Paylaş
Ağustosun başında. Ezgi’nin en çok nesine hayranım
Kanat Atkaya ve Ezgi Başaran evleniyor.
İkisi de çok yakın arkadaşım...
Ama Kanat başka...
Ezgi kızma...
Kanat’la arkadaşlığımız çoook eskilere, ikimizin de yazı yazmaya yeni başladığı günlere dayanıyor.
Bu ay Elele için Kanat’la röportaj yaptım, zorla, alnına silah dayayarak, Kanat öyle bir adam, herkes ortalıkta olmak için canını verir, o başka, mümkünse sadece işini yapsın, gazetelere, dergilere çıkmasın. Dünyanın en sahici herifidir, gerçekten öyledir...
Ama o kadar vızıldadım ki kulağında, “Tamam” dedi...
Fotoğrafları da Cem Talu çekti.
Bakar mısınız, şu fotoğrafın güzelliğine?
Kanat’ı bir mezbahada, etlerin arasında görüntüledi.
Sebebini Elele’de okursunuz.
Ben Elele röportajının girişinde Kanat’la Ezgi’ye “Mutluluklar, beyaz tenli çocuklar, bir sürü kedi, tutku ve huzur diliyorum. Tutku ve huzuru birbirinin zıddı zannetmeyin, ikisi birbirini tamamlayan duygulardır. Ezgi ve Kanat gibi...” demiştim.
Tekrarlıyorum.
Hadi gidin Paris’e evlenin gelin...
Ve hiçbir şey olmamış gibi, yine o sevgili halinizle, hayata devam edin...
* * *
- Oley! Sonunda evleniyorsunuz. Müthiş haber bu!
Evet, beş yıldır beraberiz. İnişleri, çıkışları olan bir ilişkiydi. Bir gün kafamıza dank etti. Gerçi “Ne çekiştirip duruyorsun hayatı? Evlen ve mutlu olmaya çalış” noktasına varmamız zaman aldı ama doğru noktaya ulaştık sonunda...
- Nasıl evlenme teklif ettin? Var mı romantik bir hikâyesi?
Sedat ve Canan Ergin’in evinde küçük bir partideydik. Uzun bir ayrılık yaşamıştık. Yolunu kestim, cebimden not defterimi çıkartıp kâğıttan bir yüzük yaptım ve ve ve “Evlen benimle lütfen” dedim.
- Kıza kâğıt yüzük mü takacaktın!
Zaten Tansu (Özkök) olaya uyandı, arkamdan dürtüp “Al şunu sersem şey!” diyerek kendi yüzüğünü verdi. Ezgi güldü, “Tamam, evleneceğim seninle” dedi. Bu kadar... Sen de dahil olmak üzere tanıyanlar ne kadar sersem ve dağınık bir adam olduğumu biliyor. Yıllardır verdiğiniz lojistik destek sayesinde hayatta kaldım. Evlilik teklifim de kolektif çalışma ürünü oldu bir yerde!
- Ne hissettin?
Rahatlama... Birbirimizin kafasını çok meşgul eden iki tiptik, hâlâ öyleyiz. Sadece birbirimizde huzur bulabiliyorduk ama buna rağmen hep bir itişme... Evlenmeye karar verdikten sonra “Oh be! Bu kadar işte!” diyerek rahatladım...
- Nerede olacak nikâh?
İstanbul’dan kaçıp evlenmeye karar verdik, çünkü detaylar ikimize de basıyor.
İlk hedefimiz Londra’ydı ama mevzuat uygun değilmiş. Sonra her şeyi en rahat halledebileceğimiz ikinci adreste, Paris’te karar kıldık. Karar verirken, “Ah! Aşk şehri Paris” tarzı “kıromanje” bir yaklaşım söz konusu değildi. Dışarıdan çok sıkıcı duruyor, ukalaca duruyor, biliyorum ama hakikaten en pratik olan buydu. Birkaç yakın arkadaşla gidip evlenip döneceğiz işte, olaylar fazla büyümeden! Bir alternatif de senin Dubai önerindi. Onu da düşündük bak!
