Paylaş
Bugün Anneler Günü… Öncelikle, tüm annelerin bu özel gününü en içten dileklerimle kutluyorum.
Anneler Günü geleneği Antik Yunanların Yunan Mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna düzenledikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlamış. “Anneler Günü” ile ilgili ilk resmi kutlama önerisi ise, Amerika’da, 1872 yılında Julia Ward Howe tarafından barışa adanan bir gün olarak yapılmış ve Boston’da kutlama amaçlı bir yürüyüş gerçekleştirilmiş. Ardından Philadelphialı Anna Jarvis, 1907 yılında, annesinin ölüm tarihi olan mayıs ayının ikinci pazarının Anneler Günü olarak kutlanması için bir kampanya başlatmış. Bir sene sonra bu özel gün Philadelphia’da ulusal olarak kutlanır duruma gelmiş. Kutlamaların 1911’den itibaren pek çok ülkeye yayılması üzerine; ABD Başkanı Wilson, 1914 yılında resmi bir açıklamayla mayıs ayının ikinci pazarını “Anneler Günü” olarak ilan etmiş. Türkiye’de ise, Anneler Günü ilk kez 9 Mayıs 1955’te kutlanmış. Yani ben üç yaşındayken...
Anneme ilk hediyemi ancak 1961 yılında alabildim. Üçüncü sınıfın son günleriydi. Eve annemin aslında bana yasak etmiş olduğu daha uzak bir yoldan gelerek, yoldaki seyyar satıcıdan mavi taşlı bir yüzük almıştım. Fiyatı iki buçuk liraydı. Babam o dönemde bana ayda yedi buçuk lira harçlık verdiği için, oldukça büyük bir paraydı bu benim için. Ama bu hediye için babamdan para istememiş, yalnızca kendi harçlığımı kullanmıştım. Bu teneke ve camdan ibaret yüzük bana göre çok güzel görünmüştü ve anneme çok yakışacağını düşünmüştüm. “Annem kim bilir ne kadar sevinecek” demiştim kendi kendime.
Anneler Günü geldiğinde annem yüzüğü almış, beni öpmüş ve teşekkür etmiş; ama bir süre sonra o yüzüğü evde çalışan yardımcıya vermişti. Bu benim o kadar içimi acıtmıştı ki o zaman, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hatırladığım zaman yine aynı acıyı hissediyorum içimde. O yüzden, buradan tüm annelere sesleniyorum; lütfen sizler annemin yaptığı hatayı yapmayın.
Yaşım biraz daha büyüyünce, anneme severek kullanabileceği hediyeler almayı öğrendim. Ama ne yazık ki Sevgili Annemi çok erken kaybettiğim için, fazla uzun süremedi O’na beğenebileceği şeyleri armağan edebildiğim dönem.
Annelerimizin hakkı ödenmez. Onlar için ne yaparsak yapalım, az. Ama ben, ne yazık ki, yapabileceklerimin yalnızca çok azını yapabildim Güzel Annem için.
Annem kanser oldu ve bir göğsü alındı, ama ne yazık ki çok geç kalınmıştı. O zamanlar kemoterapi tedavisi pek uygulanmıyordu Türkiye’de. Anneme radyoterapi uyguladılar ameliyatının ardından. Annemin ameliyat yeri tamamen yandı bu tedaviden dolayı. Ama hiç şikâyet etmedi. Sorduğumuz zaman, hep, “iyiyim” diyordu. Bir buçuk yıl sonra karaciğerde metastaz yaptı kanser. Annemin karnı sürekli su topluyor ve bu su zaman zaman alınıyordu. Bir-iki ay evde yattıktan sonra hastaneye kaldırdık O’nu. Ben o zamanlar Çayırova’ da çalıştığım için ancak akşamları gidebiliyordum ziyaretine. Ama bir gün babamın işi olduğu için izin alıp sabahtan gittim yanına. İşte o gün, yani 12 Temmuz 1976 Pazartesi, son görüşüm oldu annemi…
Canım Annem çok kötüydü o gün. Sanırım rahatsızlığı iyice ilerlemişti. En son “nasılsın anneciğim” dediğimde “sorma evladım” diye cevap verdi bana. Oysaki o ana kadar hep “iyiyim” diye cevaplıyordu bu soruyu.
Akşam üzeri babam da geldi, benim bazı arkadaşlarım da uğradılar. Annem, gün boyu çok yorulduğumu söyleyerek, beni de eve götürmelerini rica etti arkadaşlarımdan. Onlar da önce bana yemek yedirdiler, sonra da eve bıraktılar. Ancak evde kimse yoktu, henüz beş yaşında olan kızım Zeynep de babaannesindeydi. Eve bir türlü sığamıyordum. Bir arkadaşımı aradım ve beni tekrar hastaneye götürmesini rica ettim. Evimiz Feneryolu Mahallesi’ nde idi, annem ise Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ nde yatıyordu. Neyse ki o günlerde trafik bugünkü gibi yoğun değildi. Fazla zaman kaybetmeden ulaştık hastaneye. Gece olduğu için, sadece benim yukarıya çıkmama izin verdiler.
Annem hastanenin en üst katında yatıyordu. Hızlı hızlı çıktım merdivenlerden. Annemin odasına geldiğimde oda boştu ve yatak ikiye katlanmıştı. Ben şaşkın şaşkın bakınırken, tekerlekli sandalyede bir hanım yanıma geldi ve “annen öldü” dedi. İşte ben böyle öğrendim annemi kaybettiğimi. Henüz 24 yaşındaydım ve daha anneme doyamamıştım.
Bir annenin yerini doldurabilecek hiçbir şey yok bu hayatta. Bu yüzden, genç kardeşlerime anneleriyle geçirebilecekleri kadar uzun ve güzel zaman geçirmelerini öneriyorum. O vakit, ilerisi için güzel anılar biriktirme şansı yakalayabileceksiniz. Dediğim gibi, benim buna zamanım olamadı. Sizlerin olsun istiyorum…
Tüm annelerin “Anneler Günü” nü tekrar içtenlikle kutluyor, hayatını kaybetmiş olan Annelerimiz’ e ise Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şâd olsun… Nur içinde yatsınlar…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş