Yıl 1992. Amerikan başkanlık kampanyasında dönemin Başkanı Bush ve Demokrat aday Clinton, TV'de tartışıyorlar.Bush soruyor: ‘‘Bir Amerikalı nasıl olur da yabancı bir ülkenin topraklarında kendi ülkesi aleyhinde gösteri örgütleyebilir, anlayamıyorum. Silahlı Kuvvetler Komutanı olup çocukları cepheye göndermek zorunda kaldığınızda, bu zor kararı nasıl alacaksınız. Çocuklar, ‘biz gitmiyoruz, komutanımız zamanında orada burada gösteriler düzenliyormuş' derlerse, ne yapacaksınız...’’Clinton yanıtlıyor:‘‘Benim vatanseverliğime saldırıda bulunarak hata ediyorsunuz. Evet ben savaşa karşıydım ama, ülkemi seviyorum...’’Bush, 1968 kuşağının temsilcisi Clinton’un Vietnam savaşı karşıtlığını, askerden kaçışını ve İngiltere'deki savaş aleyhtarı gösterilere katılmasını enine boyuna kullanıyor. Clinton ise bütün saldırıları cansiperane göğüslüyor. Ve o günler gerçekten geçmişte kalıyor. Vietnam savaşına şiddetle karşı çıkan Clinton bugün ‘çocukları’ cepheye gönderiyor ve savaşa hazır olduğunu ilan ediyor.Bu dönüşümü geçiren tek kişi Başkan Clinton değil. Herkes ve herşey dönüşüyor. 68 gençliği savaşı reddedip Vietnam halkıyla dayanışma sergilerken, bugünün gençliği Irak'ın bombalanmasını destekliyor. ABD ve İngiltere'de yapılan anketler, 18-25 yaş kuşağının operasyona kuvvetle destek verdiğini gösteriyor. Yönetimin krizdeki tutumunu anlatmak için Ohio'da düzenlediği toplantıda yükselen aykırı seslere bakmayın; CBS Televizyonu'nun son anketine göre dört Amerikalı'dan üçü operasyona evet diyor. Saddam gibi kanlı bir diktatörün bombalarla ortadan kaldırılmasını istemek yanlış olmasa da, kimsenin aklına Irak halkıyla dayanışmak gelmiyor. Hiç kimse, gıdasızlık ve ilaç yokluğu yüzünden ölen ve olası bir operasyon halinde ölebilecek Iraklı çocukları düşünmüyor.Oysa ki, birbirini hiç tanımayan, farklı ırklardan gelen halklar arasındaki dayanışma tarihin akışını değiştirebiliyor. Örneğin Birinci Enternasyonel'den sonra İngiliz işçi hareketi, Amerika'daki kölelik düzenine karşı örgütleniyor. Özgürlük savaşı veren siyahlarla öyle müthiş bir dayanışma veriliyor ki, ABD'nin güney eyaletlerindeki köleliğin kaldırılmasında onlar da pay sahibi oluyor. Ama, bugün aynı İngiltere'nin İşçi Partisi Hükümeti, Irak krizinin ilk gününden beri ABD'nin yanında yer alıyor. Tarihi dönüşümünü zaten açıkça ilan etmiş bulunan İşçi Partisi Lideri ve Başbakan Tony Blair, kayıtsız şartsız teslim oluyor. İngiliz entelektüellerden İşçi Partisi hükümetine çok sert eleştiriler geliyor. Yazar Harold Pinter, ‘‘Bugüne kadar hiçbir muhafazakar hükümet, İşçi Partisi Hükümeti kadar Amerika'ya yaltaklanmadı’’ diyor. 1968'in devrimci gençlik liderlerinden Tarık Ali, The Independent'te yayınlanan makalesinde, İngiltere'yi Beyaz Saray'a uşaklık etmekle suçluyor; ‘‘Robin Cook'un söz verdiği onurlu ve ahlaklı dış politika bu mu? Saddam'a ayrı, Endonezya'nın eli kanlı kasabı Suharto'ya karşı ayrı etikle hareket etmek, onurlu bir dış politika mı?’’ diye soruyor.Evet herkes ve herşey dönüşüyor. Apolitize üniversite gençliği, çevrecilik adına kendini oraya buraya zincirliyor; hatta canını tehlikeye de atabiliyor ama, Irak halkıyla dayanışmayı aklına bile getirmiyor.