İstanbul’dan bildiriyorum gözlerim kapalı

BAŞIMDA Galata Kulesi’nin üzerinde uçan martılar. Etrafımda dünyanın her yerinden kelimeler.

Haberin Devamı

Epeydir kendimi bir dünya vatandaşı olarak gördüğümden midir, yoksa İstanbul en nihayet bir dünya kenti olduğundan mıdır; artık her kavuşmamız biraz daha heyecan verici geliyor bana.
Hele aylardan baharsa, hele keşfedilecek yeni semtler, yeni mekanlar, galeriler, sergiler, dükkanlar, tanışacak yeni insanlar varsa. Ki, aylardan bahar. Ki, keşfedecek çok şey var.
Öncelikle gördüğüm o dur ki, İstanbul artık şeytanın bacağını kırmış.
Aklınıza gelebilecek her semtten turist ya da expad (kendi ülkesinin dışında çalışan özellikle çok uluslu şirketlerde çalışıp rotasyona tabi olan yabancılar) taşıyor.
Oteller neredeyse tamamen dolu. Özellikle Galata, Tünel, Beyoğlu, Karaköy ve yer yer Nişantaşı’nda o kadar çok dünya insanı var ki, Türkiye’de olduğunuzu unutuyorsunuz.
Tam da şu anda, tam da burada, İstanbul dünyanın merkezi gibi.
Benim İzmir için yıllardır kurduğum tek cümlenin canlı örneği gibi.
Kazanan ve yaşayan bir şehir olmak için marka kent olmaya mecburuz.
Bunun başka hiçbir yolu yok. “Ben şuraya acık oturayım da ayaklarımı uzatayım, Kordon’da iki bira içeyim, beklesin iş güç” deme devri çoktan sona erdi.
Kordon’da o iki birayı şehrinize gelen yabancılara içirme zamanı artık.
Tabii, öyle iki birayla bitmiyor. Bir defa eğer harcama kapasitesi yüksek
turisti hedefliyorsak başta Kordon olmak üzere tüm şehri elden geçirmemiz gerekiyor.
Tabii ki, Kordon’da bira yine olsun, ama dünyanın en iyi bira markaları ile birlikte.
Yanında nefis müzik sesleri, balıkçılar ve birahaneler dışında irili ufaklı tasarım dükkanları, dünya mutfağından örnekler sunan restoranlar, doğru düzgün bir Ege zeytinyağlıları restoranı...
Benimkisi de hayal işte.
Bundan çok değil, 5 yıl önce Galata Meydanı’nda nefis bir tarihi binada hizmet veren Galata Anemon’da kalmak için başıma bir şey gelmeyeceğine dair bütün arkadaşlarımı ve ailemi ikna etmek zorunda kalırdım. Otel son derece güvenliydi. Hala da öyle. Ama taksi ile otelin önüne kadar girer eğer yol kapalı filansa taksiden iner otele varana kadar soluksuz koşardım.
Çünkü Galata Meydanı ıpıssızdı, çünkü tinerciler, yankesiciler ve kötü niyetli insanlar meydanda cirit atardı.
Şimdi gecenin en geç saatlerine kadar tüm cafeler, restoranlar, meydan, ara sokaklar dolup taşıyor. Üstelik bir mekana oturma zorunluluğunuz da yok. Pek çok kişi kaldırımlarda, duvarlarda, yerlerde yayılmış durumda. Gitar çalanlar, müzik yapanlar... Tıpkı bir Avrupa kenti gibi. Tıpkı dünyanın her hangi bir marka kentinde, her hangi bir meydan gibi.
Galata’nın, Tarlabaşı’nın, Tepebaşı’nın ve hatta şimdilerde Karaköy’ün göstermiş olduğu kentsel dönüşüm bana göre hem bir belediyecilik başarısı, hem de yan gelip yatmayan, çalışan, üreten, fikir bulan, bu fikirden inovasyon yaratan girişimcilerin zekası.
Sezar’ın hakkı, Sezar’a. Kimse kusura bakmasın.

Haberin Devamı

İki İYİ tavsiye

Haberin Devamı

1. Georges Hotel ve Le Fumoir
Galata Meydanı’nın karşı sokağının içindeki tarihi binalardan birine çok şık, çok stil sahibi bir butik otel açıldı. İsmi Georges Hotel Galata. Yaratıcısı Fransız asıllı bir Türk, Alex Varlık. Otel’i sadece dışarıdan gördüm, ama beni asıl benden alan Le Fumoir (löfömuar okunuyormuş) isimli Fransız Restoranı ve daha da önemlisi restorana oturma zorunluluğunuz olmadan girip ayaküzeri sosyalleşebileceğiniz barı. Görkemli bir atmosferi olmasına rağmen servis yapan ekip hiç kasmıyor. Haliyle içerideki müşteriler de kasmıyor. Müzikler hakikaten iyi. Fransız chanson’ları, Ella Fitzgerald’lar, Billie Holiday’ler... O taş binanın içinde kendinizi 30’ların Paris’inde filan zannediyorsunuz. Restoran fiyatlarını inceleme şansım olmadı, ama bar fiyatları ne pahalı ne ucuz. Yabancı bir kadeh Bush’a ve 2 yabancı biraya 45 lira hesap ödedik. Yanında da 2 koca kase kurutulmuş meyve, badem-şam fıstığı-kajudan oluşan ikramı fark etmeden mideye indirdik. Mutfağı Alaçatı Sude’den tanıdığımız Leyla Tebrizi’nin kız kardeşi Sara Tebrizi işletiyor.

Haberin Devamı

2. Elvan Demirkan İzmir’e geliyor
On-Art İletişim Danışmanlığı bünyesinde gerçekleştirilen Art 10 Fikir Atölyeleri, İzmirlileri bu kez, dünyayı yönetenlerin stresini alan Elvan Demirkan’la buluşturuyor. Halen ABD’de yaşayan, Beyaz Saray, Amerikan Savunma Bakanlığı-Pentagon, IMF, USA Today ve Time dergisi gibi dünyaca tanınmış özel kurumlarda ve hükümet organizasyonlarında uygulamalı eğitimler veren İntegral Yaşam Danışmanı ve Stres İdaresi Uzmanı Demirkan, 3 bestseller kitabının ardından yeni çıkan kitabı “Akıllı Arzular” nedeniyle Türkiye’de. Ve 10 Nisan 2012 Salı akşamı Key Hotel’de İzmirliler’le “Bizi Gerçekten Mutlu Edecek Olan Ne?” başlıklı söyleşi - kokteyl ve imzanın bir arada gerçekleştirileceği çok özel bir konseptle buluşuyor. Sınırlı sayıda katılımla gerçekleştirilen konsept etkinliklere dair bilgi almak ve kayıt için: (0232) 421 44 40 ve atolye@on-art.net

Yazarın Tüm Yazıları