Paylaş
*
E geliyor tabii.
Hemen internette küçük bir araştırma yapıyorum. Evet, böyle bir Amerikalı var. Evet, gerçekten de profesör. Hatta konuştuğum bir kişi, “Benim oğlumun Berklee’de hocasıydı” diyor. Müzik departmanında kürsü başkanı olarak görev yapmış. Müzisyen, eğitimci ve hatta işadamıymış.
Da...
Yine de şüpheye düşüyorum. İnternetteki fotoğraflara bakıyorum, biraz tuhaf. İnsanda gülme isteği uyandırıyor. Sanki bir “internet tipi” yaratılmış. Sanki biraz mavra kokuyor. Web sayfasını buluyorum, Twitter’da yazdıklarına bakıyorum, ıh ıh, bu hikâyede tutmayan şeyler var.
İnsan neden Amerika’dan kalkıp Türkiye’ye eş aramaya gelir? Orada kadın mı yok? Neden bir Türk karım olsun diye tutturur? Bunun için niye Twitter’a ihtiyaç duyar?
Evet, ben şüpheciyim.
Ama galiba daha çok meraklıyım.
Merak duygum ağır basıyor.
Numarasını çeviriyorum.
“Alo, Tom Stein’la mı görüşüyorum?” diyorum...
*
Gazeteci olduğumu öğrenince acayip heyecan yapıyor. Son sürat bulunduğum yere geliyor. Görünüşü son derece normal, hatta sıradan. Bakınca Amerikalı bile demezsiniz.
“Kaç yaşındasınız?” diyorum.
“51” diyor.
“A çok daha genç gösteriyorsunuz!” diyorum.
Tamam sağlıklı ve iyi duruyor ama ben öylesine söylüyorum. O ise teşekkür ediyor, her gün egzersiz yaptığını, çok sağlıklı beslendiğini, meditasyondan asla vazgeçmediğini, Deepak Chopra’yı tanıdığını, sigara içmediğini, nadiren alkol filan tükettiğini anlatıyor.
Makineli tüfek gibi konuşuyor.
Ben espri yaptığını düşünüyorum.
Şimdi suratıma bakacak ve gülecek!
Yok hayır, devam ediyor: Annesi ve babası 80’lerindeymiş ve çok enerjikmiş; o 97 yaşındaki anneannesinden gelen genlere sahipmiş. Boğa burcuymuş. 1.80 boyundaymış, 74 kiloymuş, beli 78 santimmiş, ayakları ABD ölçülerine göre 11, Türkiye ölçülerine göre 43 numaraymış.
Gerçekten şaka gibi!
Bütün bunları anlatıyor. Annesi, doktora derecesi olan bir üniversite dekanıymış, babası bir mimarlık profesörüymüş. Kendisi de Berklee mezunuymuş, onur derecesiyle mezun olmuş, sonra Boston’da bilmem nerede master yapmış. Adam, bir eğitim sıralıyor ki, inanılır gibi değil. Tasarım için New York Ithaca’daki Cornell Üniversitesi’nde, yöneticilik için Boston’daki Seffolk Üniversitesi’ne derslere, kurslara, seminerlere katılmış.
4 farklı kurumda, 9 yıl eğitim almış. 20 yıldır eğlence sektöründe şirketler kurup, yönetiyormuş. Bir sürü etkinlik gerçekleştirmiş. Bir sürü sanatçıyla performans sergilemiş, turnelere katılmış, Universal Records ve Sony Music için işler yapmış. Şimdi de Türkiye’ye gelmiş. Burası müthiş bir ülkeymiş. İstanbul’a bayılmış. İnsanlar çok sıcakmış, hayat spontanmış, Amerika’da her şeyi planlarmışsın, burada küt diye oluyormuş, dün gece İstiklal Caddesi’nde bir barda otururken, “Hadi sen de çal” demişler, sahneye davet etmişler, o da eline gitar almış başlamış çalmaya...
