Yazarı Enis kahramanı P’ENİS

Roman elime ulaştığımda bu kadar eğlenceli ve komik bir şey okuyacağımı düşünmemiştim. Satırlar ilerledikçe, yazarın cesaretini de takdir ettim. Türkiye’de konusu penis olan bir roman yazmak, her babayiğidin harcı değil. Bunu pespayeliğe düşmeden yazmak, iyice zor.

Romanın konusunu duyunca irkiliyorsunuz ama okumaya başlayınca sakinleşiyorsunuz, hatta kahkahalar atıyorsunuz. Basit değil, avam değil, sevimsiz değil. Ne kadarı kurgu ne kadarı otobiyografik düşünmeye başlıyorsunuz. Normal penislerden 15-20 santim daha büyük penisli bir adamın hikayesi bu. Müthiş bir kara mizah. Okuyan Us’tan çıktı. Mutlaka okuyun.

Enis Roman kim?

- Kendi halinde normal bir erkek olabilecekken, direkten dönmüş bir adam. 15-20 santimle ıskalıyor ortalamayı. Nasıl uzun boylu çocuklar basketbola, kısa ve güçlü bacaklı çocuklar futbola yönlendirilirse, Enis de, abartılı büyüklükteki penisi sayesinde, çocuk yaşta "yatak"a yönlendiriliyor. O günden sonra da, hayatını kocaman penisinin peşinde, oradan oraya sürüklenerek yaşıyor...

P, kim?

- Enis’in oradan oraya sürüklenmesine sebep olan 32.6 santimlik penisi!

Bir "süper kahraman" tarafından, hayatına el koyulan bir "süper mağdur"dan söz ediyoruz yani!

- Aynen. Her ne kadar Enis Roman, kitap boyunca, "Ben kendi hayatımı değil, P’nin hayatını yaşamaya mahkum edildim" diye sızlanıyorsa da, P’nin ona altın tepside sunduğu ayrıcalıklara bayılıyor...

Mesela?

- P sayesinde başı bir sürü beladan kurtuluyor. P sayesinde, iyi bir eğitim alıyor, çok renkli ve sıra dışı bir hayatı oluyor. P sayesinde iyi para kazanıyor. Ve belki de en mühimi, kadınlar tarafından her zaman el üstünde tutuluyor. Enis, bütün bunların keyfini sürerken, bir yandan da, kayıp bir ruh gibi hissediyor kendini. Çünkü çok önemli bir şey yok hayatında: Aşk. Bir süre kendisi dahil, her şeyle dalga geçerek idare ediyor ama bir an geliyor tıkanıyor. Hayatını çaldığını iddia ettiği P, burada yine Enis’in imdadına yetişiyor. Başının büyük belasının, büyük bir gelişim fırsatı olduğunu anlıyor ve P’yi terbiye ederken, aslında nefsini terbiye ediyor. Böylece hem hayatını geri alıyor hem de aşkı buluyor.
/images/100/0x0/55ea8d04f018fbb8f887588a
P, sizin ilk romanınız mı?

- Evet.

Tamamen kurgu mu, yoksa otobiyografik yanları da var mı?

Otobiyografik yanları var. İyi bir esin kaynağım vardı diyelim, bana çok ’büyük’ bir ilham verdi...

ÇOCUK GİBİDİR P, HEP KAZANMAK İSTER

Gelelim P isimli bu romanı yazma sebebinize: Bir tür meydan okuma mı? "Penisin de romanı yazılabilir, o da bir kişiliktir, neden yazılmasın" mı?


- Penis, kadın- erkek herkesin ilgisini çeken bir şey. Bu, böyle. Oyuncaklı bir organ bir kere. Erkeklerin hayatlarının önemli bir bölümü, zaten onun etrafında dönüyor. Kadınların ise maksimum randıman için, onu şımartması gerekiyor. Tabii şu da var: İnsanlık tarihi boyunca, hiçbir organ, işlevini bu kadar aşan, sembolik bir önem kazanmamış, böylesi bir güç sembolüne dönüşmemiş...

Amacınız, bu çok önemsenen "varlık"la dalga mı geçmek? Yoksa, bütün erkekler büyüklüğü ile övünürken, siz bundan, pekala acı çekilebileceğini de mi anlatıyorsunuz?

- Ben "ego"yu hicvediyorum. Özellikle de erkek egosunu. Hiçbir şey, erkek egosunu, bir penisten daha iyi anlatamaz. Ego, hep kazanmak ister. Ne kadar çok sahip olursa, o kadar güçlü olacağını sanır. Ama sahip olduklarının verdiği haz, kısa sürede uçup, gidiverir. Penis de, güç peşindedir. Skor yapmak için bir kadından diğerine koşturur. Bir kadına "sahip olduğu" an, hayal kırıklığına uğrar, yeni bir kadının hayaline vurulur. Çocuk gibidir penis, oyunu hep kazanmak ister. Ama en sevdiği oyun, asla kazanamayacağı bir oyundur. Çünkü vajina, her zaman daha güçlüdür bu oyunda. Penisin ölüm korkusu vardır, vajinanın yoktur. Penisin ölüm korkusu, ereksiyon kaybıdır. P, penisin yürekler acısı halini, hicvetmek için mükemmel bir araç. Hem son derece görkemli hem de kitapta anlatılan teknik nedenlerle asla ereksiyon kaybı yaşamıyor. Yani en büyük zaafı olan ölüm korkusunu yenmiş bir hiper ego... Özetle P, dünyaya egemen olan erkek zihniyetin ve onun güç tutkusunun sembolüdür. Devasa boyutlarıyla erkek egemen alemin, baba tanrısıdır...

Ben kahkahalar atarak okudum romanınızı. Şimdi anlıyorum ki, ben sizi mizah yapıyormuş zannederken, siz felsefe yapıyormuşsunuz...

-Elimdeki 32.6 santimlik aracın sunduğu mizahi olanakları kullanarak, ciddi bir şey anlatıyorum aslında...

ERKEK ENERJİ DENGELENMELİ

Peki ya kadınlar?


- Erkek enerji, ne yazık ki, onları da ele geçiriyor. "Penissiz erkekler"e dönüşüyorlar. Bence bu, ciddi bir tehdit. Çünkü yeryüzünde, giderek erkek enerji ağır basmaya başlıyor, yaşam biçimimiz giderek sertleşiyor, esnekliğimizi yitiriyoruz. Bence medeniyetimizin geleceği, kadınların kadın olduklarını hatırlamalarına bağlı. Erkek enerjinin, kadın enerji tarafından dengelenmesine ihtiyacımız var. Kadınlarsa, tam tersini yapıyorlar, erkeklerin iktidarı ele geçirmesine neden olan nitelikleri kopyalayarak, kendi bindikleri dalı kesiyorlar. Ben bu kitapta gerçek gücün, güce ihtiyacı olmamak olduğunu söylüyorum.

Sizce, yeryüzündeki erkeklerin hayatı, hep sahip oldukları P’ler üzerinden mi şekilleniyor?

- Çoğunlukla öyle. Bunda yetiştiriliş biçimlerinin büyük rolü var. Önlerindeki uzantının onlara bir ayrıcalık, bir üstünlük getirdiği gazıyla büyütülüyorlar genellikle. Kimler tarafından peki? Anneleri, yani kadınlar tarafından. Bence, kadınlar, erkek çocuklarını yetiştirme konusunda bir devrim yaparak başlayabilirler değişime mesela.

ÊBüyük P, insanda, kompleks mi yaratıyor, böbürlenme mi?

