O gece yoğun bakımda iki erkek hemşire, bir hastabakıcı görevli. Bir de şuuru kapalı yaşlı bir hasta var. Üç erkek bakıcı ve Elif. Genç kızın iddiası, hastabakıcılardan birinin uyuduğu, diğerinin bir yere rapor götürmek üzere yoğun bakımdan çıktığı ve H. D.’nin elle kendisine tacizde bulunduğu. Hastanenin başhekimi Profesör Yaşar Tülbek, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, Elif’in psikolojik sorunlarının olduğunu ve halüsinasyon gördüğünü söylüyor. Oysa, o geceye dair ertesi gün verilen raporda Elif’in şuurunun açık olduğu ve gayet iyi olduğu yazıyor.
Filiz Kılıç, kızına yüzde yüz inanıyor, olayı geçiştirmiyor, "Aman rezil olmayalım" demiyor, "İnsan içine çıkamayız, unutalım gitsin" yapmıyor, bu tacizi bu ülkede yaşanan yüzlerce, binlerce taciz gibi hasır altı etmiyor, sonuna kadar mücadele ediyor. Olayı öğrenir öğrenmez her yere başvurdu. Başhekimliğe, rektörlüğe, savcılığa, Sağlık Bakanlığı’na. O yapılacak ne varsa yapmaya çalıştı, gidilecek neresi varsa gitmeye çalıştı. Son olarak da bize geldi. Basına...
Asla vazgeçmeyeceğim diyen anne Filiz Kılıç
Bu ülkede yaşayan bütün kadınların savaşı buOlay nasıl oldu?
- Hep birlikte salonda oturuyorduk. Elif, "İlacım bitti" dedi. Gece 11 filan. Ben de kızdım, "Kızım artık evin önünde arabamız yok. Niye bu saatte söylüyorsun? Şunu gündüz deseydin ya..." Gidip almayacağım filan da dedim, palavra tabii, gittim aldım. O da işte, sinirlenip içmiş bir kısmını. İntihara teşebbüs yani.
Kızınızın psikolojik sorunları mı var?
- Evet var.
Sizce neden kaynaklanıyor?
- 17 yaşında. Zor bir yaş. Babasıyla ayrıldık. 3 kızım var, üçü de bende. Elif en büyükleri. Parçalanmış bir aile, baba yok, destek yok, en önemlisi de Elif epilepsi hastası. Her gün düzenli ilaç almayı gerektiren bir hastalık. Epilepsi hastaları, psikiyatr eşliğinde tedavi görüyorlar, yoksa aşmaları çok güç. O gece de demek ki bir depresyon anında, ilaçları içti ama gerçekten hayatına son vermek isteseydi hepsini alırdı diye düşünüyorum.
Kızınızın ilaç içtiğini öğrendiniz ve ne yaptınız?
- Ne yapacağım? Kaptım hastaneye götürdüm tabii. Olan biteni anlattım, epilepsi hastası olduğunu söyledim. Yoğun Bakım’a aldılar. Elif kendindeydi ama başını kaldıramıyordu. Takip edeceklerini, öğleden sonra 3’e kadar kendisini göremeyeceğimi söylediler. Saat 3’te iyiydi ama yorgundu. Midesi yıkanmıştı. Burnunda ve genital bölgesinde sonda vardı. "Beni buradan çıkar, canım acıyor yoksa iyiyim" dedi. Ben de "Lütfen sabret bunlar senin iyiliğin için" dedim. Akşam 8’de Yoğun Bakım’da üç erkek görevli vardı. Biraz şaşırdım. Sonuçta genç bir kız, genital bölgesinde sonda var, sonda değiştirilirken acaba utanır mı gibi şeyler düşündüm. Neden kadın hemşire olmadığı kafamı meşgul etti ama bir hastaneydi, endişelenecek bir şey yoktur diye düşündüm. Elif içeride resim yapıyordu, iyi görünüyordu. Gece 12’ye kadar hastane bahçesinde oyalandım, sonra da sabah erken geri gelmek üzere eve gittim.
Ertesi sabah?
- Kendi kızımı tanıyamadım. Bir tuhaflık vardı. Bildiğiniz enkaz. Konuşmuyor. Donuk. Kendine dokundurtmuyor. Ne olduğunu anlamadım. Ama gece gördüğüm kızımdan eser yok. Neyse, eve geldik. Acilen banyo yapmak istiyor. Tekrar hastaneyi aramak lüzumunu hissettim, çıkarken de sorunlar yaşanmış, raporu hazırlamamışlar, numarayı çevirdim baktım Elif ağlıyor, "Lütfen beni oraya götürme!" diye yalvarıyor. "Ne oldu kızım?" dedim. Sonra öğrendim tabii.
İlk tepkiniz?
- İnanılmaz bir öfke. Sizin dokunmaya kıyamadığınız birine, biri hoyratça dokunuyor hem de en savunmasız halinde. Kendimi sakinleştirdim ve hastaneye gittim. Olan biteni anlattım. Bunu da, özellikle bağırıp- çağırmadan sakince konuşarak yaptım. Başhemşirenin yardımıyla dilekçe yazdım ve hastanenin tavrını bekledim. Çünkü aynı zamanda idari bir sorundu. Savcılığa onlar bildirmeliydi. Talebimde bir psikiyatr eşliğinde Elif’e sorulması da vardı.
Başhekimin tavrı ne oldu?
- Aynen şöyle dedi: "Senin kızının durumu belli. İntihara teşebbüs. Halüsinasyon bu... Kabul edin, en azından biz böyle görüyoruz. Götür kızını, başka bir hastane tedavi etsin, hadi Allah’ın selameti başına olsun!" Ben "Lütfen bu bu kadar basit değil" dediysem de, fayda etmedi. Savcılığa gideceğimi söyledim. "Git tabii" dedi.
Kime başvurdunuz? Nerelere yazı yazdınız? Şikayette bulundunuz? E- mail attınız?
- Öncelikle Başhekimliğe, sonra Sağlık Bakanlığına, Savcılığa, YÖK’e, Hasta Hakları Kurulu’na, Rektörlüğe, SHÇEK’e... Sağlık Bakanlığı der ki; "Bizim üniversite hastaneleriyle ilgimiz yok, lütfen rektörlük ya da YÖK’e müracaat edin." YÖK’ten hálá cevap yok. Rektör Bey ile görüştüm, bir psikiyatr atayacaktı. İlgiyle dinledi hatta "Hiç mi karşılaşmak istemediniz onunla?" dedi, "Ben anneyim, onu görürsem ne olur düşündünüz mü?" dedim. Hasta Hakları Kurulu’nun adı var, kendi yokmuş, yanıt bu. Henüz kurulmamış... SHÇEK keza. Sonra sizi aradım.
Kafanızı kuma gömmek yerine, neden böyle bir yolu tercih ettiniz?- Bu otobüste olan bir taciz değil ya da işyerinde ya da her neyse. Herkesin kendini savunacak bir ortamı varken, kızımın yoktu, savunmasızdı. Hem neden susayım?
Biz sizin gibi ayağa kalkıp bu konuda rahat rahat konuşan kadınlara alışık değiliz...
- Ben de alışkın değilim ama ben böyleyim, hep böyle oldum. Ben hiç kimsenin bunu hak etmediğini düşünüyorum ve her ne zorluk olursa olsun göğüslemeye de hazırım.
Bu Elif’in mi savaşı, sizin mi?
- Bakın, bu, bu ülkede yaşayan bütün kadınların, erkeklerin, hastaların, insanların savaşı. Bu tür rezilliklere dur dememiz gerekmiyor mu? Mesele bu erkek hemşire ya da Marmara Hastanesi de değil, çözüm bulmamız gerekiyor, böyle vakaların yaşanmaması için bir şeyler yapmamız gerekiyor. Belki birileri "Sana mı kaldı?" diyecek ama evet birilerine kalmalı.
"Ya kızıma zarar verirsem?" diye düşündüğünüz oldu mu?
- Asıl susmak zarar olurdu. Bu, kızıma zarar değil! O utanılacak bir şey yapmadı!
Amacınız nedir? Hastaneyi afişe etmek mi? O erkek hemşirenin ceza almasını sağlamak mı?
