Alya ise poposunda "pampers"ı ortalıkta dolaşıyor, yumruğunu havaya kaldırmış "Oley, oley!" yapıyor, "Hepinizi nasıl da nakavt ettim."
Ediyor vallaha...
*
Alya doğmadan önce...
Hayal ettiğim bir çocuk vardı.
Acayip haşarı bir şey.
Saçları karmakarışık, muzip muzip bakıyor, hangi arada nasıl bir yaramazlık yapsam diye düşünüyor.
Ben artık şundan eminim; sen yeter ki iste, Allah kim ne isterse onu veriyor.
Ben istedim.
Alya geldi.
Telefon kablosu saçları artık kıvır kıvır oldu, o saman sarısı saçlar banyoda Alman futbolcular gibi ensesine iniyor, kuruyunca hepsi tekrar tepeye çıkıyor.
50 koruma faktörü sürmeme rağmen...
Yanık tenli.
Bembeyaz doğmuştu, şimdi bayağı bronz oldu.
Şirin görünüyor.
Ve artık her şeyi anlıyor.
"Baba"yla başlayan kelime dağarcığı, her geçen gün genişliyor.
En son "Çaça" dedi ki, Pakistanlı bahçıvanımızı zevkten mest etti.
*
Ama ne yalan söyleyeyim...
Bu aralar biraz endişeliyiz, şımarır da tepemize çıkar mı diye üç buçuk atıyoruz.
Hani kendini yerlere atıp bağıran çocuklar vardır ya, ya onlardan olursa diye kara kara düşünüyoruz.
Evde yumuşak yüzlü olan benim, olursa benim yüzümden olur.
Mine ile sevgilim Allah’tan daha kararlılar.
Alya da bana gelip ağlıyor.
Fakat nasıl yaramaz, nasıl yaramaz.
Ve öyle bir enerjik ki.
Ne yapacağımızı şaşırıyoruz...
Bu kız üstelik...
Bunun erkek modelleri nasıl acaba?
*
Alya’cım, kaç kere söyledim, elektrikli aletlere çocuklar dokunmaz diye...
Alya’cım, demin söylemedim mi, bulaşık makinesinden elini çek diye...
Alya, çalıştırma şu aleti...
Alya, çek elini o düğmeden!
Ne zaman bulaşık makinesinin önünden geçse, sanki makinenin içinde mıknatıs varmış o da çekiliyormuş gibi, makinenin düğmesine basmadan, çalıştırmadan önünden geçemiyor.
Artık eminim beni deli etmek için yapıyor.
*
Sen ona diyorsun ki, "Şu iki basamak cıssss!"
"Tamam mı? İnmek istiyorsan oradan, oturacaksın, poponla kayarak aşağıya ineceksin. Koşma yok! Bodoslama uçarsın, küt kafayı kırarsın..."
Yemin ederim, anlıyor.
Ve sırf seni sinir etmek için, o iki basamağın orada dolanıyor, ayağını filan boşluğa uzatıyor ki, sen ona koşasın, "Aman dikkat!" diye bağırırken helak olasın...
Yaptığının farkında.
Yüzüne karşı gülüyor.
Açıkça, bizimle dalgasını geçiyor.
*
Hayır Alya!
O, babanın televizyonu...
Dokunmak, kurcalamak yok.
Hem ben daha kaç kere söyleyeceğim, çocuklar elektrikli aletlere dokunmaz diye.
Ve bütün uzaktan kumandaları kırmışsın, o küçük fare dişlerinle düğmelerini koparmışsın.
Zavallı baban, dağılıp tabiata karışmasınlar diye hepsini seloteyplemiş.
Bunlar yasak sana.
*
Eyvah!
O ağzındaki kaset hangisi acaba?
Hangi röportajımı yiyorsun!
Yaktın beni Alya!
Onlar benim ekmek param.
Bu masaya dokunulmayacak, anne burada çalışıyor diye kaç kere söyledim sana.
Oyuncak değil bunlar.
Eyvah dur çekme.
Paralayacaksın kaseti...
Elden gidecek güzelim röportaj.
Bir de Mine’den öğrenmiş, kasetin makaralarını içine kalem sokup, çevirmeye çalışıyor.
Ama beceremiyor.
Geriye saramayınca ileriye çekmeye devam ediyor...
Hayıııır, bırak!
*
Geçen gün, ilk kez ceza ile tanıştı.
Makarna yiyecekti, kendi başına yemek istedi, biz de, "Elbette, o da bir bireydir" diye saygı gösterdik, tamam dedik.
Ama yine bir şeye sinirlendi asabi cüce.
Makarna tabağını kaldırıp, kafasından aşağıya boca etti...
Kıvırcık saçlarının arasında makarnalar...
Babası çok kızdı, cezalandırdı.
Hepimiz evin içine bakarak yemek yerken, onun mama sandalyesi bahçeye çevrildi.
Sen bir gururu incinsin...
Bir ağladı, bir ağladı...
*
Enerjisiyle başka çıkamadığım için...
Son numara olarak yüzme kursuna götürdüm.
Gerçek yüzme kursları dört yaşında başlıyor.
Bu, onlardan değil.
Bu; bebeğin, anne ya da babanın refakatinde, başka bebeklerle bir havuzda yarım saat boyunca oynaması, suya dalıp çıkması diye özetlenebilir.
Yine bir eğitmen var ve bebekler yine çaktırmadan yüzme öğreniyorlar tabii ama bir "oyun grubu" aslında.
Ben geçen hafta ilk kez gittim, bayıldım.
Dört aylıktan itibaren alıyorlar. Bebeğin esas olarak suda dengesini nasıl sağlayacağı öğretiliyor. Ve tabii onu nasıl tutmanız gerektiği. Çok dik tutarsanız, hiçbir faydası yok, hafif öne meyilli olacak. Bunu sağlamak için beline onu suda tutan çubuklar bağlanıyor, tabii yine siz tutuyorsunuz, suya bırakmıyorsunuz; önüne bir ördek konuyor, bebek de ellerini ayaklarını çırparak, gülerek ördeğe doğru ilerliyor ve yakalıyor, dişlemeye başlıyor, farkında olmadan dengesini kuruyor.
Alya bütün bebeklerin ördeklerini ele geçirmeye çalıştı.
Ben de bütün annelerden özür diledim.
Sonra "1, 2, 3" diyorsunuz, burnunu, ağzını kapatmadan bebeğiniz sizinle birlikte suya dalıyor...
Su yutmaması için nefesini nasıl tutması gerektiğini filan öğreniveriyor.
Sonra havuzun kenarından sizin kucağınıza atlıyor.
Diğer çocuklarla birlikte suda mutlu mutlu şarkılar mırıldanıyor.
Ellerini ayaklarını çırpıyor. Müthiş bir şey!
Biraz da sakinleşir diye umut ediyorum.
Ben sizinle çok oyalandım, haşarı kızımın peşine gidiyorum.
Biraz plaja gidip, kum yiyelim bari!
merakediyorum@hilalmocan.comHatırlarsınız, bir süre önce Profesör Hilal Mocan’la bir röportaj yapmıştım. Çocuk sağlığı üzerine. Onu yakalayınca çocuk gibi sevindiğim için, merak ettiğim ne varsa, soru şeklinde üzerine boca etmiştim. O röportaj üzerine dört yayınevi arayıp Hilal Hoca’dan kitap istemişler. O da hazırlamış. Yakında elinize ulaşır.
Kitabını tamamladıktan sonra, biraz tatil biraz nefes almak için Dubai’ye geldi. Buluştuk. Hasır çantalarımızı ve havlularımızı alıp plaja gittik. Bol bol sohbet etme imkanımız oldu. İşte o arada öğrendim ki, Hilal Hoca müthiş bir şey yapıyor. Bir site kurmuş, 0-4 yaş arasında çocuğu bulunan anneler babalar, merak ettikleri soruları yolluyorlar, Mocan da o soruları alıyor, cevaplarını vererek kitap yapıyor.
İşte interaktif olmak budur. İşte bu çağda yapılması gereken budur. İhtiyacımız olan da budur. Akademik sorulara akademik cevaplar, benim altından kalkabileceğim şeyler değil. Ben bir anne olarak, günlük sorunlarıma pratik yanıtlar arıyorum. Umarım Mocan’ın okurlarıyla birlikte hazırladığı kitapta bulabilirim. Ben şimdiden birkaç soru yolladım bile...