- Aldığı tepkiye göre değişiyor. Bir kadının gözlerinin hayranlıkla açılmasını sağlıyorsa böbürlenme, beğendiğin kızın ağlayarak kaçmasına neden oluyorsa, kompleks yaratıyor. Hiçbir şey, yalnızca pozitif ya da negatif sonuçlar doğurmuyor. Avantajları kabul edip, dezavantajları "Ben almiim!" demek maalesef olmuyor...

Size göre, kitabınızdaki en acıklı öyküler neler, komik öyküler neler?

- Bence Enis’in ilkokulda P kozunu kullanarak kalbini çalmak istediği platonik aşkının "Yaratııık, yaratııık gelme üstüme!" diye korkudan altına ederek kaçtığı bölüm, acıklı ve dokunaklı. Kadınlar plajından kovulmasının ve Dick tarafından gönderilen "Güle güle hediyesi kızın" P tarafından perişan edilmesinin anlatıldığı bölümler de öyle. Gülmekten işkenceye devam edemeyen polislerin, sperm satışı sırasındaki ürolojik muayenenin, reklam veren kadın ile arabada yaşanan yüksek gerilimli erotizmin ve "penis kung-fu"su hocasıyla ilk buluşmasının anlatıldığı bölümler ise en komik bulduklarım arasında...

Türkiye’de bu konuda kitap yazmaya cesaret eden ilk kişisiniz. Ne var ki, yüzünüzü ve adınızı gizliyorsunuz. Neden? Kitabınıza inanmıyor musunuz, güvenmiyor musunuz?

- Yüzümü ve adımı gizlememin nedeni, yazdığım kitabın kahramanının kocaman bir penisi olması değil. Bu gizliliğin, kitabın konusuyla hiçbir alakası yok. Ayrıca, ben kitabıma son derece inanıyorum...

E öyleyse... Yanlış anlaşılmaktan mı korkuyorsunuz?

- Bakın, kelebekler üzerine bir kitap yazmış olsaydım da, ortaya çıkmak istemezdim. Andy Warhol, "Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" diyordu. Mesele ünlü olmak da değil. Mesele, ün gelip geçtikten sonra, eski dengene kavuşmakta. Ben o 15 dakikayı pas geçmek, kendi küçük dünyamın hassas dengelerini korumak istiyorum. Ünlü olmama hakkımı kullanıyorum başka bir deyişle.

Son olarak bu kitabı yazan adamın, çok küçük bir P’ye sahip olması mümkün mü?

- Çok mümkün, ama bizim durumumuzda gerçek öyle değil!

GERÇEKTEN BOYUT ÖNEMLİ Mİ?

"Büyüklüğü önemli değil, işlevi önemli..." Doğru mu bu?

- İşlevden, ne anladığınıza bağlı. Meseleye tıbbi açıdan bakarsanız, çok istisnai küçüklükler dışında, boyutun pek bir önemi yok. Çünkü tıbben, penisin 3 işlevi var: 1- İdrarı bedenden dışarı atmak. 2- Sertleşerek, cinsel birleşmeyi sağlamak. 3- Meniyi, döl yatağına boşaltmak. Bu işlevlerin boyutla çok alakası yok. Ama olaya daha bütünsel bakar ve işin içine insan psikolojisini de katarsanız, büyüklük önemli. Penisin işlevleri arasında, kadına haz vermek olduğu da düşünülürse; evet, boyut oldukça önem kazanıyor. Bence bu önem de ne penisin büyüklüğünün sağladığı mekanik avantajdan ne de sürtünmenin yarattığı ekstra hazdan kaynaklanıyor. Kadının da egosu var. O da "sahip olarak" sürdürüyor kendi varoluşunu. Bir oyuncağa sahip olmuşken, en havalısına, en göz alıcısına sahip olmak istiyor. Kalesini fethedecek, hazinelerini ele geçirecek kişinin bir çapulcu olmasını mı tercih eder sizce, yoksa bir kahraman mı? Burada, zihinsel bir haz söz konusu. Penisin boyutu, zihinsel hazzın, tensel hazza dönüşmesinde katalizör rolü oynuyor.

