Paylaş
Kalple ilgili düşüncelerimiz karmakarışık. Ya kullanmayı bilmiyoruz ya da fazlasıyla yükleniyor, kalple zihin arasındaki dengeyi kuramayarak allak bullak oluyoruz. Düşünceler zihnimizin eseridir. Zihnimizde ilk belirdiklerinde iyi ya da kötü olduklarını anlayabilmek için kalbe yolluyoruz ki; bu doğal ve her insanın farkında olması gereken bir devinimdir. Öncelikle kalpte barınan vicdan, merhamet ve sevginin süzgecinden geçiyorlar sonra da zihinde yuvalanmış ego, kibir ve hırslardan olabildiğince arınarak gerçek ve kalbi duygularımız oluyorlar. İyi ya da kötü kalp diyoruz ya, kalbin bir kabahati yok aslında. “Kötüsü” zihnimizden geçirdiğimiz düşüncelerin kalbimize uğramadan önceki ham ve işlenmemiş hali. “İyisi” ise kalbe uğrayıp süzülen, yumuşayan ve işlendikten sonra yüzümüze yansıyan gülümsemedir. Eğer doğal olarak gülümseyemiyorsanız, zihinden kalbe giden yola bir set kurup bağlantıyı kesmiş, kalbi devre dışı bırakmışsınızdır ki, bu bir duygusal savunma durumu da olabilir. Bir de doğal olmayan bir gülümseme var, hani “Pis pis” deriz ya, burada kalp yine devre dışı ama kalpten geçmiş gibi bir algı yaratır, ona aldanmayın. Çok da kötümser olun demiyorum... Bazen sezgilerine güvenmeli insan. Safiyane duygularla içinden geçirdiği düşüncelerin geri dönüşü çok hızlı olabiliyor. Hayatın akışına kapıldığımızda çoğunlukla karamsarlığın çökmesine verdiğimiz toleransı, umuda ve güzelliklere de vermeliyiz.
KAVAKLI KÖFTECİ
Geçenlerde Çukurambar, Kızılırmak Caddesi’nde dolanırken gördüğüm “Kavaklı Köfteci” tabelasına inanamadım, içeri girdim ve sordum. Sevinçle çıktım tabii, en sevdiğim köfteci Ankara’ya gelmişi daha ne isteyeyim. Bodrum’da yazlığı olanlar çok yakından bilir “Kavaklı Köfteci”yi. Yalıkavak, çarşı içindeki salaş dükkânın önünde lezzet için sıra beklerken ya da oturduğunuz tahta masalarında her yerde rastlayamayacağınız yoğunlukta, midesine düşkün tanıdık veya meşhur simalara rastlayabilir, hatta yan yana köfte yiyebilirsiniz. Köftenin lezzetli büyüsüne kapıldıysanız yanınızda kimin olduğunu bile fark etmeyebilirsiniz ki; genelde de öyle oluyor. Köfteci Zekeriye Akdemir’in 80’li yılların sonunda seyyar başladığı köftecilik serüveni, Bodrum’da tatil yapan İngilizlerin ve jet sosyetenin yoğun ilgisine cevaben kurduğu 1AZ köfte ile Londra’ya kadar uzanıyor. Tamamen bir aile işletmesi olarak kurulan Kavaklı Köfteci’de Baba Zekeriye Londra’daki dükkâna gidip gelirken, çekirdekten yetişme köfteci ve Siyaset Bilimci kızı Meral ile iç mimar kızı Cansu Bodrum’daki dükkânların her kademesinde çalışabiliyorlar. Londra’da hem ekonomi okuyup ardından MBA yapan oğul Orhan Akdemir de Ankara’daki köftecinin ocağında köfte yoğurup, pişiriyor. Biz Ankaralılar için ne büyük şans diye düşünmeden edemedim. Duymadık demeyin, Bodrum’un havası da köftesi de ayağımıza kadar gelmiş... Haberiniz olsun, vakit kaybetmeden uğrayın.
“KASABAM”IN TEPSİ YEMEKLERİ
“Bilmezler... Kasabada yaşamayanlar, nasıl keyif verir tepsi yemekleri insana... Nasıl iştahla bandırır sıcacık ekmeğini tavadaki kıvamlı suya... Lezzete ve kokuya hasret şehir insanları... Bilmezler...” Şehirde yaşayanların geleneksel lezzetlerden mahrum yaşamları Orhan Veli’nin “Yalnızlık” şiirini getirdi aklıma, uyarladım. Anadolu kasabalarının çoğunda kasap, manav ve fırın yan yanadır. Önce kasaptan eti hazırlatırsınız, manava uğrayıp sebzesini seçtikten sonra meşe odunuyla ısıtılmış fırın son durak. Ağır pişirimle demlenen et ve sebzenin kokusu ile oturduğunuz iplik kürsü ve alçak masalarda sabırla beklerken dostlarla güzel bir sohbet başlar, lezzet katlanır.
Çayyolu, 2817. Sokak’ta yukarıda bahsettiğim kıvamda bir mekâna rastladım; adı “Kasabam.” Mutfakta Sivaslı Musa usta ile Elazığlı Mahmut usta, salonda Mardin, Savurlu Ali ile Recep var. Anadolu’nun farklı şehir ve kasabalarına has tepsi yemeklerini aslına uygun pişirip servis ediyorlar. Elazığ’a has kuzu kaburga ve pirzolasının biberle hemhal olduğu “Palu tava”, yine kuzu kuşbaşı, şeri domates, arpacık soğan ve biberin “yan yana” sıralandığı Maraş’a has “Eli böğüründe” ile Adana kebabının tepside fırınlanmış hali de var, hepsi nefis. İçtiğiniz şalgam evde yapılmış ve tabii ki Adana’dan, başlangıçta atıştırdığınız bal Pervari ve Yüksekova’dan, yayık tereyağı ile tulum peyniri Elazığ’dan, salatalara konan zeytinyağı Kilis ve Balıkesir’den, Seferihisar’dan Miralem’in meşhur keçi peynirleri de var. Anadolu’nun her köşesinden derleyip salondaki raflarda teşhir ettikleri doğal ürünleri isterseniz satın alabiliyorsunuz. Finali, İrem şef’in ellerinden Elazığ’ın meşhur burması “Dolanger” ile yaptım, şimdiye kadar yediklerimin en iyisiydi. Elleriniz dert görmesin “Kasabam.”
Paylaş