Ben artık kendimi bıçaklamak istiyorum, bu adam hiç susmuyor!
Hep neler yaptığını anlatıyor.
“Durun” diyorum, “Durunnnnn!”
Durmuyor.
“Mr. Tom Stein” diyorum, “Siz niye buradasınız?”
“Kendime eş arıyorum” diyor.
İşte şimdi geldik meselenin özüne!
Bana ne ya, yılda 150’nin üzerinde non-fiction kitap okurmuş, gurmeymiş, Boston yakınlarında Cape Ann’de okyanusa yakın çok güzel bir evde yaşıyormuş, müthiş bir centilmenmiş, cinsellikle ilgili garip istekleri yokmuş, ama cinselliğe bayılırmış, dindar değilmiş ama new age akımını beğeniyormuş.
Yemin ederim kafasına bir tane çakacaktım!
“Kardeşim niye bir Türk eş arıyorsun kendine?” diyorum, “Neden?”
*
“Bakın” diyor...
“Ben herhangi birini aramıyorum. Hem birlikte iş yapacağım hem de ruh ikizim olacak birini arıyorum. Ortak olacağız, hayatın her alanında ortak. Her şeyi birlikte yapacağız. Ben ona güzel bir hayat ve kariyerinde destek vereceğim, o da bana çocuk ve aile verecek. 24 ile 36 yaş arasında yaratıcı bir kadın arıyorum...”
“E koskoca Amerika’da bulamadınız mı?” diyorum.
“Amerika’da bu yaş grubu, benim yaşımda birine yüz vermiyor.Ya genç adam istiyorlarlar ya da zengin. Ben fakir değilim ama o kadar zengin değilim. Ama sizin ülkenizin kadınları bir başka. Bir Türk’le evlenmek istiyorum.”
Ben hâlâ, “Genelde tersi olur, Green Card için insanlar Amerikalı bir koca arar, o yüzden şaşırdım” derken...
O, müstakbel eşinin özelliklerini sıralamaya devam ediyor...
“Güzel ve fit olmalı, iyi bir kalbi olmalı. İngilizce bilmesi gerekmiyor, ben çok hızlı Türkçe öğrenirim. Herhangi bir etnik köken ya da ırktan olabilir, hiç umurumda değil. Ama dengeli olmalı, sadık olmalı. Bir de hem Amerika’da hem burada yaşayacağız, buna hazır olmalı...”
*
“Tamam” diyorum, “Tamam, anladım!”
Gözlerinde bir ümit ışığı, “Yazacak mısınız benim hikâyemi?”
Birbiri ardına tüyme cümleleri söylüyorum.
“Tamam bir bakayım, size haber veririm...”
“İsterseniz konuştuklarımızı sinopsis halinde size yazarım, hâlâ şüphe ettiğiniz şeyler varsa araştırırsınız” diyor.
“Peki” diyorum.
Zannediyorum ki, artık o cafe’den ayrılıyoruz.
O hâlâ oturuyor.
“Ben şunları yazıvereyim şurada” diyor.
Ben gidiyorum, hayatıma devam ediyorum, işlerimi hallediyorum, iki saat sonra tekrar o cafe’nin önünden geçerken bakıyorum ki Tom Stein hâlâ orada, laptop’ı önünde...
Yazdıkça yazıyor...
Duruyorum ve onu seyrediyorum.
Türkiye’deki bu Amerikalı adamın yalnızlığına, işte o zaman üzülüyorum.
Ve hikâyesini yazmaya karar veriyorum.
HAMİŞ: Size bir şey itiraf edeyim mi, Türkiye’de de benim Tom Stein konumunda tanıdığım bir sürü insan var. Onlar da ruh ikizlerini arıyor, ama onlar Tom Stein kadar cesur değiller. Tom’un iletişim bilgileri:
tstein@berklee.edu ve http://twitter.com/WaitingHusband
Paylaş