, Türk basketbol dünyasının sevgilisi, girişimci, yardımsever, disiplinli, çalışkan, Türk Milli takımının bel kemiği, 33 yaşında, Fenerbahçe Doğuş'a transfer oldu dün.
İş hayatında, çevrenizde mutlaka karşılaşmıssınızdır Sinan Güler gibi karakterler ile. Kriz zamanı veya büyüme planları farketmez, işler büyüse de küçülse hep faydası vardır, iyi ki bizimle dersiniz. Galatasaray işte öyle bir oyuncusunu kaybetti bugün, diğer yanda Fenerbahçe Doğuş ise süper kahramanlarına bir yenisini daha ekledi.
Haberleri takip etmezseniz, Google'da ismini yazmazsanız 33 yaşında olduğunu anlamınıza imkan yoktur Sinan'ın. Parkeye koyduğu enerjisi, bitmek bilmeyen gayreti ile 20'li yaşlarında birçok gencimize meydan okur. Hafif dökük saçları da olmasa kimse 30'unu geçtiğini söyleyemez bile. Hatta parkede bile son 8 yılda geçirdiği değişim, kendini geliştirme seviyesi çoğu Türk basketbolcu için mutlaka örnek olmalıdır. O yüzden bu transferi yaş ve zamanlama ile yargılamak yapılabilecek en kötü eleştiridir.
HAFIZAMIZA KAZIDIK
Hepimiz onu ilk önce savunması ile hafızamıza kazıdık. Sonrasında çok iyi bir 6. adama, arkasından geliştirdiği muazzam asistleri ile çok yönlü bir guard'a ve son olarakta yayın gerisinden bulduğu şutlar ile iyi bir nişancıya evrilmesini izledik. Her sezon kendine hayran bırakacak yeni bir özellik katmaya devam etti.
Hikaye tanıdık mı geldi yoksa? Bogdanovic, Melih, Udoh, Vesely, Datome, Dixon ve Kalinic. Yıllardır Obradovic'in ellerinde hepsinin karakterinin sağlamlaştığını ve sezgilerinin boyut değiştirdiğini izledik. Düşünsenize, Sinan Güler'i şimdi Obradovic ile en çok hakettiği Euroleague hayallerini gerçekleştirme macerasında izleyeceğiz. Dış transferde bundan daha güzel bir başlangıç olamazdı. Sinan'ı basketbolunun yıldızlaşacağı bir sezon bekliyor, bize ise sadece arkamıza yaslanıp onu izlemek kalacak.
Ben şahsen Kalinic, Vesely, Udoh (tabi Vesely ve Udoh kalır ise) ile Sinan'ın rakiplerine sahayı dar ettiği bir savunma izlemek için sabırsızlanıyorum. Hemen arkasından Udoh ve Vesely'ye yapacağı asistleri düşününce şimdiden heyecanlanıyorum.
Ekim'e kadar beklemek mi, işte en kötüsü de bu!