Aylar sonra bir gün kulağımdaki Ipod’da "I did it my way" başladı (Ufuk Güldemir’in cenazesinde çalınmasını istediği şarkıydı). Ben de ağlamaya başladım. Hem bizi erken erken bırakıp giden Ufuk için, hem de karısına yaptığım terbiyesizlik için. "Gaya affet, hıyarın tekiyim, hálá içmek istiyor musun benimle kahve?" türünden bir yazı döşendim. Tesadüf müdür bilmem yazı çıkmadan bir akşam önce Gaya beni Bebek Balıkçı’da görüyor ona röportaj vermedim, acaba küs müdür bana diye düşünüyor. Ve o gece Ufuk rüyasına giriyor: "Sersem misin? Tabii ki sana küs filan değil ara!" diyor. Gaya sabah kalkıp yazımla karşılaşınca şoke oluyor, "Bu Ufuk orada da bir şeyler karıştırıyor" diyor ve ilk iş bana mesaj atıyor, "Hadi gel o kahveyi içelim!" Ve buluştuk. Çok güzeldi her şey. O kadar çok Ufuk’tan
bahsettik ki, kesin kulakları çınlamıştır! İşte o zaman öğrendim Gaya’nın Türkiye’nin ilk ve tek av kanalının başında olduğunu. Ne yaptım, ne ettim onu ikna ettim röportaj vermeye. Gazeteci olmak böyle bir şey. Ama kanal ne de olsa Ufuk’un fikri, haberinin yapılması hoşuna giderdi. Gaya’ya gelince, tanıdığım en klas kadınlardan biri. Sade, sakin, dirayetli, güçlü. O adamı çok sevdi. O adam da onu çok sevdi.
HAMİŞ: Çok uzun konuştuk, Ufuk’un ailesi yani kızı Su, kardeşi Şafak, eşi Gül ve oğlu Emir dilinden düşmedi. Fakat yerim sınırlı olduğundan tırpanlamak zorunda kaldım. Affola.
HAMİŞ 2: Ufuk’u kaybetmemizin birinci yılı anısına bir gazete hazırlanıyor. Gül bir gece rüyasında Ufuk’u görüyor elinde bir gazete tutmuş sallıyor, aile bu rüyadan çok etkileniyor ve ilk senesi için bir gazete çıkarmaya karar veriyor. Sevenlerine de sevmeyenlerine de duyurulur...
Kadınsınız ve Türkiye’nin ilk av kanalının başındasınız?- Evet...
Nereden çıktı bu av kanalı?- Ufuk’un mirası. Bir sabah beni yanına çağırdı, gene bir iş verecek zannettim. "Kusura bakma Gayacım, işine son veriyorum. Bundan sonra haberde çalışmanı istemiyorum" dedi. Bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Çünkü başka iş bilmiyorum, haber yazarım, montaj yaparım. "Peki ben ne yapacağım şimdi? Evde oturamam, gidip iş mi arayayım?" dedim. "Yok" dedi "Uzun zamandır bir avcılık kanalı kurmak istiyordum. Sen bana o kanalı kur!" O kadar rahat söylüyor ki, "Gayacım sofrayı kur!" der gibi. "Sen deli misin?" dedim, "Yok yok, yaparsın sen. Ben sana her türlü desteği vereceğim" dedi. Ama sonra bir başıma bıraktı. Ne sorsam "Bana sorma, sen karar ver" diyordu. Destek mestek hak getire yani! Ama iyi de oldu, yavaş yavaş işi öğrendim.
Nedir Yaban? Nasıl bir kanaldır?- Uydudan yayın yapan tematik bir kanal. Hem yerli hem yabancı programlarımız var. Balıkçılık, avcılık, çevrecilik, doğayla ilgili akla gelebilecek her şey... Türkiye’de başka bir örneği yok. Bu ülkenin en çok izlenen tematik kanalı. Meraklısı çok. Su üstü balıkçılığı, su altı balıkçılığı var, av yemekleri programı da var. İnsanlar, Türkiye’nin her yerinden av görüntüleri yolluyor, yayınlıyoruz. Türk halkının içinden çıkan bir kanal. Ufuk, Türkiye’de de avlanma kurallarına uyulsun istiyordu. Biliyorsunuz avcı var, avcı var. Avlanma pulunu alıp avlanma kurallarına uyan avcı, gerçek avcı. Ama bir de "bohçacılar" var. Beş kuruş ödemez, üstelik gider yavru vurur...
Kural nedir?- Dişi de, yavru da vurulmaz. Gebelik zamanında dişinin yanına yaklaşılmaz. Yalnızca yaşlı erkek vurulabilir.
Onların suçu ne?
- Yaşlanınca doğaya zarar vermeye başlıyorlar. Yaşlı bir ayı mesela, dişiyle çiftleşebilmek için gidip yavruları öldürüyor. Çünkü dişi ayılar, yavruları belli bir yaşa gelinceye kadar kendine dokundurtmuyor. Doğanın dengesi diye adlandırılan bir şey var, avcılar da bunun içinde...