- Hayır, amacım kimsenin bunu yaşamaması.. Hastanenin tavrıdır beni medyaya iten. Bu da ayrı bir gerçek. O erkek hemşire, ceza yerine tedavi görse derim.
O geceye dair size verilen raporda kızınızın bilincinin açık olduğu yazıyor. Bu ne anlama geliyor?
- Bu, kızımın hayal görmediği anlamına geliyor. Buyursunlar, baksınlar kendi doktorlarının verdiği rapor elimde mevcut.
"
Yıpranırız bu yola girmeyelim, bugüne kadar bu tür şeyler hasır altı edilmiş bu memlekette, unutalım gitsin" gibi düşünceler hiç geçmedi mi aklınızdan?
- Biliyorum ki yıpranacağım, yıpranacağız... Zaten Dekan Bey kendi eşinin İdari Mahkeme’de hakim olduğunu, Başhekim Bey’in eşinin avukat olduğunu, kendisinin aynı zamanda hukuk mezunu olduğunu da konuşmasının bir yerine sıkıştırdı. Ben aba altından sopa göstermek olarak değerlendirdim. Güçlü bir kuruluş olduklarını ekledi sözlerine. Olsun. Ne derlerse desinler, kızımın başına böyle bir felaket geldi, sonuna kadar hakkımızı arayacağız. Ne diyor Nazım? Sen yanmazsan, ben yanmazsam, o yanmazsa, nasıl çıkar bu toplum aydınlığa?
Kızımın intihara kalkışması ile tacize uğraması birbirinden ayrı şeyler
Kızınızın intihar etmeye kalkışması ile tacize uğraması elma ve armut, yani birbirinden ayrı şeyler. Siz bize bunu mu anlatmaya çalışıyorsunuz?
- İşte bu! Aynen budur demek istediğim...
Kızınız Yoğun Bakım’da tacize uğradığını söylüyor. Yalan söylüyor olabilir mi?
- Hayır. Kızım, bana hiç yalan söylemedi. Yalan söylemek yerine söylemediği şeyler olmuştur ama yalan hayır. Ben 17 yıldır o gözlere bakıyorum, anlarım.
"Ya kurguluyorsa / uyduruyorsa..." diye geçti mi aklınızdan?
- Yüzde 100 inanıyorum Elif’e. Ben de genç kız oldum. Böylesi bir şeyde yalan olamaz.
Zor bir yaşta, belki de erkek hemşireyi beğendi, belki de ilgi çekmek istedi. Hiç bu tür şeyler düşündünüz mü?
- Kızımı tanırım, böyle ilgi çekmeyi istemez. Öyle bile olsa, hemşirenin görevi, hastayı kendinden bu yönlü uzak tutmaktır, taciz etmek değil! Karıştırmamak lazım bunu...
Siz orada değildiniz nereden biliyorsunuz doğru söylediğini?
- Biliyorum. Böyle bir durumda, nasıl bir başkasını yakarsınız ki!
Siz kızınızın haklı olduğuna nasıl inandınız? Bizi nasıl ikna edersiniz?
- Kızımı tanıyorum. Sizi ikna zorunluluğum yok ama illa ki bir inandırma isterseniz, sizin de evladınız var. Gözlerinde, yüzünde o çöküntüyü görürsünüz, intihar teşebbüsünde bile olmayan... İkna olun ya da olmayın, onunla ben yaşıyorum...
KAFAMIZI NE KADAR KUMA SOKACAĞIZ?
Şu anda Elif’in ruh hali nasıl?
- Dün H. D.’yi camın arkasından gördü. İnanılmaz ağladı, korktu. Elimi hiç bırakmadı. Bugün yine adliye koridorunda karşılaşmış, yıkıktı. Hemen doktora götürdüm. Bugün müşahade altında tutuldu ama dirençli aslında, hakkını savunan insanlar gördüğünden mutlu da. Sadece "Ya benim yerime kardeşlerime veya sana bir kötülükleri dokunur mu?" korkusu var.
Adli Tıp ne dedi?
- Elif’in psikolojisinin bozuk olduğunu söyledi. Ama bu taciz olayından mı, yoksa başka bir sebep mi araştırılmalı dedi.
Bugün her ne kadar biz kızınızın gazetedeki resminde yüzünü kapatıyor olsak da, tanınabilir. Bu, onun için sıkıntı yaratabilir. Endişelenmiyor musunuz?
- Evet, gençler acımasız olabiliyor. Ama yine de baş edebiliriz diye düşünüyorum. Kafamızı ne kadar daha kuma sokacağız? Nihayetinde, kafamızı soktukça, malum yerimiz tacizcilere açıkta kalıyor! Elbette endişeliyim ama bende daha ağır basan duygu inanç. İnanıyorum ki, benim kızım hakkını savunacak biri ve onun utanılacak bir şeyi yok. Kızlarına zarar vereceğini düşünüp susanlar, önce kendilerinin acizliklerine ağlasınlar.
Babasının bütün bu olanlar karşısında tavrı ne?
- Hiç sormayın. Tamamen ilgisiz.
Tacize uğradığını söyleyen 17 yaşındaki epilepsi hastası Elif
Kimse sana inanmaz, psikolojik sorunların olduğunu düşünürler dedi O hapları neden içtiniz?
- Ölmek istedim.
Neden ölmek istediniz?
- Ben epilepsi hastasıyım. Hiç epsilepsi krizine girmiş birini gördünüz mü? Ya da siz girdiniz mi? Tavsiye etmem, felaket bir şey. Ya nöbet geçirirsem diye sürekli tetiktesin. O akşam kendi kendime, "Yeter artık, dayanamayacağım" dedim. Hem bu lanet olası hastalık, hem aileme yük olmam, yaşam standardımızın düşmesi, arkadaşlarımla olan iletişim kopukluğu, parasızlık, istediğim şeyleri alamamam ve daha bir sürü şey... Canıma tak etti. "Her gün tek tek almak zorunda kaldığım ilaçları, toptan alayım da kurtulayım" dedim.
Bu krizler, ölmeyi isteyecek kadar mı hayatınızı altüst ediyordu?
- Hem de nasıl. Nöbet ihtimali bile yetiyor. Okulda mesela, hiçbir sergiye, geziye gitme hakkım yok. Götürmüyorlar. Okul yönetimi epilepsi hastası olduğumu biliyor. Damgalı eşek gibiyim.
Ama hapların hepsini içmemişsiniz...
- Evet. Su bitti, yorgundum, "Bu kadarı yeterlidir" diye düşündüm.
Hastanede mideniz yıkandı. Anneniz o gün içinde sizi üç kere ziyaret etti. Sonra siz Yoğum Bakım’da yalnızdınız. Herhangi bir şikayetiniz var mıydı?
- Burnumdaki sondadan rahatsızdım ve tabii taburcu olmak istiyordum. Bunun dışında başka şikayetim yoktu.
Bilinciniz açık mıydı?
- Evet. Zaten açık olduğunu belirten bir rapor var.
Erkek hemşireyi ilk olarak ne zaman gördünüz?
- Annem gelip gittikten sonra uyumuşum. Uyandığımda üç erkek görevli vardı, o zaman.
Herhangi bir şey hissettiniz mi?
- Nasıl yani? Ne hissedeceğim? Oradaki görevlilerden biriydi. Sadece neden kadın görevli yok diye düşündüm.
Göz göze gelince rahatsız oldunuz mu?
- Taciz esnasında göz göze geldik, ondan önce hiç gelmedik.
Sohbet de mi etmediniz?
- Ettik. Canım sıkkındı ama sorularına cevap verdim. İyi insanlar diye düşündüm.
Sevimsiz, antipatik biri miydi?
- Hayır, iyi biri olarak gördüm, diğerleri gibi.
Size bir şekilde askıntı olduğunu hissettiniz mi?
- Hayır, "Hastalarla ne güzel ilgileniyorlar" diye düşündüm. Daha önce de söylediğim gibi, bir tek Yoğun Bakım’da üç erkek görevli olması biraz tuhafıma gitti. Ama ne diyebilirdim ki? Hem burası bir hastaneydi. Ne olabilirdi ki? Üstümü açmadan yatmaya özen gösterdim ve büyük abdestimi yapmamaya...
Yanınızda başka hastalar var mıydı?
