Erkekler Stepford kadınlarını değil kazanan kadını istiyor

Stepford Kadınları matrak bir film. Erkekler, kendilerinden daha çok kazanan, güçlü birer işkadını olan eşlerinin beynine çip yerleştirip kuzu gibi ev kadınları haline getiriyorlar.

Ama ne ev kadını! Hem binbir çeşit kurabiye pişiriyor, çocuk bakıyor, hem de seks bombası gibi dolaşıyorlar. Erkeğe hizmette tek kusur yok. İnsan düşünüyor tabii, bu film çağın realitesine ne kadar uyuyor diye. Çünkü orta ve üst orta sınıf erkeklerin eş tercihiyle ilgili bütün araştırmalar şunu gösteriyor ki, ekonominin realitesi artık erkeklere iyi para kazanan kadını dayatıyor. Erkekler kadının bakıma muhtaç kuş beyinlisini değil, eğitimini tamamlamış, zeki ve çalışkanını istiyor.

Film, To Die For’daki ihtiraslı medya kadını havasında bir Nicole Kidman’la başlıyor. Ve o yine tanrıça büyüsü yayıyor. Bir TV kanalının reyting patlatan işkolik yöneticisi rolünde.

Kanalda ‘Daha iyisini yapabilirim’ adında BBG türü bir yarışma var. Kahramanlarımız evli bir çift. Erkek, yarışma sonunda bir grup pornocu erkeğe kaptırdığı karısı dahil bütün sülalesini temizliyor. Buradaki medya eleştirisi bir kara mizah harikası.

Neyse bu cinnet sonucu, reyting kraliçesi Nicole Kidman kanaldan atılınca feci bir bunalıma giriyor. Ondan daha az kazanan, daha az başarılı ve boyca bile daha kısa süklüm püklüm kocası Matthew Broderick, iki çocuklu ailesini kurtarmak için karısını alıp Stepford adlı cennete yerleşiyor.

Stepford inanılmaz şık ve lüks, ancak biraz tuhaf bir yer. 50’lerin tarzında vücudu dapdaracık saran emprimeler giymiş Barbie bebek gibi kadınları var kasabanın. Saçlar kabarık, beller ince, bacaklar sütun, omuzlar gergin, göğüsler ileride. Erkekler şehir kulübünde vakit geçirirken, kadınlar o güzel kafalarını hiçbir şeye yormuyor. Hepsi de kocalarına hayran, gözlerinin içine bakıyorlar. Evlerini çiçek gibi yapıp, sonra da maksimum seks hizmeti veriyorlar.

Çünkü onlar beyinlerine çip yerleştirilip robotlaştırılmış kadınlar. Bu arada çipler beyinleri ıslah ederken, bedenleri de rektifiyeden geçiriyor. Göğüsler şişiyor mesela.

Tabii Nicole bu ortama kesinlikle uymuyor. Yazar rolündeki Bette Midler da öyle. Onlar, kadınların sırrını çözmeye çalışırken olaylar gelişiyor, erkeklerin foyasının ortaya çıkmasıyla final bölümü geliyor. Ve kadınları robotlaştıran teknolojiyi geliştiren kişinin, eskiden bir NASA bilimcisiyken, kocası tarafından aldatıldığını öğrenince tırlatan Glenn Close olduğu ortaya çıkıyor. Film boyunca mükemmel koca görüntüsündeki Christopher Walken’ın da toptan robot olduğu anlaşılıyor. Glenn Close’u aldatıp, bunun cezasını çekmemek mümkün mü?

Ira Levin’in romanından uyarlanan Stepford Kadınları, 1975 tarihli aynı adlı yapımın yeni versiyonu. İki film arasında önemli farklar var. Korku-gerilim türündeki ilk filmde erkekler, eşit haklar isteyen eşlerini öldürüp yerlerine robotları geçiriyordu.

Yeni film ise komedi. Kadınların suçu da eşit hak talebi değil, erkeklerden daha fazla kazanmaları, daha başarılı olmaları. Beyinsiz seks bombası haline getirilmiş kadınlar arasında çokuluslu şirketlerin CEO’ları, beyin cerrahları ve yargıçlar var.

Yönetmen Frank Oz, erkeklerin boş kafalı, korunmaya muhtaç kadınları tercih ettiği mitine uygun bir film çekmiş. Tabii kimse çağın realitesine uygun film çekmek zorunda değil.