Yine de av, öldürmek değil midir?- Hayır avlanmak başka bir şey, öldürmek başka bir şey. Yaban, bunun farkında olan bir kanal. Ve öğretici bir kanal. Aile olarak bu işteyiz, kayınbiraderim Şafak’la omuz omuza çalışıyoruz. Ben avcılık ve televizyonculuk bilgilerimi koyuyorum, o yöneticilik ve liderlik vasıflarıyla katkıda bulunuyor. 8 kadınız. Erkekler de var. Müthiş bir ekibiz...
HEYECAN VEREN AV DEĞİL... TAKİP...Sizi ava götüren ilk kişi Ufuk mu? Yoksa siz oldum olası avcı mıydınız?- Ufuk. Çok heyecanlandım ve hoşuma gitti...
Silah elinize verilince saçmalamadınız mı?- Yok. Demek ki içimde varmış. Ufuk’un bir özelliği de, insanların içinde olan ama fark etmedikleri şeyi ortaya çıkarmaktı. Güzel de silah atarım. Ufuk’tan öğrendim. Tüfeği tutmayı, nişan almayı, tüfeği evde korumayı bilirim yani.
Şimdi ne oldu Ufuk’un tüfekleri...- Bir bölümü, onun isteğiyle yakınlarına, dostlarına verildi. Bana da birkaç tane bıraktı. Gözüm gibi bakıyorum.
Ufuk’un avdan duyduğu heyecanla sizinki aynı mı?- Bence öyle. Adrenalin neticede. Orada çok ince bir çizgi var. Biz avda sadece tetiği ezmeyi düşünmüyoruz; o, son nokta. Ondan önce takip var. Esas adrenalini sağlayan, insanı heyecanlandıran, bu işin bir tutku haline gelmesine sebep olan o: Takip. Bir de doğa müthiş. Gecenin zifiri karanlığında ormanın ortasında kaldınız mı hiç? O sesleri dinlediniz mi hiç?
Peki insan şöyle düşünmüyor mu: "Ben insanım ve kötüyüm. Doğanın içine ediyorum. Hayvanları da öldürüyorum." Sonuçta, canlıların hayatını alıyorsunuz...- Hayır öyle düşünmüyorum. Çünkü pek çok canlının hayatını da kurtardığımı biliyorum. Soylarının devam etmesine katkıda bulunuyorum.
Para vererek mi?- Tabii. Hayvan öldürmekle suçlanan pek çok kişi binlerce dolar ödüyor. Olaya duygusal bakmamak lazım. Yoksa dünyada av turizmi denilen bir şey olmazdı.
Yine de av, öldürmekle ilgili sanki...- Hayır, tümüyle bir meydan okuma. Bir sürü şeyi yanlış biliyoruz. Mesela balıkların boğularak öldüğünü bilmezdim, zannederdim ki oltanın iğnesinden ya da kan kaybından ölüyorlar. Oysa oltayla yukarı çekilirken su yuttukları için boğuluyorlarmış. O yüzden zıpkınla vurmak daha iyi. Daha az acı çekiyor.
Avlanırken bu tür şeylere dikkat ediyor musunuz?- Evet. Ufuk da öyleydi. Hedefini iyi seçer ve acısız ölüm için uğraşırdı.
Kadınlar izliyor mu bu kanalı?- Bir sürü kadın izleyicimiz var. Bir Azmi Ustamız var, müthiş av yemekleri yapıyor, kadınlar onun tariflerine bayılıyor.
Arada sırada Ufuk etrafta gibi geliyor mu size?- Arada sırada mı? Valla arada sıradan daha fazla! Sanki hep sağ omzumda gibi. Bazen işte bir sorunun içinden çıkamıyorum, "Ah keşke Ufuk olsaydı" diyorum. Aradan biraz zaman geçiyor aklıma bir fikir geliveriyor, "Aaaa bunu niye daha önce düşünemedim" diyorum ve gülümsüyorum: "Bana biri yardım etti, acaba kim?"
Bana ’Ruh ikizim’ derdiHayatınız Antakya’dan sonra nasıl şekillendi?- Ankara’da Dil Tarih’te okudum. Kadere bak ki Ufuk da aynı okulda okumuş ama tanışmamız seneler sonrasına denk geliyor...
Aranızda kaç yaş fark vardı?- 14.
Peki gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz?- Çocukluk hayalimdi. Sadece yazılı basın mı, görsel mi seçemiyordum. Üniversitedeyken TRT’de çeviri yaptım. Sonra Magic Box döneminde dizi filmleri çevirip dublaj yapıyordum. Derken Sabah’ın Ankara bürosunda çalıştım. Her bölümde, reklam’dan yazı işlerine kadar. Sonra İstanbul. 22 yaşında ATV’ye girdim ve derken Show TV. Teknik bölümde çalışıyordum, arkadaşlar edinip haber merkezine geçtim. İşte orada karşımda Ufuk’u buldum...
