Paylaş
Kolon kanserine karşı bilinçlendirme kampanyasının basın toplantısında görev aldım.
Biraz da korkarak çıktığım o bembeyaz sahnede, kolon kanseri üzerine mini bir konuşma yaptım...
*
Kafadan daldım:
“Kolon denince, bir sürü insanın aklına binaların taşıyıcı sütunları geliyor ama tıbben kalın bağırsak demek. Ve en sık rastlanan üçüncü kanser türü. Sadece erkeklerin başına gelmiyor, kadınlar da bu hastalıktan mustarip oluyor. Her yıl dünyada bir milyon insan, Türkiye’de 6000 kişi bu kanser türüne yakalanıyor, yarısı da hayatını kaybediyor. Oysa, önlenebilen bir hastalık. Erken teşhisle yüzde 90 tedavisi mümkün. Peki ne yapmalı? Nasıl korunmalı? Cevabı basit, tarama testi ve kolonoskopi. 50 yaşını geçmiş herkesin kolonoskopi yaptırması gerekiyor, bu çok önemli. Bu fikre alışın. Zannettiğiniz kadar korkunç bir şey değil. Ama bizim ülkemizde neredeyse bir tabu. Gelin hep birlikte bu tabuyu yıkalım...”
Bunları anlattım.
Ve sonra sözü diğer katılımcılara bıraktım.
*
Kimdi onlar?
Biri müthiş bir cerrah, Prof. Dr. Adil Baykan, diğeri değerli bir klinik onkoloğu Prof. Dr. Şüayib Yalçın...
Onlar bir güzel sunumlarını yaptılar power point’te.
Anlatacakları bittikten sonra ben onlara sorular sordum, sahne röportajı yine...
Ama bununla bitmedi, iyi düşünülmüş bir organizasyondu, bu hastalığa yakalanıp atlatabilen iki konuk vardı, biri taa Amerikalardan gelmişti, Curtis Pesmen; diğeri Nurhan Şarman.
Onlara da sorular sordum.
Tecrübelerini salondaki herkesle paylaşmalarına aracılık ettim.
Ve son olarak, yakınlarını bu hastalıktan kaybetmiş iki kişi.
Rahmetli Kazım Kanat’ın oğlu Mesut Kanat ve Gürsel Eren’in kardeşi Mehmet Ali Eren.
Onlara da sorular sordum.
Duygularını paylaştılar, yaşadıkları süreci ve hastalığın seyrini anlattılar.
*
Ekip süperdi.
Hep birlikte çok iyi bir iş kotardık.
Ben tabii hızımı alamadım, o salonda binlerce kişi hayal ettim, aynı ekip turneye çıkıyoruz hep birlikte, şehir şehir dolaşıp, salonlara insanlar toplayıp bütün Türkiye’ye kolon kanserini anlatıyoruz.
Büyük düşünüyorum ya!
Şaka bir yana...
Enine boyuna bir konuyu işleyebildik böylelikle.
Beni çağırın yani, gelirim, insanların anlayabileceği sorular da sorarım.
Peki, kim düzenledi bu toplantıyı?
Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği ve Tıbbi Onkoloji Derneği...
Kimin desteğiyle?
Sağlık Bakanlığı ve bir ilaç şirketinin...
*
Ben niye yapıyorum bütün bunları?
“Yarım Kalan Hayatlar” için tabii ki.
Hatırlayacaksınız, Akmerkez’de yapılan imza gününün geliri Yüzbaşı Mehmet Bedri Aluçlu’ya gitmişti, o “Yarım Kalan Hayatlar 1”di.
Kolon kanserini bilinçlendirme kampanyasında yaptığım moderatörlüğün geliri de, “Yarım Kalan Hayatlar 2”ye gitti.
O da görme engelli dağcı Necdet Turhan’a...
O parayla Mont Blanc’a tırmanacak...
Müthiş bir adam... Macerası inanılmaz... ODTÜ mezunu, onur talebesi olarak mezun olmuş... Gözleri görmüyor ama iki kere Ağrı’ya, bir kere de Klimanjaro’ya tırmanmış...
Görme engelli olması onun hayallerini gerçekleştirmesine engel değil.
Benim de böyle bir insana biraz olsun faydam olabiliyorsa...
Ne mutlu bana...
Şimdiden, “Yarım Kalan Hayatlar 3”, “Yarım Kalan Hayatlar 4”, “Yarım Kalan Hayatlar 5” tamam...
Bu meseleyle kafayı yemiş bulunuyorum.
Tüm bunları anlatınca Banu (Tuna) bana, “Ya Ayşe, sen tek kişilik sivil toplum örgütü gibi oldun!” dedi.
Çok hoşuma gitti.
Başlık yaptım.
Yakında görme engelli dağcı Necdet Turhan’ın hikâyesini okuyabilirsiniz...
Öpüldünüz...
Paylaş