Paylaş
Mutluluk ve özgürlük hissinin tavan yaptığı benzersiz bir deneyim. De... Türkiye’de yok... Tu... Herkes yapabilir... Miydi... Şimdi göğsümü gere gere “Evet” diyorum. ‘Kendini iyi hisset’ sloganıyla yola çıkan Hillside, Amerika’da ünlülerin hocası olan Efe İlkay’ı Türkiye’ye getirdi, bu ay sonuna kadar dileyenlere trapez dersi verecek. Bakalım bu yaz kimler uçacak?
Siz kimsiniz?
- Ben Efe İlkay. 27 yaşındayım. İzmirliyim. Annem İngilizce öğretmeni, babam mimar. Normal, sıradan bir çocukluk. Biraz haşarı. Tevfik Fikret’te okudum, sonra İzmir Atatürk.
Üniversite?
- Celal Bayer Üniversite’sinde makine mühendisliğini kazandım. Üç yıl okudum. Ama sonra mühendis olmak istemediğime karar verdim, bıraktım. O babamın hayaliydi. Babam, başarılı bir mimar, İzmir’de Sevinç Pastanesi’ni, Reyhan Pastanesi’ni, Lozan Pastanesi’ni hep babam dekore etti. İleride baba-oğul çalışacağımızı düşünmüştü.
Peki hikâyenin sonrası?
- Üniversite 3’ün yazında, bir arkadaşımla Amerika’ya gittim. Kardeşim kadar sevdiğim biri. O zorladı, yoksa benim Amerika’ya gitme niyetim filan yoktu. ‘Work and travel’ programına katıldık.
Nedir o?
- Amerika, üniversite öğrencilerine J1 vizesi veriyor, dört aylık bir program, iki ay bir tatil köyünde çalışıyorsun, garson olarak, animatör olarak ya da artık sana ne görev verirlerse, geri kalan iki ay da, o kazandığın parayla Amerika’yı geziyorsun.
Çok iyiymiş. Orada ne oldu?
- Trapezle tanıştım. Birdenbire hayatımın anlamı haline geldi. O zaman 21 yaşındaydım, trapez yaparken aldığım zevki hayatta hiçbir şeyden almadığımı fark ettim. Ve her şeyi bıraktım. Makine mühendisliğini de. Geri dönmedim. Orada kaldım.
Aile kıyameti koparmadı mı?
- E biraz üzüldüler tabii. Hatta babam köpürdü. Ama hayat da böyle bir şey değil mi, tutkularının peşinden gideceksin. Oldum olası sporcu bir tiptim, uzun yıllar voleybol oynadım. Ama işin tuhafı, benim yükseklik korkum vardı. Yüksek binalardan aşağıya bakamazdım, elim ayağım titrerdi. Connecticut’ta çalıştığım resortta, baktım trapez var. “Yapsana” filan dediler, ayıp olmasın diye “Deneyeyim” dedim. Önce çok ürktüm. Ama bir şekilde becerdim. Hissettiğim özgürlük duygusu anlatılır gibi değildi. Resmen uçuyordum.
İlk orada mı denediniz?
- Tabii, tabii. Ama trapezin bütün hayatımı değiştireceğini daha henüz bilmiyorum. Kader işte, trapezde çalışanlarından biri, işi bırakıp başka bir yere gitti. “Sen yatkınsın, hadi sen yap” dediler. Beni bir hafta eğittiler. Yaptığım şey, platformdaki insanları tutmaktı. Yükseğe çıka çıka korkumu attım, sonra bu işi gerçekten öğrenmeye başladım. Trapez artisti olmak, hayatımın amacı haline geldi. Gece gündüz çalıştım. Son altı yıldır, trapez yapmadığım gün neredeyse yok.
Hayatınızda sizi kesmeyen, canınızı sıkan bir şey mi vardı?
- Yooo niye? Hepimiz hayatta normal meslekler icra etmek zorunda değiliz. Ben kalbimin sesini dinledim. Yeniliklere açık bir yapım var. Bir de heyecan duymanın hayattaki en önemli şeylerden biri olduğuna inanırım.
EN SONUNDA KENDİ OKULUMU AÇTIM
Bir sürü insan, tatilde bir ekstrem spor dener, hevesini alır ama bir daha yapmaz. Siz neden devam ettiniz?
- Çünkü yaptığım şeye âşık oldum. Geçici bir heves değildi. Kendimi çok iyi hissettim ve o duyguyu sürekli kılmak istedim.
Ne kadar devam ettiniz?
- Hiç bırakmadım ki. O günden bugüne altı yıldır devam. Yaz bitti, New York’un batısında bir trapez okulu var, oraya devam ettim. Trapezciler 3 bin kişilik bir grup Amerika’da ve birbirine destek olurlar; bana da oldular. Kalacak yer sağladılar. New York’taki trapez okulunda çalışmaya başladım, para da kazanıyordum. İşin inceliklerini bilen biri haline gelmiştim. Ama kendimi daha da geliştirmek istiyordum, Indiana’ya taşındım.
Niye?
- Hem yaşamak için daha ucuz hem de orada müthiş bir kadın var. 68 yaşında ama dünyanın en iyi trapezcilerinden biri: Benardette Pace. Evinin arka bahçesinde trapez var. Bir sürü renkli insanla tanıştım orada, hepsi resmen havada yaşıyorlar. Bir kısmı sirklerde çalışıyor. Bildiklerini bana da öğrettiler. Bu arada, okula da tekrar başladım. Indiana Üniversitesi’nde işletme okuyorum, bitirmek üzereyim.
Amma maceralı bir hayat!
- Derken New York’taki okulun müdürü Santa Monica’da yeni bir okul açıyordu, “Oradaki okulumuzun müdürü olur musun?” dedi. “Tamam” dedim, Kaliforniya’ya taşındım. O arada sirklerde filan da çalışmaya başladım. Amerika’yı gezdim. Hatta hızımı alamadım Jamaika ve Porto Riko’ya gittim. En sonunda da Santa Monica’da kendi okulumu açtım.
Hâlâ sirklerde çalışıyor musunuz?
- Tabii çağırdıklarına tarihler uyuyorsa gidiyorum. Rock starlar gibiyim, uçağa atlayıp gösterimi yapıp dönüyorum. Cirque de la Symphonie diye bir sirkle çalıştım. Senfoni orkestrası nerede konser veriyorsa, biz de tepede şov yapıyorduk. Partnerim Christine Van Loo’yla beraber. Son derece sanatsal. 40 metre yüksekte, o arkadaşımı ellerinden tutuyorum, tek ayağıyla split yapıyor, onu ayağından yakalıyorum. Bir tür bale gibi. Çünkü bu aslında spor değil, o yüzden ‘Trapez artisti’ deniyor bize.
Temel hissi mutluluk
O platformda durunca ne hissediyor insan?
- Merdivenden çıkarken, önce kuşku duyacaksınız: “Çıksam mı çıkmasam mı, yapsam mı yapmasam mı?” Henüz gücünüzün farkına varamadığınız bir an o. Platforma çıkınca da, çok yüksek gelecek. Yeni bir şey denediğiniz için adrenalin devreye girecek. Tatlı bir korku. Barı elinize aldığınızda, heyecan daha da artacak. Sonra atlayacaksınız, kendinizi hava akımına bırakacaksınız. Uçmanın verdiği özgürlüğü tadacaksınız.
Ya geri dönemezsen...
- Barı tuttuğunuzda salınınım hareketi oluyor, sizin bir şey yapmanıza gerek yok. Siz asılı duruyorsunuz, bar gidiyor, geri geliyor. Tabii bazıları, barı anında bırakıyor. Değişik tepkiler oluyor. Trapez tuhaf bir şey. Her gelen insanın nasıl bir karakteri olduğunu, oraya çıktığı zaman yaptığı hareketlerden çözümleyebiliyorsunuz.
Temel his ne?
- Mutluluk. Kendinizi mutlu hissediyorsunuz. Uçuyorsunuz ve özgürlük duygusunu dibine kadar yaşıyorsunuz.
Mesela sizi yakalayan biri oluyor... Ya o sizin kadar iyi değilse ve yakalayamazsa...
- Bu tür şeyleri düşünmemek gerek. Kafanızda ne kadar düşünce varsa, o kadar kötü. Bırakacaksınız kendinizi. Çıkıyorsunuz, sadece siz varsınız, başka insanlar yok. Partneriniz sizi yakalayamasa da altınızda net var, ağ yani.
Havadayken müthişsiniz! Anneniz filan gelip izledi mi?
- Yok, annem uçaktan korkuyor. Amerika’ya hiç gelemedi. “Uçağa binebilmem için beni uyutmaları lazım” diyor. Babam da gelemedi, haklı olarak çok işleri var, o hep meşgul. Ama kardeşim, kuzenlerim geldi...
Belki de siz, babanızın yolunu seçmemek için böyle bir şey seçtiniz. Etki-tepki meselesi. Olabilir mi?
- Bilmiyorum, belki de. Ama ben hayatımdan memnunum.
Ne kadar konsantre olmak gerekiyor?
- “Ya karşı taraf yapamazsa, ya rüzgâr çıkarsa...” Bu tür şeyleri düşünmemek gerekiyor. Kafanız bomboş olacak. Bütün fokusunuz yaptığınız o işte olacak.
Güçlü kaslar filan...
- Yok yok, ben ağırlık bile kaldırmamış bir insandım. Trapez yapa yapa güçleniyorsunuz.
Bilmemiz gereken püf noktası var mı?
- Fizik kurallarını biliyorsanız yeter. Bunlar trapezi yapmayı sağlayan unsurlar.
Ben bilmiyorum.
- Salınım fiziği şöyledir: Başlarsınız, sallanırsınız, bir sonu vardır, sonra diğer uca doğru sallanırsınız yine bir sonu vardır. İşte o son noktalarda, vücut ağırlığınız ortadan kalkar. Çünkü kinetik enerjinin potansiyele, potansiyelin kinetik enerjiye dönüşmesi söz konusu. Dönüşüm anında bir saniyeden az bir süre, vücut ağırlığınız yok olur, yapmanız gereken hareketleri işte o anda yaparsınız.
10 BİN FEET’TE DENEME YAPACAĞIM
Bedenin elastiki olması gerekir mi peki?
- Esneklik önemli, vücudunuzu kontrol edebilmeniz önemli, koordinasyon da önemli. Ama en önemlisi kafa. Yakalayacağınıza inanmıyorsanız yakalayamıyorsunuz. İnanıyorsanız da yakalayamadığınız olur, bir yerde bir yanlış yapmışsınızdır.
Bunun, “Bu saatten sonra yapılamaz!” yaşı var mı?
- Yok. Hepimiz ‘Uncle Tony’ dediği biri var, 78 yaşında. Dünyanın en iyi trapezcilerinden biri, hâlâ yapıyor.
Peki siz, dünyanın sayılı trapezcilerinden biri misiniz?
- Yok henüz değilim ama iddialıyım. Şimdi Redbull’la bir anlaşma yapmak istiyorum, bunun için de Sky diving sertifikası alıyorum, 7 kere 12 bin 500 feet’ten atladım. Hayalim şu: Havada, üç sıcak hava balonu olacak. 10 bin feet, trapezde yakalama gerçekleştirme çalışacağız.
Allah korusun, ya bir şey olursa?
- Olmaz niye olsun? Başarabilirsek kimsenin denemediği bir şeyi yapmış olacağız. Korkum, bu tutkumun önüne geçmeyecek. Guinness Rekorlar Kitabı’na ismini yazdıracağım.
Bana bir gerekçe söyleyebilir misiniz, niye insanlar Hillside’a gelip sizden trapez dersi alsın?
- Neden denemesinler? Benzersiz bir deneyim yaşamış olacaklar. Mutlu olacaklar, sonra özgüvenleri artacak. Bir de uçacaklar, daha ne olsun? Altı kere atlayınca da, 1500 kalori veriyorsunuz ayrıca.
Orasını burası kırmak, ters düşmek...
- İmkânsız. Bazen çorap giymezlerse ayakları çizilebilir. Ağ keser, hepsi o kadar.
Sevgiliniz trapezci mi?
- Karım trapezciydi, şimdi boşanıyoruz, Amerikalıydı, beş yıl evli kaldık. Şimdiki sevgilim trapezci değil.
UÇTU UÇTU AYŞE UÇTUUUUUUU
“Hadi o zaman bu müthiş tecrübeyi size de yaşatalım” diyor Efe Hoca.
“Hay hay” diyorum.
Kısa bir eğitim veriyor, dünyanın en kolay şeyi gibi anlatıyor, çok sakinim, çok istekliyim, çok hevesliyim.
Hava şahane.
İstanbul güzel.
Hayat güzel.
O fırlayıp yukarı trapeze çıkıyor.
Belime bir kemer takıyorlar, o kemerle güvenlik iplerine bağlıyım, bir halt olmaz, olamaz.
Tehlike yok, sıfır.
Fakat nasıl söylesem, karnımda kelebekler uçuşuyor.
Biraz heyecan var sanki.
Şöyle bir yukarı bakıyorum, yangın merdiveni gibi ince bir merdiven, gökyüzüne uzanıyor.
“Hadi Ayşe” diyorum.
Alya da beni izleyenler arasında, “Anne tırmaaaan!” diye bağırıyor.
O kelebekler, kızımın sesini duyunca, martılara dönüşüyor.
Galiba çok heyecanlanıyorum.
Yolun yarısında iyice tırsmaya başlıyorum, amma yüksekmiş, aşağıdan anlaşılmıyor, çık çık bitmiyor.
Şimdi platformun üzerindeyim.
İstanbul kanatlarımın altında.
İki kişi zor duruyor, mini minnacık bir yer.
Efe Hoca, güvenlik kancalarıyla oynuyor, onları bir yerlerden çıkarıp, başka bir yerlere takıyor.
Düşsem bile emniyetteyim.
Düşmem de...
Ama gel de bunu, içimde yaşayan o kimselere güvenmeyen, teslim olmayan kadına anlat.
Ruh halimi çaktırmamaya çalışıyorum.
Efe Hoca yapmam gerekenleri anlatıyor.
Platformun dibinde duracağım, dimdik olacağım, o beni arkamdan tutacak, kendimi ona teslim edeceğim, sonra barı tutacağım, önce bir elimle sonra diğer elimle... Kendimi hazır hissedince de... Hop... Boşluğa bir adım atacağım ve Tarzan gibi sallanmaya başlayacağım.
Ne yapacağım ne yapacağım?
Fırsatını bulsam kaçacağım!
BOŞLUĞA ATLAMAK İSTEMİYORUM
Cesur filan değilim, korkağım ben, korkak!
Nereden çıktım buraya?
Aşağıda da insanlar, keyifli keyifli çay kahve içiyorlar, kimi spor yapıyor, kimi tenis oynuyor, oh mis gibi çimlerde yatmışlar.
Aksi gibi röportaja gelirken, Alya bana takside soruyor, “Röportaj nedir?” İnsanlara sorular soruyorum, neyi, neden yaptıklarını anlamaya çalışıyorum, onların anlattıklarından bir hikâye çıkıyor, ben de o hikâyeyi yazıyorum.”
“Hep farklı insanlar mı?”
“Evet.”
“Peki korkmuyor musun?”
“Neden korkayım ki?”
“Ya karşına kötü insanlar çıkarsa...”
“Yok canım...”
“Ya başına korkunç şeyler gelirse?”
“Yok canıııım.”
“Ben cesurum!”
Nah cesurum!
Aşağıdan Alya bağırıyor, “Atla anne atla...”
Allah’ım sen bana yardım et, altı yaşındaki kızım seyrediyor, atlayıp kurtulayım, gerçi hayatta her şeyi yapabileceğiz diye bir şey yok, onun da bunu öğrenmesi lazım, yapamayabilirim, galiba şimdi de yapamayacağım...
“Hadi anneeee...”
“Dur Alya konsantre olmaya çalışıyorum...”
Tüm dediklerini yapıyorum Efe Hoca’nın, barı iki elimle tutuyorum, “Hadi” diyor, “Hop.”
Hop ama yapamıyorum, bir türlü kendimi boşluğa bırakamıyorum.
Kafam ikna olmuyor.
İki, üç, ıh ıh.
Rezillik!
O platformda öylece dikiliyorum.
Aşağıdan Alya’nın sesi geliyor.
“Anne çişim geldi, tuvalete gidip geleyim, öyle atla.”
“Hayır dur şimdi atlıyorum” diyorum.
Artık çok uzadı bu iş, ne olacaksa olsun.
Ve Efe Hoca, bir kere daha “Hop” dediğinde, boşluktayım.
Daha doğrusu sallanıyorum.
Vayyyyyyyyyyy.
Bir şey bu kadar mı güzel olur.
Ben uçuyorum!
Kuş oldum, Tarzan oldum, Jane oldum.
“Yaşasııııın” diye bağırıyorum.
ÇOK BÜYÜK MUTLULUK
İzleyen için kısa bir süre gibi gelebilir.
Benim için değildi.
Ve müthişti.
Hemen arayı soğutmadan bir kere daha atlıyorum.
Ve Alya’nın yanına gidiyorum.
“Yapamasaydın utanacaktım!” diyor.
“Olur mu öyle şey, insan annesinden utanır mı?” diyorum.
“Ben de korkabilirim, korktum ama iyi ki yaptım, çok güzeldi, biraz büyünce sen de yaparsın.”
Trapez maceramız böylece son buluyor.
Yeni maceralarda, yeni korkularda buluşma üzere...
Paylaş