Kaç yaşındaydınız?- 23.
Neler hissettiniz?- Çok etkilendim. Hatta nefesim kesildi. Ufuk çok karizmatiktir. İsterse dünyanın en olağanüstü adamı olur. Etkileyemeyeceği kadın yok gibidir. Ağzından girer, burnundan çıkar. Yani Ufuk’tan korkulur. Ama başta sadece iş ilişkimiz vardı. Yedi yıl çalıştım onunla. Ne öğrendimse ondan öğrendim. Sonra o Sabah Gazetesi’ne yayın yönetmeni olunca, ben de CNN Türk’e geçtim. Derken Habertürk kuruldu, yuvaya döndüm. Ve birlikte olmaya başladık.
Nasıl bir aşk?- Müthiş. O benim için her şey demekti. Ufuk bana "ruh ikizim" derdi, "Gayam" derdi, o da benim Ufuğumdu.
Hayat boyu istediğiniz şey bu muydu? Ufuk’la evlenmek...- Evet. Onun karısı olmak istiyordum. O, benim aşık olduğum adamdı. Kahramandı...
Ondan çocuk sahibi olmayı hiç düşünmediniz mi? Bazen ne olur ne olmaz diye sperm alıp donduruyorlar...- Bizim de aklımızdan geçti. Hatta denemelerimiz de oldu. Ama sonra daha hayati şeylere konsantre olmak zorunda kaldık.
PEŞİNDEN KÖPEKLERİ DE ÖLDÜ
Ufuk gittikten iki ay sonra köpeği Vespa kalp krizi geçirdi. Nedeni bilinmiyor. Diğer köpeği Sans da Ufuk’tan sonra kanserden gitti
ONU ÇOK ÖZLÜYORUM...Gaya’nın anlamı nedir?- Roma Mitolojisi’nde kainat ve yeryüzü tanrıçası. Gök tanrısı Rea, toprak ana Maya, kainat ve yeryüzü tanrıçası da Gaia. Ama söylemesi kolay olsun diye Gaya diye yazılıyor.
Söyleyebildiler mi peki doğru?- Tabii ki hayır. Hayat boyu Gaye, Galya, Kaya, Daya ve aklına gelebilecek her türlü isim oldum.
Neden isminiz farklı?- Çünkü Antakyalı bir Ortodoksum.
Antakyalı olmak nasıl bir şey?- Çok severim memleketimi. Çok özel bir yerdir. Rengi, ışığı, kokusu, dokusu farklıdır.
Hayatınızın ne kadarı Antakya’da geçti?- Liseyi orada bitirdim, üniversite için Ankara’ya geçtim. Ama hálá annem ve babam ve bir sürü akrabam Antakya’da, ben de gidip geliyorum. Ailemden, şehrimden ve o yemeklerden vazgeçemem.
Neden özel orası? - Çünkü mozaik şehir. Yani her cins adam bulunur orada. Bir sürü dine mensup insan var. Çok farklı renklerin, kültürlerin bir araya geldiği bir şehirdir. Hoşgörü tavan yapmıştır.
Herkes Arapça bilir mi?- Çoğu bilir. Sınır yakınlığının bir sonucu. Suriye dibimizde...
Siz?- Ben de bilirim. Hem de iyi bilirim. Bizim evde de Arapça konuşulurdu... Benim Arapçam, Lübnan Arapçası. Mısır Arapçası dışında her türlü Arapça’yı anlar konuşurum.
Ne güzel.- Evet. Ufuk’un da hoşuna giderdi. Böyle şeylerle ilgili bir adamdı. En romantik anlarımızdan biri: Uçaktayız, ava gidiyoruz. Heyecanlıyız, uyuyamıyoruz, 7 saat daha uçacağız. Ve bir oyun oynuyoruz: Kelimelerin kökenini bulma oyunu. Ufuk, ortaya bir kelime atardı, eğer Arapça kökenliyse, "Bak, o ondan gelmiş, bu bundan gelmiş" diye ona fark atardım. Saatlerce oynadık bu oyunu. "Birlikte en çok ne yaptınız?" dersen, en çok birlikte öğrendik. Müthiş adamdı. Serseri... Çok özlüyorum.
HASTAYKEN 17 KERE AVA GİTTİKHastalığı esnasında toplam kaç kere ava gittiniz?- Beş bölgede 17 kez ava gittik.
Avın, ilişkinizde özel bir yeri mi vardı?- Evet. Hele son senedeki o 17 ay bizi daha da yakınlaştırdı.
Siz hálá Ufuk’la mı yaşıyorsunuz?- Evet. Her gün, her dakika. Bana hep şöyle derdi: "Zayıfsın, çıtı pıtısın ve aldığın yumruklara rağmen düşmüyorsun!" Evet iyi yumruk alırım. En büyük yumruğu da Ufuk’tan yedim. Ama ayakta durmam gerekiyor. Deniyorum...