BAĞIMSIZ KADIN DAHA SEKSİ

Ama yine realiteye parmak basmakta fayda var. Batılı ülkelerde son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar, erkeklerin artık iş sahibi, hatta mümkünse kariyer sahibi kadınları eş olarak tercih ettiğini gösteriyor. Kadınların eğitim düzeyi ne kadar yükselirse, evlilik ihtimali de aynı oranda artıyor. Çünkü erkekler evliliğin bütün parasal yükünü üstlenmek istemiyor, kadınların daha fazla kazanması konusunda da esnek davranıyorlar.

ABD’de son 15 yıldır erkeklerin ücretleri ya yerinde sayıyor, ya da düşüyor. Bu nedenle orta sınıf ailelerde iki kişinin birden çalışması gerekiyor. ABD’de evli kadınların yüzde 42’si, kocalarından daha fazla kazanıyor. Stepford teorisine göre bu kadınların kocalarından boşanması gerekiyor. Oysa bu evliliklerin daha iyi yürüdüğü görülüyor.

Psikolog Janet Hyde’ın 500 çift üzerinde yaptığı bir yıllık araştırma şunu gösteriyor: Her ikisi de çalışan ve iyi para kazanan karı-kocalar cinsellikten de daha fazla zevk alıyorlar. Bir başka araştırmaya göre de, çalışmayan kadınların boşanma ihtimali, çalışanlara oranla iki kat fazla.

Londra’daki bir çöpçatanlık ajansının verilerine göre de, 20’li ve 30’lu yaşlardaki üniversite mezunu profesyonel meslek sahibi erkekler, kendi entelektüel kapasiteleri ve gelir durumlarına uygun eş arıyorlar.

Bu şartlarda roller de biraz yer değiştiriyor. Örneğin İngiltere’de yapılan bir yaşam tarzı araştırmasına göre çocuk sahibi çalışan kadınlar işine giderek daha fazla zaman ayırırken, erkekler ücret kesintisini de göze alarak evde çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmeye başlıyor. Kadınlar, çalışma ve yeme içme aleminde aşırıya kaçmak gibi geleneksel erkek alışkanlıklarına kapılırken, erkekler kadınsı işlere bulaşıyorlar. Çocuk bakmak ve nemlendirici kullanmak gibi. Erkekler arasında, kadınların ekonomik bağımsızlığını ‘seksi’ bulduğunu söyleyenler var.

POPÜLER MİTOSLAR ZARARLI

Batıdaki ekonomik koşullar kadın ve erkeğin üstlendiği rolleri değiştiriyor ama, medya ve popüler kültürün bu dramatik değişimi algılamakta güçlük çektiği anlaşılıyor. Rosalind Barnett ve Caryl Rivers adlı ABD’li iki akademisyenin uzun araştırmalar sonucu yayınladığı kitap, cinsiyet mitoslarının kadın-erkek arası ve çocuklarla ilişkilere ne kadar zarar verdiğini anlatıyor. Son yıllarda patlama yapan Erkekler Mars’tan türü kitapların, cinsiyetler arasındaki uçurumu vurgulamasına karşın, iki araştırmacı bunun tam tersini savunuyor. Erkekle kadın arasındaki benzerliğin, farklılıklardan daha fazla olduğunu, pop kültürünün ise erkeklerin avcı-toplayıcı olduğu dönemden kalma klişelere saplandığını düşünüyorlar.

NEDEN KOCASINA HAYRAN DEĞİL

Barnett ve Rivers, womensenews.org sitesinde yayınladıkları makalede de medyanın bu çağda bile kadına mağara devrinden kalma geleneksel rolleri biçmeye çalıştığından dem vuruyorlar. Örneğin Demokrat Parti’nin başkan adayı John Kerry’nin, yarım milyar dolarlık servet sahibi eşi Teresa Heinz Kerry, medyanın kadın kalemleri tarafından bile fazla bağımsız davrandığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Neden kocasının gözlerinin içine hayran hayran bakmıyor diye soranlar oluyor. New York Times köşe yazarı Maureen Dowd, ‘Eline mikrofonu aldı mı, kadının gözü kocasını filan görmüyor’ diye verip veriştiriyor.

Tabii Teresa Heinz Kerry, ağzına geleni söylediği için de çok ayıplanıyor. O ise şöyle yanıt veriyor: ‘Erkekler bugüne kadar hep ağzına geleni söyledi. Bundan sonra ben de söyleyeceğim, bilesiniz.’
Yazarın Tüm Yazıları