İçimdeki zehri, ilaca dönüştüremez miyim?

MEMET Sefa soruyor bu soruyu...

Haberin Devamı

Kendisine soruyor...
Ama aslında hepimize
soruyor:
“İçimdeki zehri ilaca dönüştüremez miyim?”
Memet Sefa Öztürk’ü hatırlayacaksınız. Geçirdiği kaza sonucu tekerlekli sandalyeye mahkûm olan balet. Benim için aynı zamanda 17’nci Yarım Kalan Hayat.
“Yarım Kalan Hayatlar’la insanlara yardım ediyorsun ama sonra neler oluyor, hayatlarında ne değişiyor” diye merak edip soranlar için bugün size Memet Sefa’nın hayatındaki gelişmeleri anlatmak istiyorum.
Evet, hayat zor, dalgalı.
Hepimizin içinde zehir var./images/100/0x0/55ea7d35f018fbb8f8834c77
Ve durmadan da birikip
duruyor.
Ama bir durup şöyle bir
düşünün.
Memet Sefa’nın biriken zehri bizimkinden çok daha fazla.
O hayata karşı öfkeli olmasın da kime olsun?
Onun hayata karşı vermek zorunda olduğu mücadele çok ağır, çok sert. Ama Allah direnme gücünü de veriyor ki, hâlâ çabalıyor, gayret ediyor.
Tanıdığım en büyük “savaşçı”lardan biri.
* * *
Başta Mehmet Balkan ve Haldun Dormen olmak üzere onu sevenler sayesinde nihayet bir işi oldu.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu’nda işe başladı. Yardımcı sanatçı eleman olarak. Kadrolu değil, sözleşmeli çalışıyor, ayda bin lira maaşla.
Gerçi işinde hayal ettiği kadar aktif değil...
Ama o pes etmiyor.
Çalıştığı Modern Dans Topluluğu, Talimhane’deydi, o da tam arka sokağında ev tutmuştu. Çünkü bu genç adam, yalnız yaşıyor, ona bakan biri yok, kendi başına işine gidip evine dönüyor, 6 aylık kirasını da peşin ödemişti.
Kadere bakın ki, belediye binaya mührü vuruyor, Modern Dans Topluluğu da Fulya Sanat Merkezi’ne taşınıyor.
Bu tabii Memet Sefa için müthiş bir kötü haber.
Her gün nasıl gidecek tekerlekli sandalyesiyle Fulya’ya?
Taksiyle gitse, her gün gidiş geliş yirmi beş lira...
Onun için çok para, ne yiyecek, ne içecek?
Ama dedim ya o bir “savaşçı”, tekerlekli sandalyesiyle gitmeye kalkıyor Fulya’ya, bir deneme, iki deneme, olacak gibi değil, karda, buzda ve yokuşta... Mümkün değil...
İşin kötüsü, Modern Dans Topluluğu’nun Fulya’da kalıp kalmayacağı da belli değil, o yüzden Talimhane’deki evi de kapatıp çalıştığı yere yakın bir yerde ev bakamıyor.
* * *
Çaresizlikler içinde bunalmışken...
“İçimdeki zehri ilaca dönüştüremez miyim?” diyor ve bir şiir kitabı çıkarıyor.
Adı “Düşlerle Dans”, Kanes Yayınevi’nden çıktı.
17 yaşından beri yazdığı şiirler.
Aşk, ayrılık, kavuşma, ölüm, hayatta kalma arzusu, yaşama sarılmak için sebep yaratma, acılar, hayaller...
İnsana dair her şey, her duygu...
Hüzünlü, damardan ama gerçek.
Memet çok gururlu biri, karşılıklı sohbet ederken, öyle ağlak şeyler anlatmıyor, asla kimsenin ona acımasını istemiyor.
Ama şiirleri beni sarstı, itiraf etmeliyim.
Kendimi onun yerine koydum... Koyamadım...
Onun gösterdiği yürekliliğin onda birini gösteremezdim.
Çoktan dağılıp gitmiştim.
Ne yazık ki, her kitapçıda yok, bulunmuyor.
Çünkü isimsiz yazarların kitapları raflarda kolay kolay yer alamıyor. Ancak çok talep olacak da, kitapçılar yayınevinden istetecek...
Oysa Memet, benzer acılarla karşı karşıya kalanlara yardım etmek, yol göstermek, ilaç olmak istiyor.
Yaşamayanlara da diyor ki, “Hayat bu, başınıza her şey gelebilir... Kıymetini bilin...”
O bir “savaşçı”.
Hayallerinin ucu bucağı yok...
Bu şiirlerden bir de albüm yapmak istiyor...
Görme engellilerin de işine yarasın diye...
Sesi de güzel, diksiyonu da... Neden olmasın?
Hayat bu, her şey olabilir...
Yeter ki, içimizdeki zehri akıtmanın bir yolunu bulalım...

HAMİŞ

Haberin Devamı

Bu arada, Memet’in sağlık problemleri de bitmiyor. Gittikçe de kötülüyor. Artık dik oturamıyor. Ciddi bir ameliyatla omurganın tekrar sabitleştirilmesi gerekiyor. Çünkü eski ameliyat olduğu yerin iki segment aşağısında, yeni bir kayma var. Ve büyük bir kayma. Hissizlik olduğu için de fark edilmemiş...

HAMİŞ

Haberin Devamı

Yarın da Meryem ile Mehmet’in fikri takibindeyiz. Anne-oğlunun hayatında ne değişti...

Otobandaki yaralı köpeğin fikri takibi

İçimdeki zehri, ilaca dönüştüremez miyim

Kavga değil flört ediyorlar. Benekli siyah Cacık, yanındaki de yakışıklı komşusu.

RAPOR verme günü...
Otobanda ölmek üzere bulduğum yaralı köpek hakkında size verilecek iyi haberlerim var...
O artık Eda Karul’un köpeği...
Misler gibi Anadoluhisarı’nda mutlu mesut yaşıyor.
Artık bir sokak köpeği değil, ev köpeği.
Seveni, bakanı, şefkat göstereni, başını okşayanı var. Kader işte...
Demek ki yaşayacağı varmış. Ben sadece aracılık ettim, onu kapıp veteriner Hakan Uygur’a götürdüm, o iyileştirdi...
O zaman adı “Beşiktaş”tı, Hakan koymuştu. Ben onun hikâyesini yazınca Eda okuyor, meğer köpek almak istermiş, çok doğru bir düşünceyle, satın almaktansa, bir hayvanın hayatını kurtarmayı tercih ediyor, arayıp, Hakan’ın numarasını alıyor, sonra da “Beşiktaş”la birlikte evinin yolunu tutuyor...
Ve artık adı “Beşiktaş” değil, “Cacık”.
Çünkü aynı zamanda akıllı ve komik bir köpek.
Eda, büyük firmalara ve holdinglere yatırım danışmanlığı yapıyor. Aynı zamanda Avrupa Birliği uzmanı. Geri ödemesiz destek almak isteyenlere de Avrupa Birliği’nden finans sağlıyor.
Hoş, şeker ve hayat dolu kadın.
“Cacık”ı çok seviyor, çok da gurur duyuyor.
Gülerek ekliyor: “Bir de çapkın. Yan bahçedeki erkek köpeklerle flört ediyor!” 9 bebeği olmasın diye yakında kısırlaştıracak. Nereden nereye değil mi?

 

Yazarın Tüm Yazıları