- Evet bilinci kapalı hastalar vardı. İkisini sonradan götürdüler, bir tek kişi kaldı, o da çok çok yaşlıydı ve cihazlara bağlı uyuyordu.
Onunla aranızdaki diyalog nasıl başladı?
- Onun sorularıyla. Bir sürü şey sordu, nerede oturuyorsun, nerede okuyorsun gibi. Sonra kısa boylu görevli, arka tarafa uyumaya gitti, birazdan horlama sesi duyuldu. Diğer saçı seyrek olan görevliyi de, rapor götürmesi için bir yerlere gönderdi.
Siz ikiniz kaldınız yani...
- Evet. Yanıma gelip, iyi olup olmadığımı sordu. "İyiyim" dedim. Sonra yaklaştı, ben zannettim ki, seruma filan bakacak, sondayı yana çekti ve birden öpmeye başladı. Acayip korktum. Ne yapacağımı şaşırdım. Kaskatı kesildim. Beni öperken gözlerimin içine bakıyordu. İğrençti. Onun nefesini hissediyordum. Sonra üstümü açtı, göğüslerime dokunmaya başladı, diğer eliyle de aşağı doğru inince, birden acayip bir tepki gösterdim. "Çek elini!" dedim, elini ittim. "Herkese söylerim, seni rezil ederim!" dedim, "Korkmuyor musun!" Makineli tüfek gibi soruları arka arkaya sıralıyorum. Nasıl sakindi anlatamam, "Korkmuyorum tabii. Sen çocuk musun ki birilerine söyleyesin?" dedi. Ben de "Çocuk değilim o yüzden bana inanırlar" dedim. O da gülerek, "Bütün klinik bulguların elimde, kimse sana inanmaz, psikolojik sorunların olduğunu düşünürler" dedi ve ekledi: "Zaten sen de istiyorsun!" En çok da bu lafına sinir oldum. Tabii bütün bunlar olurken sürekli kapıyı kolaçan ediyordu. Raporu götüren görevli geri gelince, çekildi...
Herhangi bir tepki göstermediniz mi?
- Suratımın hali artık nasılsa, raporu getiren görevli, "Hayrola ne oldu? Ne bu surat?" dedi. Ben de "İyiyim" diyebildim. Sonuçta onunla nerede oturduğuma, hangi okulda okuduğuma kadar sohbet etmiştim, bana dışarıda da zarar verebileceğinden korktum. Ya da ne bileyim benim haberim olmaz, bana bir ilaç şırınga eder, Yoğun Bakım’dan çıkamam, ölürüm- mölürüm. Ölmek istemiştim güya o anda ama ölmekten fena halde korktum. Üç tane adamla orada yalnızım, dua ettim annem gelsin de beni çıkarsın diye. Sabahı zor ettim.
Peki neden bağırmadınız? Ya da oradaki hastabakıcıya "Böyle böyle yaptı siz yokken" demediniz?
- Söylüyorum, korktum. Ölesiye korktum. Oradaki bilinci açık tek hastaydım. Üç erkek görevli ve ben. Zaten ilaç içmişim, intihara kalmışmışım, bir şey yaparlar, kılıfını da bulurlar diye düşündüm. Belki saçma ama aklımdan geçenler bunlardı. O andan itibaren ağzımı bıçak açmadı, öylece durdum, herkese her şeye güvenimi yitirdim. Gözüme de uyku muyku girmedi. Sabah olsun, annem gelsin, tek istediğim buydu.
Annenize nasıl söylediniz?
- Direkt söylemedim. Hastaneden çıktık, eve geldik. Baktım hastaneyi arıyor, birden "Beni yine oraya yatıracak" diye paniğe kapıldım ve "N’olur beni oraya götürme" diye ağlamaya başladım. "Neden?" dedi. Cevaplamadım. Sonra teyzeme anlattım. Teyzem tam anlamıyla söylemeden annem anladı.
Tepkisi ne oldu?
- Önce sarıldı bana. "Nasıl yani?" dedi. "Nasıl olur?" dedi. "Orası bir hastane?" dedi. İnanılmaz öfkelendi, sinirlendi, benim için üzüldü, beni korumak istedi... Hepsi. "Lütfen korkma. Gidip konuşacağım onlarla" dedi ve hastaneye gitti.
