Nimet Çubukçu sınavda kaldı, boşuna hocayı etkilemeye çalışıyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ben dişimi kırmaya razıyım...
Bir siyasetçi de çıksın...
‘Gidiyorum kardeşim’ desin.
Bir rezaletin ardından istifa etsin.
Gerekçesini de söylesin:
‘Fiilen olmasa bile, vicdanen kendimi sorumlu hissediyorum. Genel Başkanım farklı düşünüyor olabilir ama ben gidiyorum...’
Bize de dönüp desin ki:
‘Beni alkışlamanız gerekmiyor. Özel bir şey yapmıyorum. Yapılması gerekeni yapıyorum. İnsan bir işi üzerine alırken, o işin her kademedeki sorumluluğunu üstlenir. İmkanı olup da değiştirebileceği bir şeyi değiştirmiyorsa, sorumluluğunu yerine getirmemiş olur, suçlu olur. Evet, bu tanımın içine girebilecek bir sürü insan var. Ama en üst seviyede sorumlu olan bendim. Malatya’daki rezaletten Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olarak kendimi vicdanen suçlu hissediyorum. Nokta.’
Bir gün, bu ülkede böyle düşünen siyasetçilerimiz olacak mı acaba?
* * *
Sorun nerede biliyor musunuz?
O genç kadın, kendini olan bitenden sorumlu hissetmiyor.
‘Allah Allah, niye benim üzerime geliyorlar ki? Ben de çok üzüldüm o çocukların haline’ diyor.
Üzülmüştür de.
Nimet Çubukçu iyi ve hoş bir insan olabilir, nitekim öyledir de, Yener Süsoy’un deyişiyle ‘sempatik koca’sıyla Sarıyer’ın tepelerinde mutevazi bir sitede yaşıyor olabilir, yardımsever olabilir, yolda çocuk döven annelere babalara ‘Şşşt sen n’apıyorsun!’ diyebilir, o çocukları onların elinden kurtarabilir.
Ama bir bakan olarak, fena halde çuvallamış vaziyettedir.
Acıklı olan şudur ki, katti suretle bunun farkında değildir.
* * *
Yine de...
İyimserlik konusunda iflah olmaz bir kişilik olarak, ‘Herkese bir şans daha vermeli hayatta’ diye düşünüyor, elle tutulur bir açıklama yapmasını bekliyordum...
Ve fakat...
Açıklama, Hürriyet’in manşetiyle geldi:
‘Her kurumda en az 4 muhbirim var!’
Haydi buyurun...
* * *
Son zamanlarda televizyonlarda sık sık gösterilmeye başlanan Al Pacino ve Colin Farrell’ın baş rollerini oynadığı Çaylak filmde unutulmaması gereken, hayatımızın motto’su haline getirebileceğimiz bir vecize vardı.
‘Everthing is a test. And nothing is what it seems’ - ‘Hayattaki her şey bir sınavdır. Ve hiçbir şey göründüğü gibi değildir!’
O yüzden işte hiçbir zaman bir röportaj da, sadece bir röportaj değildir.
Karşınızda sorulardan oluşan bir sözlü sınav vardır.
Ya geçersiniz ya çakasınız...
Ya batarsınız ya çıkarsınız...
Aileden sorumlu devlet bakanı Nimet Çubukçu, bu son röportajında, Malatya’da patlayan Çocuk Esirgeme Kurumu skandalıyla Londra’dan Türkiye’ye teşrif etmeyi uygun görmemekle, zaten sınıfta kalmıştı, bu röportaj da kurtarma sözlüsüydü...
Hocayı etkileyip, ne kadar çok çalıştığını ve iyi niyetini gösterip, kanaat notuyla geçebilirdi...
Maalesef, bakan hanım bu şansı iyi kullanmadı.
Bu defa ortaya ‘muhbir çocuklar’ lafını çıkardı.
Battıkça battı.
Zaten çocukların üzerine kurulan baskıdan şikayet vardı, bu kez baskıyı doğrudan kendisi yaptı. Gizli kamera kullanan insanlar için soruşturma açılmışken, bakan kendisini çocuk yuvalarına ‘canlı gizli kamera’ yerleştirdiğini açıkladı.
Valla, ne diyeyim...
Bundan sonra, ağzıyla kuş tutsa faydası yok!
HAMİŞ: Ve sonunda becerdim. Bir yazının içinde ‘Ve fakat’ bağlacı kullandım. Sanırım şu aralar ‘ve fakat’ın en büyük uygulayıcısı Ahmet Hakan. Ben de onun yazılarındaki ve fakat’lara bakıyor, özeniyordum. Ben de bir kez kullanayım, bakalım ne olacak dedim.