Paylaş
* YİNE yaptın yapacağını, Hasan Pulur’a taziyeye gittin, içinden bir aşk romanı bulup çıkardın. Lütfen Ayşe, bu aşkı burada bitirme, biraz daha anlat bize.
Cavidan’la bir röportaj yap.
Yap ki, siyasetten ve bütün kötülüklerden bunalan, kararan içimiz ruhumuz biraz aydınlansın. (Burcu.)
* Peki Burcu.
Madem Cavidan ve Korkut Pulur’un aşkı hakkında daha detaylı şeyler öğrenmek istiyorsun.
Buyur burdan oku...
(Cavidan’ın izniyle yayınlıyorum aramızda geçen bu konuşmayı, haberiniz olsun...)
- Alo... Cavidan...
Evet, benim...
- Ayşe ben. Yazıya kızmadınız değil mi? Cuma yazısına. Hasan Bey’le konuştuğumuz her şeyi yazdım. Sizi aramaya cesaret edemedim. İçimden geldiği gibi yazdım...
Yok yok, niye kızayım? Aksine, hoşuma gitti. Sayenizde bir sürü insan aradı. Çok çok teşekkür ederim. Bir gün kahve içmek isterim. Gerçi, bu aralar sürekli ağlıyorum (ağlamaya başlıyor)... Kendimi toparlamaya çalışıyorum ama olmuyor. Çalışmam filan lazım, iş arıyorum, yoksa bu gidişle kafayı yiyeceğim. Hasan Bey, Korkut’un öldüğü akşam eve geldi, baktı ki hepimiz dağılmışız, bitmişiz. İnanabiliyor musunuz Hasan Bey en yaşlımız ama, bizi ayakta tutmaya çalışan o. “Hadi bakalım, toparlanın” dedi, “Çok acı ama yapacak bir şey yok.” Korkut’a gelen başsağlığı mesajlarını da ciltletmiş, “Benim bir parçamdı Korkut, ama senin de” dedi, “Bunlar sana da gelmiş sayılır...” (Hıçkırıyor...) Evet biliyorum, hayat devam ediyor. Ama benim için durdu...
Sana yaşattığım herşey için beni bağışla
- Eminim öyledir, ne denir bilmiyorum, tekrar tekar başınız sağ olsun...
Ben Korkut’u çok sevdim Ayşe. Hiç kimseyi sevmediğim kadar. Hâlâ inanamıyorum, sarılmış öpüşüyorduk. İkimiz de anladık öleceğini, öyle bir an geliyor, insan biliyor ölüm anını, birazdan gerçekleşecek, hissediyorsun. Göz göze geldik, “Seni seviyorum” dedi, “Ben de” dedim. Birden, sessizliği bozmak istedim, korktum, beni bırakmasını istemedim, yalnız kalmak, onsuz kalmak istemedim. “Korkut gitme” dedim. Gülümsedi. “Korkut, orada babama selam söyle” dedim. Ben sevdiğim herkesi kaybettim zaten, hepsi gitti. Yine gülümsedi, sanki beni sakinleştirmeye çalıştı. Tekrar birbirimize baktık. Gözümün önünden gitmiyor o hali. Tekrar öpüştük ve son nefesini verdi. Kollarımda, dudaklarımız birleşmişken, ben onu öperken... Öldü...
- Çok acı bu anlattıklarınız. Çok kötü...
Evet, tanımanızı isterdim, özel bir adamdı. Hastanede ölümünden bir hafta önce, baktım yalnız kalmak istiyor, anlamadım neden. Ama madem istiyor, oğlu Cem’i bir bahaneyle kafeteryaya gönderdik, biz ikimiz kaldık.“Müziği aç” dedi, açtım... “Şimdi beni kaldır” dedi, “Seninle dans etmek istiyorum.” Ve biz o hastane odasında, dans ettik. Kulağıma, “Beni bağışla” dedi, “Sana yaşattığım her şey için...” (Ağlıyor...)
- İlk birlikte olduğunuzda kaç sene bir aradaydınız, soramadım bunları Hasan Bey’e...
4 sene...
Yoksa Tanrı bizi cezalandırdı mı?
- Sonra peki? O aradaki ayrılığın sebebi ne?
Saçma sapan şeyler. Tam dört senemiz boşa gitti. Zaten ben cezalandırıldığımızı düşünüyorum... (Yine ağlıyor...)
- Nasıl yani?
O, evlenmek istedi. Ben “Hayır” dedim. Küstü. Çok gururluydu. Gitti başkasıyla evlendi. Bir inat uğruna, aşkı bir tarafa attık. Ve bence Allah dedi ki, “Ben size bu aşkı yaşama fırsatı verdim, siz teptiniz. Layık olamadınız...”
- E peki sonra...
Sonrası yok. Onun evlendiğini duyunca, ot gibi bir hayat sürdüm. Tam 4 sene yaşamıyor gibiydim. Kimseyle ilişkim olmadı, bir hayatım bile olmadı. İstemedim. İşten eve, evden işe gittim. 4 sene sonra bir gün telefon çaldı. Baktım Korkut, “Senden vazgeçemiyorum, seni çok özledim, boşanıyorum... Lütfen buluşalım” dedi.
- Siz ne dediniz?
Kendime yapılmasını istemediğim şeyi başkasına yapmam, “Boşanma ilamını görmek istiyorum, ondan sonra” dedim. Gerçekten de gönderdi. Ve biz, o 4 sene hiç yaşanmamış gibi birlikte kaldığımız yerden aşkımıza devam ettik. (Yine ağlıyor) Ama sadece bir buçuk sene. Çünkü sonra bu hastalık geldi başımıza....
- Ondan mı, “Cezalandırıldık” diyorsunuz?
Evet, bu bir ceza, başka ne olabilir? Sapasağlam adamdı... Biz kıymet bilemedik, elimizdekini teptik. Şimdi geriye dönüp düşününce, tuhaf şeyler hatırlıyorum. “Ben ölürsem ne yaparsın?” demişti, “Söyleme öyle şeyler” demiştim, “Ama bak bunu hiç unutma” demişti, “Ben öldüğümde, son eşi olarak senin adın yazacak. Biz evleneceğiz çünkü ben hep seni sevdim...” O yüzden de insanlara, “Bizim yaptığımız salaklığı sakın yapmayın” diyorum, “Aşkınızın kıymetini bilin. Hiçbir dargınlığa, küskünlüğe değmiyor. Çünkü siz daha olup biteni anlayamadan, o elinizden kayıp gidiyor...”
HAMİŞ:
Hasan Pulur, “Her bilgi doğru, ama coğrafi bir hata yapmışsın cuma yazında” dedi. “Nedir? Hemen düzelteyim” dedim, “Bakıcım Banu, Moldov değil Özbek” dedi.
Paylaş