"Boş ver, unutalım gitsin, hepimizin başına geliyor" deseydi ne hissederdiniz?
- Annemden nefret ederdim herhalde. Bana inanmadığını düşünürdüm.
Sizce H. Dursun nasıl cezalandırılmalı?
- En ağır cezayı almalı.
Bundan sonra ne olmasını istiyorsunuz?
- Hiçbir savunmasız insan bu durumda kalmasın. Tek istediğim bu. Yoğun Bakım’daydım, bir elimde serum vardı, burnumda da sonda ve cinsel tacize uğradım. Kimsenin başına gelmemesini dilerim.
Başhekim Profesör Dr. Yaşar Tülbek
BEN KENDİ PERSONELİME İNANIYORUM
Hastanenizde böyle bir olay yaşandığını söyleniyor, ne diyorsunuz? Kendinizi nasıl savunacaksınız?
- Kendimi savunmama gerek yok ki. Evet, o hasta bizde yattı...
Yaşar Bey, sizin erkek hemşirelerinizden biri Elif’e yoğun bakımda tacizde bulunmuş olabilir mi?
- Hayır efendim.
Nasıl bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz? Orada mıydınız?
- O gece orada çalışan üç adamı da sorguladım. Böyle bir olayın yaşanmadığını söylediler. Üçü de yemin etti. Adı geçen kişi o kızla yan yana kalmamış.
Erkek hemşireniz tacizde bulunmamış öyle mi?
- Ben bir tacizin yaşandığına inanmıyorum. Ama inanç nihayetinde benimki. Tacizi kimse kanıtlayamaz. Personelime inanıyorum. Namusları üzerine yemin ettiler.
Yaşar Bey biraz tuhaf değil mi bu söyledikleriniz...
- Bakın bu , intihara kalkışmış bir genç kız...
Bununla tacizin ne alakası var?
- Psikolojisi bozuk olabilir. Yalan söyleyip söylemediğini bilemem ama ben kendi personelime inanıyorum.
O gece verilen bir rapor var, şuuru açıkmış, kendindeymiş, halüsinasyon görme ihtimali de yok. Rapor, sizin hastaneniz tarafından verilmiş...
- Bakın, ben kendi personelime inanıyorum. Benim yerime koyun kendinizi.
Ben sizi gibi davranmayabilirim, tacize uğradığını söyleyen kişiyi kafadan haksız bulmayabilirim. Onu başka bir bölüme verdiğiniz doğru mu?
- Evet hastane idaresi bu olaydan sonra yerini değiştirdi. Ben yalan söylediğini de doğru söylediğini de ispat edemem. Ama benim personelim, müsaade ederseniz tabii ki onu koruyacağım...
Avukat
Ayşe Hülya HaydariBaşhekim hakkında da işlem yapılmalı
Çocukların cinsel istismarının cezası, 3 yıldan 8 yıla kadar hapistir. Bu hapis, ağırlaştırıcı sebepler nedeniyle artırılabilir.
Kadın ya da erkek her kim bu tür bir olay yaşadıysa yargıya intikal ettirmeli ve sonuna kadar uğraşmalıdır. Bu arada, hastane yetkilileri özellikle de başhekim hakkında da işlem yapılması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü yaşanan çok ciddi bir olay ve belki de yargılaması Ağır Ceza’da yapılacak olan çok ciddi bir suç var ortada. Anne olayla ilgili olarak görüşmek istediğinde karşısında sadece başhemşireyi bulabiliyor. Onun yardımlarıyla şikayet dilekçesini yazıp verdikten sonra ise hiçbir geri dönüş olmuyor kendisine. Anne hem kızının sağlığıyla ilgili hem de olayla ilgili hiçbir bilgi alamıyor kendisi arayıp epilepsi ilaçlarına nasıl devam edeceğini sorana kadar. Açıkça görevi ihmal ettiklerini düşünüyorum. Anne kızını hastaneye götürdüğünde taburcu olana kadar hatta sonrasında defalarca hastaneyi aramasına rağmen kızıyla ilgilenen bir doktor görememiş, konuşamamış ve bilgi alamamış. Bu durum da hasta haklarına aykırıdır.