Paylaş
İnce taneli yağmurun serinliği gün ışığıyla renkleniyor, parkı çevreleyen ve neredeyse bulutlara değen çatılarının arasından süzülen gökkuşağı, binaların kasvetine meydan okuyor, şehrin iç karartan ruhsuzluğuna inat, kısa süreliğine de olsa doğanın merhametiyle her şeyin güzel görünmesini sağlıyordu. Şehrin büyüklüğünde yeşil bir leke gibi duran havuzlu park, minik olmasına rağmen içinde yükselen devasa kavak ağaçlarının heybeti, şehrin ürkütücü büyüklüğünü gölgede bırakacak bir karşı koyuşla parkta eğleşen canlılara güven veriyordu. Serçelerin, kumrularla altlı üstlü dallara tünemesi kavak ağacının güvenilirliğini pekiştirirken, ıslanmamak için gölgesine sığınan insanları yağmurdan koruyor ancak ruhlarındaki huzursuzluğu gidermekte zorlanıyordu. Herkesin kafasında aynı güzellikler niye yok, neden olmaz ki? Bedenlerimiz aynı ama zihnimiz ve içindekiler birbirini tutmuyor... Oysa ben içimde tam olarak anlamlandıramadığım bir sevinçle girmiştim parkta gördüğüm resmin içine. İnsanların karamsarlığını da görmüştüm ama kapılmadım. Gökkuşağı ve çiseleyen yağmurun cazibesi iyi gelmişti belki de... İnsanların somurtkan ve düşünceli suratlarını doğaya yakıştıramadığım için de olabilirdi kapılmayışım. Bir inat, karşı duruş... hatta insanları uyarıcı bir tavırla içimde çok da belirgin olmayan sevinç zerreciğini yansıtma hevesi diyebilirim. Pek de umurlarında olmadı... Sanki içlerindeki derinlere çekilmişlerdi insanlar... Ya da ruhları çekip gitmişti de farkında değillerdi. Tüm canlılara yaşama şehveti veren gökkuşağı bile merhem olamamıştı. Gökyüzüne bakmıyorlardı çünkü... Yere de bakmıyorlardı, önlerindeki aydınlığa da... Gözlerindeki belirsizlik, anlamsız... Hatta ürkütücüydü...
SİYEZ POĞAÇA
Tüm buğdayların atası olarak sayılan ve yakın doğu civarında, Hititler’in tarımını yaptığı rivayet edilen, ‘Hititçe’de ‘Zız’ şimdilerde ‘Siyez’ denilen buğday türünü duymamış olmanız sürpriz olur. ‘Siyez’in normal buğdaya göre daha faydalı olduğunu da biliyor olmanız gerek. Bulgurunu, bulgurundan hazırlanan salatasını ve tabii ki unundan yoğrulmuş ekmeğinin de tadına bakmış olmanız kuvvetle muhtemel. ‘Siyez Poğaça’ denemiş olma olasılığınızı sormayacağım çünkü pek rastlanır şey değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de yeni denedim. ‘Dante Breadrice’ ekmeklerinin sevgili ustası ‘Ece Demir’, Birlik Mahallesi 448. Sokak’taki Grasso Gurme Organik’in açtığı Cafe için özel olarak hazırlamış. Tereyağı yerine halis muhlis zeytinyağı kullanmış, poğaçanın hafifliği oradan. İçindeki peynirin Ezine’den, arada dişlerinizi gıdıklayan cevizin Bitlis Adilcevaz’dan olması, lezzetine de keyfine de değer katmış. Mutlaka deneyin... Şansınız yok... İllaki tutkunu olacaksınız...
PAZARTESİ SENDROMUNA ‘BABKA’
Doğu Avrupalı ve özellikle de Polonyalı Yahudilerin pişirdiği ‘Babka’nın kelime anlamı bir kek ya da pastayı çağrıştırmasa da esas karşılığının ‘Büyükanne’ olması yediğiniz kekin hem anlam sıcaklığını hem de lezzetini katlıyor. Ekşi maya eşliğinde, tereyağı, un, yumurta ile yoğrulan hamurun içine seçeneğe ve beğeniye göre marmelat veya çikolata konulabiliyor. Kutsal paskalya dönemlerine denk gelen günlerde pişirilmesi gerekirken, çocukların yanı sıra yetişkinlerin tutkuyla bağlandığı ‘Babka’nın her zaman pişirilmesi gerektiğine, tattığınızda siz de katılacaksınız. Sevgili Ece ‘Grasso Cafe’ için sadece pazartesi günleri pişiriyor. Sendromu, mutluluğa çevirmeye yeter de artar bile... Uğrayıp tadına bakın anlamı da tadı da çok derin...
YUFKACIDA ‘FETTUCCINE’
Geleneksel yufkacılarımızdan vazgeçemeyiz. Vazgeçmeyeceğiz de... Hamur kokması gereken bu dükkânlar sevgi kokuyor çünkü... Onlar sadece hamur yoğurup açmıyorlar... Geleneklerimizi, kültürümüzü ve her şeyden önemlisi saflığı, temizliği ve sevgiyi de yoğurup önümüze koyuyorlar. Tıpkı Birlik Mahallesi 428. Cadde’de bulunan 50 yıllık yufkacı ‘Birtat’ın kurucusu Şahabettin Amca, nur yüzlü Hatice Teyze ve oğulları Efkan’ın yüzlerine oturttukları sıcaklığın aynısını önümüze serdikleri gibi... Yufka, mantı ve eriştelerin tadını anlatmayacağım, her şey olması gerektiği gibi ve aşkla hazırlanıyor. İtalyanlar’ın geleneksel makarnası ‘Fettuccine’yi Hatice teyze ya da oğlu Efkan’ın ellerinden taze taze tatmak İtalyanlar’ın bile gıpta edeceği bir durum. Muhakkak uğramalısınız bir şeyler almasanız bile oradaki geleneksel sevgiden yüklenin, eve öyle gidin.
MANDA SÜTÜNDEN DONDURMA
“Dondurma önermek için biraz geç kalmadın mı?” dediğinizi duyuyorum... Haklısınız... Ama inanın iyisine rastlamadığım için yazmadım. Sosyal medyadaki sayfamın editörü sevgili Yıldız Özer aynı zamanda doğal ve ev yapımı Fooders Granola’sının da üreticisi. Granolalarının satıldığı Manda Baba’ya gittiğinde ikram etmişler, bayılmış. “Mutlaka gidip tatmalısın” dedi... Yaşamkent Mahallesi 3207. Sokak’a ulaştığımda sıcaktan dilim damağıma yapışmıştı. Manda Baba’nın güleryüzlü ekibinden sevgili Göktuğ ikram etti. Dilim de damağım da çözüldü... Yıldız gibi ben de bayıldım...
Paylaş