- Evet ya, ama Paris de iyi olacaktır eminim. Nikâh şahidin?
Ertuğrul Özkök. Son ve uzun ayrılık döneminde yanımdaydı. Olaya en hâkim kişi o. Bir de biliyorsun, kendimden sonra tanıdığım en tuhaf insan o...
- Penguen kıyafeti giyecek misin?
Giyeceğim.
- Riko ve Topesto da nikâha gelecek mi?
Riko gelemiyor fakat Topesto orada olacak. Topesto’nun kolektif bir şahsiyet olduğunu söylemiştim daha önce, tek bir kişi değil ol. Çoğunlukla benim zaten Topesto, bir de Ali. Ama senin bile Topesto olmuşluğun vardır, haberin yoktur, bakma!
- Bu da iyiymiş. Baksana, sen Ezgi’yi ilk gördüğünde ne hissettin?
İlk karşılaşmamız gazetede oldu. Görür görmez, “Eyvah oğlum Kanat! Bu kız seni, sen bu kızı yakacaksın” dedim. Aynen öyle oldu.
- Ne zaman “Ben bu kadına âşığım” dedin?
“Bir sürü şeyine. Ama en çok da kararlılığına. Bir kere küpesini lavaboya düşürmüştü. Ben ‘Boş ver’ dedim. O, bütün tesisatı söktü, küpeyi buldu ve tesisatı yeniden toparladı. Durumu özetler sanırım...”
Ne zaman demedim ki?
- Ezgi’nin nesi kimseye benzemiyor?
Kararlılığına hayranım diyebilirim. Küpesini lavaboya düşürdüğünde, “Boş ver” dedim, o bütün tesisatı söktü, küpeyi buldu ve tesisatı yeniden toparladı. Durumu özetler sanırım.
- Süpermiş! İyi kavga eder misiniz?
Kavga konusunda pek becerikli değiliz. Sıkılırım ve gülerim zaten.
- Sizin şimdiden iki çocuğunuz var... Biri İran doğumlu, biri sokak... Onları da nüfusunuza geçirecek misiniz?
Sorma, geçtiler zaten! İkisi anlaşana kadar bizim ömrümüz tükendi. Ezgi’nin kedisi “Felix” çok efendi bir tip, benimki ise itin teki. Tıss, pıss, zaba zuba anlaştılar bir şekilde.
- Evlilik seni korkutuyor mu?
Daha fazla korku ve endişe duyacağımı düşünüyordum. Yıllarca tek başına bir hayat kurgulamışsın filan. Ama bakıyorum, dört kişi de gayet iyi gidebiliyoruz.
- Sen hep kadınların beğendiği bir adam oldun... Kadınların sende gördüğü özellikleri sen kendinde görebiliyor musun?
Bak, Ayşe bu bir şehir efsanesi bence. Kadınlarla ilişki kurma konusunda şanslı bir adamdım. Kadınlar akıllıdır. Kadınları hep çok sevdim. Sadece aşk-meşk mevzuunda değil. Dostluklarını, şefkatlerini, zekâlarını, sezgilerini... Kadınlar, kadınları seven adamları tanır... Bir de iyi hikâye anlatan adamları... Hayat kadınlarla ilgili bunu öğretti bana. Erkeklere tek tavsiyem iyi hikâye anlatmayı öğrenmeleri. Kadın, sıkılınca gider. 1001 Gece Masalları’ndaki gibi, cebinde günler ve geceler boyu anlatacak hikâye biriktirmişsen tamamdır. Konuyu saptırabildim mi bari? İyi!
HAMİŞ: Utanmasam bütün röpü alacaktım buraya. Allah’tan yer yok. Gerisi Elele’de...
Paylaş