Paylaş
Mektubun konusu: “Engelsiz insanların engelli insanlar hakkında yazdıkları köşe yazıları!”
“Bedenen ve ruhen yaşanmayan, yürekte hissedilmeyen hiç bir yazı, yazanın -yazana ait- değildir…” diyerek başlıyor ve devam ediyor: “Örneğin; anne olmamış, anneliği tatmamış bir insan, anne olma duygusunu nasıl anlatabilir?! Anlatamaz… Anlatabilmesi için anne olması, anneliği yaşaması gerekir. Engelli insanlarla, engellilikle ilgili köşe yazıları yazan engelsiz insanlar bazen havalara giriyor; ‘işte bu benim yazım, ben yazdım’ diye. Bu insanların, yazdıkları yazıların benim gözümde hiçbir değeri yok, bana anlamsız geliyor. Çünkü; yazdıkları yazılar onlara ait değil. Onlar engelliliği bedenlerinde, ruhlarında yaşamamışlar, yüreklerinde hissetmemişler. Hele bazı engelsiz insanların çevresinde engelli biri (bir arkadaş dahi) hiç olmamıştır. Engelli olmanın, engelli çocuğa sahip olmanın ve engelli çocuğun annesi olmanın ne demek olduğunu asla bilemezler…
Bazı engelsiz insanlar engelli insanlarla empati kurarlar. Doğrudur, kurulur. Bir an kendilerini engelli insanın yerine koyarlar, ama bir yere kadar… Bir andır bu, sonra gerçek engelsiz kimliklerine dönerler. Engelsiz insanların yazdıkları köşe yazıları sadece alıntıdan ibarettir. Onlara ait değildir… O yazılar biz engellilere aittir… Biz engelliler geçmişten bu güne kadar engelimizle ilgili yaşadıklarımızı anlatır dururuz. Ailemiz, çevremiz ve tüm engelsiz insanlar anlattıklarımızdan engelimizi yüzeysel olarak bilirler ve görsel olarak görürler. Ama asla bedenlerinde, ruhlarında, yüreklerinde hissedemezler…
Basına/medyaya konu oluruz… Engelimizle ilgili yaşadığımız sorunları (örneğin; engelli kadın olmanın zorlukları… ‘'engelsiz bir insan ne bilir engelli kadın olmanın zorluğu nedir?’) anlatırız, anlatırız… Engelsiz insanlar da bu anlatımlardan yola çıkarak derleme yapar ve biz engelliler adına köşe yazıları yazar ve ‘'ben yazdım, bu benim yazım, bana ait’' derler.
Benim şahsi fikrim;
Engelsiz insanlar; yazdığınız yazılar size ait değil. Benim gözümde hepsi birer alıntı… O yazıların gerçek sahibi/yazarı biz engelli insanlarız. Her bir harfi, her bir kelimesi, tüm tümceleri bizim bedenimiz, ruhumuz, yüreğimizdir…”
BEN, ENGELLİ BİR BİREY VE ENGELLİ BİR YAZAR OLARAK, BU İSİMSİZ MEKTUBUN SAHİBİNE KESİNLİKLE KATILMIYORUM.
Engellilerin engellileri daha iyi anlayabildikleri doğru olabilir. Ama bu engelsiz kişilerin engellileri anlayamayacağı anlamına gelmez. Eğer biz engelliler böyle bir varsayımda bulunursak, bu her bakımdan yanlış olur. Öncelikle, engellilerin toplumla bütünleşebilmesi için engelsiz bireylerin katkıları gerekir. Bu katkı sağlanamaz ise, bütünleşme tam olarak gerçekleşemez. Engellilerin toplumla bütünleşmeleri önünde ulaşım, fiziksel çevre, eğitim gibi çeşitli engeller bulunmaktadır. Bu engellerin kaldırılmasını sağlayacak kanunlar %99’u engelsiz vekillerden oluşan bir meclis tarafından yapılmaktadır. Yine bu engellerin kaldırılmasına katkıda bulunacak olan kurum ya da kuruluşlar (örneğin okullar, işyerleri) ise genellikle engelsiz bireylerin yönetimindedir. Bizim asıl onlara anlatabilmemiz gerekir kendimizi. Ancak daha baştan ‘bizi anlayamazlar’ diye düşünürsek, tüm kapıları kapamış oluruz.
Ben yazılarımda engellilerin sorunlarından söz ediyorum. Pek çok e-posta alıyorum, herhangi bir engeli olan ya da olmayan, okurlarımdan… Ama beni en çok engeli olmayan okurlarımın yazdıkları mutlu ediyor. Çünkü o zaman yazdıklarımın bir işe yaradığını düşünüyorum. Bence; engellileri anlamak için engelli olmaya gerek yok, yalnızca anlamak istemek yeterli.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş