Paylaş
Vakıftaki herkes, gönüllü destek veriyor.
Hepsi de şahane tipler, güzel insanlar.
Kitap okumanın insana nasıl bir değer katacağını ve bundan yola çıkararak, insanlığa nasıl bir yarar sağlayacağını bilen insanlar.
Kitap okumayı herkese sevdirmek ve yaygınlaştırmak en büyük amaçları.
Kitapların, cezaevindeki tutuklulara da iyi geleceğini, kendilerini geliştirebileceklerini düşünüyorlar... Haksızlar mı?
Sloganları da: “Benden sana bir nefes.”
“Her kitap, yeni bir pencere açar. Cezaevindekilere bir nefes de sen ver!” diyorlar.
Türkiye’deki 9 kadın cezaevindeki tutuklular kitap okusun diye Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’yle “Herkese Kitap Vakfı” iş birliği yaptı ve vakıf, cezaevlerine 36 bin kitap bağışladı.
Bence müthiş bir şey. Daha da müthişi, birçok üniversiteli genç de bu çalışmalara katkı sağladı.
“Herkese Kitap Vakfı”nın kurucusu ve başkanı Bülent Şenver’i ve tüm ekibi yürekten kutluyorum...
O bunu hep yapıyor, cezaevindeki kadın okurlarıyla buluşuyor. Bu sefer “Herkese Kitap Vakfı” için gitti...
AZRA KOHEN, BAKIRKÖY TUTUKEVİ’NDEYDİ
Birkaç gün önce de Azra Kohen, cezaevine gitti ve kadın okurlarıyla sohbet etti. Ben de tabii durumu fırsat bildim, Azra’ya sordum...
Romanların, “kütüphane istek listesi”nde ilk 5’teymiş. Kadın tutukluların senin kitaplarına bu kadar ilgi göstermesinden ben çok etkilendim... Sen?
- Etkilenmez olur muyum! Çok heyecanlandım çünkü insanın maruz kaldığı şeye nasıl dönüştüğünü gösteren ciddi bir eğitim aldım ben. Pazartesi günü, Bakırköy Cezaevi’nde etrafımı saran yüzlerce kadının arasında yaşanmışlıklarımız, maruz kaldığımız şeyler ne olursa olsun, her birimizin aslında gelişime nasıl özlem duyduğuna şahit oldum. Herkes, kendi versiyonunun daha iyisi olmak istiyor ama nasıl yapacakları konusunda kafalar karışık! Umutla doldum çünkü sadece vazgeçtiğinde yeniliyorsun! Ama oradaki kadınların her şeye rağmen vazgeçmediğini gördüm. Daha iyisi olabilmek için çabalayan bir varlığın önünde, nerede olursa olsun eğilirim...
Cezaevleri sana ne ifade ediyor?
- Bence bir ülkenin en tabanı. Ben anlattıklarımın kök salmasını, yaşamları etkilemesini istiyorum. Cezaevlerinde en çok okunanlardan olmak benim için çok değerli çünkü eğer tabanda değilsen, nasıl kök salacaksın?
Sen hep yazar olmadığını ama anlatmak istediğin bir derdin olduğunu söyledin durdun, o dert nedir?
- İnsanlığın, hâlâ 0 seviyesinde var olan bir organizma olması! Astrofizikte bir kavramdır bu 0 seviyesinde yaşam. Bulunduğu gezegenin öz kaynaklarını tüketerek yaşamını sürdüren her organizma parazittir. Tükettiğimizi üretmeye başladığımızda, 0 seviyesindeki bu uygarlık, 1. seviyedeki bir uygarlığa dönüşecek. Yani gezegenin öz kaynaklarını tüketmek yerine, gezegeni taklit ederek, dünyanın kullandığı enerji sistemlerini kullanabilen organizmalara dönüşeceğiz. Güneşten, rüzgârdan, üreteceğiz ısımızı, elektriğimizi. Ve yerçekiminin, manyetik alanların ve frekansların ilmine açılacağız. Ya 0 uygarlık seviyesinden 1. seviye bir uygarlığa geçme çabası içinde, nükleer enerjilere yüklenip kendimizi yok edeceğiz ya da dünyanın halihazırda kullandığı, evrende bizim bildiğimiz en kuvvetli nükleer enerji olan güneşten beslenmeye başlayıp, gerçekten tertemiz bir şekilde gelişeceğiz. İnsanlığımızı keşfetmeye başlayacağız. Çünkü şu an, sadece insan görünümünde insansı varlıklarız!
SERENAY AYRILMIYOR CEM MUMCU, CAN MANAY DEĞİL
Senin romanlarından uyarlanan dizi de hadise yarattı. Ozan Güven’in performansı çok beğenildi. Senin kafandaki Can Manay oldu mu?
- Can Manay, zengin bir karakter. Benim kafamdaki Can Manay kitaptaki. Ama dizide Ozan’ın olması da büyük şans.
Seranay Sarıkaya ayrılıyor dedikoduları var, ne iş?
- Ayrılmıyor, hikâye gereği bir ara uzaklara gidiyor ve sonra geri geliyor. Kitabı okuyanlar biliyorlar gerçeği ama tabii okumayanlar dedikodu yapıyorlar, komik oluyor.
Cem Mumcu röportajı yaptım, “Can Manay sen misin?” diye sordum... Röportajı okuyunca tepkin ne oldu? Sen yarattığına göre bilirsin, Can Manay, Cem Mumcu mu?
- Güldüm önce, senin ne kadar becerikli olduğunu düşündüm. O röportajla Cem Mumcu’yu hayatımda ilk defa tanıdım. Cem Mumcu’nun da vardır belki bir Can Manay tarafları ama bizim Can Manay o değil... Bizimki, bu konuda röportaj yapacak biri kesinlikle değil!
İNSANLIĞIN GELECEĞİ İÇİN BİR TEK KADINLARA GÜVENİYORUM
Bakırköy Tutukevi’nde ne anlattın?
- Ciddi bir sunumla gittim “Evrende neredeyiz, hücre yapısındaki elektron dengesizliğinin kanserle ilişkisi” falan derken sıkılırlarsa diye tedirgindim ama inanılmaz ilgi gösterdiler. Üniversitelere de gidiyorum sıklıkla, ama cezaevindeki sorulan soruların bazılarını ülkemizin en iyi üniversitelerinde bile duymamıştım!
En çok ne soruyorlar?
- Çare. Ama birbirimize ne kadar çare olabiliriz? Birbirimize bulaştırdığımız ilham ve örnek olduğumuz hallerimiz dışında birbirimize ne verebiliriz? Para mı? Para hiçbir şeyin çözümü değil, yokluğu problemleri daha büyütüyor ama paradan çok daha önemli şeyler var hayatımızı güzel yönetebilmek için. Bize, kendi merkezimizi hatırlatacak insanlara ihtiyacımız var önce.
Ülkenin geleceği için kadınlara ne kadar güveniyorsun?
- Bu ülkenin ve tüm ülkelerin, hatta tam olarak söylemek gerekirse, insanlığın geleceği için bir tek kadınlara güveniyorum.
Vakfın kitap projesi sence neden önemli?
- Tüm gün oturduğun, davranışlarının sınırlandırıldığı bir yerde, en büyük fırsatın öğrenmeye vaktinin olmasıdır. Bence kitap okumak hapishanelerde zorunlu olmalı!
Paylaş