Paylaş
Hemen hepimizin bildiği gibi, 1987 yılından beri İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından her iki yılda bir İstanbul Bienali adı altında çağdaş bir sanat etkinliği düzenleniyor. Bu yıl 15’incisi düzenlenen İstanbul Bienali’nin konu başlığı, küratörleri Michael Elmgreen ve Ingar Dragset tarafından “iyi bir komşu” olarak belirlenmiş bulunuyor.
İçinde “İyi bir komşu sizinle aynı gazeteyi mi okur?”, “İyi bir komşu sizin gibi yaşayan birisi midir?”, “İyi bir komşu sizi rahat bırakan birisi midir?”, “İyi bir komşu nadiren gördüğünüz birisi midir?”, “İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?” gibi soruların cevaplarını barındıran bu Bienal’e, İstanbul’un farklı mekânları ev sahipliği yapıyor.
Geçtiğimiz hafta ‘F Sanat Galerisi’ nden aldığım, 15. İstanbul Bienali’nin “iyi bir komşu” başlığına gönderme yapan “Polifonik Komşuluklar” temalı sergi daveti beni çok heyecanlandırdı.
Sergiyi tanıtan basın bülteninde; “John Berger, ‘Çok seslilik… Farklı görme biçimleri… Birbirimize tahammül edebilmenin gereği olmalı belki de insanca yaşamayabilmenin gereği… Karşı tepeyi gördüğümüzü kabul edersek o tepeden de görüldüğümüzü kabul etmeliyiz.’ der. Karşılıklı görme ve görülme ilişkilerinde çok sesliliği de kabullenebilmeliyiz bu dünyanın ortak paylaşanları olarak… Sanat ve sanatçıya düşen de, çoksesliliği tekrar tekrar göstermek olmalı.” deniyordu. Birbirimizi farklılıklarımızla kabul edebilmenin önemini anlatmaya çalışan bir yazar olarak, beni heyecanlandıran da işte bu cümlelerdi…
F Sanat Galerisi’nde 13 Ekim tarihinde açılan ve 3 Kasım 2017 tarihine kadar devam edecek olan “Polifonik Komşuluklar” isimli grup sergisinde yer alan ve farklı disiplinlerde üretim yapan 11 sanatçı: “Ne kadar farklılık varsa o kadar da birlikte yaşamak için heyecanımız, sebebimiz olmalı.” diyor. Sergilemek istedikleri de: Farklılıklara rağmen barış içindeki komşuluğun güzelliği…
F Sanat Galerisi Sanat Danışmanı Ümmühan Kazanç; mekândaki sergi düzenlemesinde eserleri yan yana, karşılıklı, çapraz ya da arka arkaya duran farklı sanatsal anlayıştaki sanatçıların ‘Polifonik (çok sesli)’ ilişkilerinin; çoğulculuğu, çağdaş demokrasinin çok sesliliğini, fikir özgürlüğünü, etnik köken, dil, din, inanış, cinsiyet gibi tüm farklılıklarımıza rağmen birlikte barış içinde yaşamanın erdemini sanatsal ifadenin gücüyle ortaya koymayı amaçladığını söylüyor.
Sergide; Ahmet Yeşil, Asil Efe Işın, Atiye Güner, Beşir Bayer, Buse Kızılırmak, Hasan Basri İnan, Maide Bulak, Mehmet Aydın Avcı, Muazzez Bengisu Kurtuluş, Reşat Ceylan ve Tuğba Sönmez’in eserleri yer alıyor. Ben bugün, hepsi birbirinden değerli olan bu eserler arasından birini sizlere tanıtmaya çalışacağım. Asil Efe Işın’ın ‘Protesto Serisi’ nden “Fil Mary” adlı heykeli bu…
Fil Mary, tarihin ilk asılarak idam edilen fili. Amerika Birleşik Devletleri’nin Tennessee Eyaletinde, Elwin kasabasında Sparks World Famous Shows Sirki’nde gösteri yapan Mary’e, her zamanki bakıcısının olmadığı bir gün deneyimsiz bir bakıcı atanmak durumunda kalınmış. Deneyimsiz bakıcı Mary’i teşvik etmek isterken onu bilinçsizce yaralamış. Acılar içerisindeki, beş ton ağırlığındaki fil sinirlenerek bakıcısını ezmiş. Cinayet suçundan yargılanan Mary suçlu bulunmuş ve idamına karar verilmiş. Fil Mary, Elwin kasabasından 40 kilometre uzaklıktaki Kingsport kasabasının meydanında bir tren yolu vinci kullanılarak asılmak istenmiş. İlk denemede beş tonluk fili taşıyamayan vincin zinciri kopmuş, yere düşen Mary’nin kalçası ve bacakları kırılmış. İkinci seferinde ise daha güçlendirilmiş bir zincir bulunmuş ve idam gerçekleştirilmiş.
Asil Efe Işın, vinçle idam edilen Mary’nin anısına, heykel tasarımında bir Amerikan tankını asarak bu vahşete ve dünyanın farklı bölgelerinde devam eden savaşlara gönderme yapıyor.
3 Kasım’dan önce biraz vakit ayırıp bu sergiyi gezmenizi öneriyorum. Ben Nişantaşı’nda bir apartmanın birinci katında yerleşik bulunan F Sanat Galerisi’ne oldukça zor şartlarda eriştim. Zira apartmanın asansörü tekerlekli sandalyemi alamayacak kadar küçüktü. Bu nedenle aşağıya bir sandalye indirildi ve ben asansörde ancak bu sandalyeye oturarak yukarıya çıkabildim. Yani tam dört kez oturup kalkmak zorunda kaldım. Ama bundan hiç pişman olmadım. Çünkü “Polifonik Komşuluklar” Sergisi’ni görebilmenin kesinlikle bu eziyete değer olduğunu düşünüyorum…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş