Paylaş
İnsanın özgün doğasında su var, suyla yaşamak var. Yeşil var, orman var, ağaçla yaşamak var. Candaşlarımız, hayvanlar ve onlarla yarenlik var. Doğal halimizi hatırlayabildiğimiz, doğayı tahrip etmeden belki de doğaya en yakın yaşam şekli doğaya uyumla yaşamak olmalı. Tabiatın her halini düşünerek, hesaplayarak ve ona saygı duyarak yaşamak.
KARAVAN
Doğa tahrip edilerek yapılan lüks tatil köyleri ve otellerin doğaya saygısızlık olduğu gerçeğini inkar ettiğimizde ya da görmezden geldiğimizde aslında kendi doğamızı da reddettiğimizin farkında mıyız bilmiyorum... Ama bunun farkında olanların karavanla tatil yaptıklarını biliyorum. Ağaç kovuğunda ya da mağarada yaşayacak fiziksel ve ruhsal durumdan uzaklaşmış insanoğlunun en azından tatillerini doğaya en az hasar verecek şekilde düzenlemeyi düşünmesi açısından da ‘karavan’ diyorum. Pandemi ve salgın hastalık riskini en aza indirgeyen, steril, doğal, mütevazı ve saygılı bir tatil biçimi için de karavan.
HİSARÖNÜ
Marmaris’in diğer köylerine nispeten doğallığını koruyan, adını verdiği ‘Hisarönü körfezi’ ve orman, deniz birlikteliğindeki nefes kesici koyları, çam ve denizin aşk yaşadığı dünyadaki eşsiz örneklerden, bir doğa harikası ‘Hisarönü.’ Ankara’dan arkadaşlarım Ahmet ve Ayşen’in kızları Yağmur’la birlikte Hisarönü’nde yerleştikleri denize sıfır kamp alanını ziyaret ettiğimde, okaliptüs ağaçlarının ferahlatıcı kokusunun denize uyumuna ve karavancıların da bu uyuma ayak uyduran sessiz ve steril yaşamlarına bayıldım. Köy yeri pazarından edindikleri doğal sebzelerle pişirilen yemeklerin kokusu katıldığında ruh dinginliğinin doruk noktasına çıkıldığını da fark ettim. Akşam yemeğinin, Ahmet’in yerel balıkçılardan aldığı barbun balığı, karavan komşularının zeytinyağlıları ikram etmesi ile benim için ziyafete dönüşmesi, kamp sakinleri için olağanmış, bu durumu da çok sevdim. Karavanınız yoksa, çadırınızı alın gidin. O da yoksa, bungalovlar var. Doğaya, denize, sükunete ama mutlaka Hisarönü’ne gidin.
NEHİR’DE MOLA
‘Doğallık’ dendiğinde aklınıza gelebilecek her şeyi yan yana koyun ve hayal edin. Suyu berrak akan küçük bir dere düşünün mesela. Derenin kıyısında yeşermiş otları, kamışları, kendi kendine doğallıkla büyümüş ağaçları düşünün. Berrak suda yüzen kefalleri, yılan balıklarını izlerken, yalıçapkınları ve ördeklerin su üstündeki süzülüşlerine de değsin gözünüz, derin bir oh çekin. Cırcır böceklerinin sesini, orman esintisinin denizden gelen melodik uğultusunu duyun, içiniz titresin. Nesli tükenmekte olan ‘Sığla ağacının’ tütsü kokan gölgesinde oturduğunuz masada ‘ege yoğurtlaması’ geldiğinde de aynı doğallığı görün. ‘Nehir’de Mola’ restoranının kurucusu, gördüğünüz doğallığı yaşatan sevgili Nil Abay’ın gül yüzünü gördüğünüzde de doğallığın en derin ‘oh’unu çekiyorsunuz, zarafetinden içiniz titriyor. Hem çevre, hem hayvan hem de doğal beslenmenin gönüllüsü sevgili Nil, rahatlamanıza değiyor. Ege’nin çıtır pidesini ve yoğurtlamasını denedim, doğallıkla bayıldım ama güzel manzarayla yeniden ayıldım. Marmaris’ten Datça’ya gittiğinizde, Hisarönü civarında mola verin, Nil Hanıma uğrayın, manzaraya bayılın, yiyeceğiniz lezzetlerle ayılın, bu duyguyu çok seveceksiniz.
SIĞLA AĞACI
Nehir’de mola verdiğinizde, nesli tükenmekte olan ve yoğun olarak Hisarönü bölgesinde yaşayan tütsü kokulu sığla ağaçlarını da göreceksiniz. Nil Abay’ın, ağacın salgıladığı reçineyi yüzüne sürerkenki doğallığını görünce hayret etmeyin, bu reçine ve mest edici kokusu, ilaç ve kozmetik yapımında zaten kullanılıyor. Sığla ağacının gölgesinde otururken yemekten sonra ikram edilen ‘Reyhan şerbeti’ ve bölgenin doğal meyveleriyle Nil’in sevgili annesinin pişirdiği reçelleri tattığınızda oturduğunuz Sığla’nın gölgesinden, şerbetten ve nefis reçellerden ayrılmak istemeyecek sandalyenize iyice gömülecek ve hayallere dalacaksınız... ‘Kabak’ ve gizemli lezzetine bayıldığım ‘zencefil’ reçelleri efsaneydi, hayal dünyasının gerçeklere yansıyan lezzetinin belirgin ipucuydu. Ama inanın hayal değil, yüzde yüz gerçek. Uğrayın göreceksiniz.
Paylaş