Peki ya haddinden büyük olunca... O zaman ne tür problemler yaşanıyor?

- Bir kere, çok istisnai durumlar dışında, bütünüyle kullanılamıyor. Çünkü kadın ya ilişki sırasında şiddetli ağrı hissediyor ya da ilişki sonrasında oturamama sorunu yaşıyor. O haddinden büyük P’nin havası yetiyor çoğunlukla...


KİTAPTAN ALINTILAR

"15-20 santimlik bir fark hayatımı benden çaldı. Bir karış bile gelmeyen bu fazlalık hayatımı penisimin bir fantezisine dönüştürdü. Yaşam öykümün başrolünü ona sundu, bana figüranlığı reva gördü. Onu küçümsediğimi sanmayın sakın, istesem de yapamam zaten. Bugüne kadar tıbbi kayıtlara geçmiş en büyük cinsel organdan iki santim daha büyük bir penisten söz ediyorum burada, kolaysa gelin siz küçümseyin..."

"Bir şehir efsanesine göre, doğumdan hemen sonra doktor, babamı bulmuş, ’Müjde, bir penisiniz oldu’ demiş örneğin. Babam, ’Benim zaten bir tane var’ demeyi düşünmüş önce. Ama heyecanı espri yapma tutkusunu bastırmış, ’Erkek mi yani?’ diye sormuş. Doktor, ’Kesinlikle’ demiş ve eklemiş: ’Sapına kadar erkek. Penissiz, 3.5 kilo!"

"Eniis, hadi canım göster amcalara, teyzelere pipini de korkudan altlarına kaçırsınlar. Hadi yavrum, göster cicini teyzelere de pencereden atlayıp kaçsınlar. Gel yavrum, utanma oğlum, hadi lütfen ama... Sen böyle uslu uslu oturursan amcaların kalkacağı yok, utanmasalar yatıya kalacaklar’ Bu, üç dört yaşlarımın en popüler şakası!.."

"....Sen olmasaydın alay konusu edilen, derimi kalınlaştıramazdım. Sen olmasaydın fazlasıyla ciddiye alınan, kendimle dalga geçemezdim. Sen olmasaydın ’önümde’ yol gösteren, çıkmaz sokaklara girmez, nasıl çıkacağımı öğrenemezdim. Sen olmasaydın hayatımı yaşayan, yeni bir hayat aramazdım. Sen olmasaydın bana aşkı yasaklayan, onu hiçbir zaman bulamazdım. Edep yerim, utanç kaynağım, erkeklik organım, can yoldaşım, sen olmasaydın, bu romanı yazamazdım."

"Utanç yıllarıma, komik bir adam olan babamın P hakkındaki esprileri damgasını vurdu. Beni üzmek için yapmıyordu elbette esprilerini babam. Küçücük oğlunun kendisininkinden daha büyük bir penise sahip olmasını hazmetmek için biraz neşelenmeye ihtiyacı vardı belki. Beni P’nin gölgesinde kalacağım bir hayata hazırlamak, lüzumsuz alınganlıklardan erken yaşlarda kurtulmama yardımcı olmak istiyordu belki de. Annem ise, babamın esprilerinden neredeyse benim kadar yaralanıyordu... ’Söyleme şöyle’ diyordu, ’çocuğu kompleks sahibi yapacaksın’."

"Elektrikle başlayalım diyor bezgin bezgin. Mideme bir yumruk iniyor, iki büklüm inlerken bir sandalyeye oturtuluyorum. Ellerim arkadan kelepçeleniyor. Biri pantolonumun önünü açıp, donumla birlikte aşağı indiriyor. Bir sessizlik daha çöküyor odaya. Yakınımdaki bir sesin ’Amirim, bunu manyeto kesmez şehir ceryanına bağlayalım’ dediğini duyuyorum. Sonra bir kahkaha patlıyor..."
Yazarın Tüm Yazıları