Evet, Sürreyya Ayhan tartışmasını bugüne de taşıdım. İstiyorum ki, herkes bilsin, farklı düşünenler de var.
Her zaman, her yerde, her an olduğu gibi. Hayat, bir tek görüşten, bir tek yargıdan, bir tek suçlamadan ibaret değil. Başkaları da başka türlü düşünebilir. Galiba bu da benim misyonum oldu. Her olayda bunu göstermek, kanıtlamak ve okur imzalarıyla herkese anlatmak bana kaldı. Eeee en kolay olan, anlamaya çalışmadan, insanları ahlaksızlıkla suçlamak. Ben de onu yapmıyorum işte. Öldürseniz de yapmayacağım işte!
MADAM BOVARY
Size bir şey söyleyeyim mi? Boşuna kürek çekiyorsunuz! Onların anlamadığı ve anlayamayacağı şu: Madam Bovary, Türk aile yapısına gelenek ve göreneklerine aykırı biridir. Ama Türkçe edebiyat ders kitaplarında bile okutulur. Bir edebiyat şahaseri olarak kabul edilir. Anna Karanina da öyle. Binlerce örnek verilebilir. Altaylı'nın ve onun gibi düşünenlerin anlayamadığı ve anlamayacakları da budur. İnsan hayatı, bir tek cümleyle yargılanabilecek basitlikte bir şey değildir. Ama onlardan bunu bekliyorsanız boşuna çabalıyorsunuz demektir. (Tankut E.)
KADER BİRLİĞİ
Lütfen üzülmeyin. Üniversite mezunu 44 yaşında, sıradan bir yurttaşım. Ben anladım sizin ne anlatmak istediğinizi. Zorlukların, engellerin ve ‘‘hedef birliği’’ karşısında yapılan ‘‘kader birliği’’nin nasıl aşka dönüştüğünü anlatıyorsunuz. Herkes anlamayacak ki adı aşk olsun! Hem Hayyam ne demiş: ‘‘Seni sevdim diye/ Kınarlarsa beni/ Kılım bile kıpırdamaz/ Onlar, sevgiden, yürekten/ Ne anlarlar ki’’. Lütfen üzülmeyin, herkes karşısındakini kendi düzeyinde algılar ancak. (Gülden K.)
AŞK YA DAĞILIR YA DAĞITIR
Sabah toplantısına girmeden önce bir kaç satır yazayım dedim. ‘‘Aşk, şiir ve bilgelik’’ üzerine okuduğum kitapta, şöyle bir şey vardı: ‘‘Aşk ya topluma, değer yargılarına çarpar dağılır ya da onları dağıtır! Aşkta aykırılık vardır. O aykırılığı okumak da neredeyse kıskanmak ve bilgelik gerektirir’’. Sence, Süreyya ile Yücel'in ilişkisi, Altaylı'nın yazısından sonra biraz daha aşk mertebesini hak etmedi mi? (Doğan A.)
DÜŞ KIRIKLIĞI
Altaylı gibilerin fikirlerine katılmasam da, düşüncelerini özgürce dile getirmelerini savunuyorum. Ancak, önyargılı ve nezaket ölçüleriyle bağdaşmadığın düşündüğüm yaklaşımlarının, toplumsal ilişkilerin olumlu yönde gelişmesine bir katkısı olduğunu sanmıyorum. Araştırmaya dayanarak sonuca ulaşmak yerine, önceden belirledileri hedeflere kilitlenmelerini ise üzüntüyle izliyorum. Haklısınız, belki de ‘‘overestimate’’ etme yanılgısına düşüyoruz. Bunun da bedeli, en azından ‘‘düş kırıklığı’’! (Erdoğan İ.)
MEDYA POLEMİĞİ
Bırakın artık meseleyi. Vallahi uzatmaya gerek yok. Süreyya Ayhan-Yücel Kop röportajını göz yaşları içinde okudum. Sizin de onları anladığınızı hissediyorum, biliyorum. Ama ne olur, bu aşkın medya polemiklerine meze olmasına izin vermeyin. Böyle bir toplumda, böyle bir anlayışta bu aşkı yürütmek zaten yeterince güçtür. Hayatlarını daha da zorlaştırmayalım. (Erkut S.)
KENDİ KIZI OLSAYDI
Nedense her röportaj yaptığınız kişiyi ‘‘dış mihraklara’’ karşı kanatlarınız altına alma duygusuna kapılıyorsunuz. Bu çok duygusal! ‘‘Ben sebep oldum’’ düşüncesinden kurtulmanız gerekiyor. Siz sadece işinizi yaptınız. Olaya seyirci kalamazdınız tabii, yerinizde olsam ben de kalamazdım. O zaman esas şimdi kalemenizi konuşturun. Ya da bizi konuşturun. Altaylı'nın çıkışı çok sertti. Ağır ithamlarda bulundu. Acaba kendi kızı Süreyya gibi davransaydı ne yapardı? Kızına da bu ithamlarda bulunur muydu?İnsanın başına gelmeden ahkam kesmesi kolay tabii! (Ayşen K.)
ALKIŞ YOK
Atletizmde maraton dışında başarısı olan bir ülke miyiz biz?
Her gün yüzlerce sporcu rekora mı koşuyor? Bir köşe yazarı nasıl olur da böylesine yaralayıcı, küçük düşürücü yayın yapabiliyor? Türkiye gibi, spor deyince sadece futbolun akla geldiği bir ülkede bu kız dünya sıralamalarına giriyor da, hiç mi alkış haketmiyor? Kendilerine entelektüel diyenler bile dürüstçe kendini bize açan Süreyya'ya bu kadar acımasız yaklaşırsa, vay halimize! (Günay A.)
AHÇIYI DÖVÜYOR
Fatih Altaylı'ya kızma. O da öyle biri işte. Fatih en kolay işi yapıyor. Özetle senin sofraya koyduğun yemeğin, lezzetini eleştirmek yerine, üşenmiyor, yemeği yapanı dövüyor. Yemek iyi ya da kötü demiyor. Eleştiriyor. Gidiyor ahçıyı dövüyor. Dilerim anlatabildim. Aslında sevdiğim bir yazar. Ama o ortalama Türk ahalisinin gönlünü alıyor. Okşuyor. İçimizdeki Taliban'ların sayısını bilen var mı? Bak, nasıl sazan gibi dalıyorlar, balıklama. Bekle, göreceksin. Belki Tek Tek'e bile konu olur bu mesele. O da öyle bir işte. Salonda kim en yüksek sesle bağırırsa, o yönetici oluyor. Türkiye böyle. Sen de alış artık. (Burak Z.)
TALİHSİZ CÜMLE
Bana en tuhaf gelen cümle şu: ‘‘Şimdi babalar kızlarını antrenörlere, nasıl teslim edecekler!’’. Zaten spor yapmayan, yapmak isteyenin de önüne çeşitli engeller koyan, destek olmayan, namusu beyin dışında yerlerde arayan, televizyondaki öpüşme sahnesinde bile yaygara koparan bir toplumuz. Çok talihsiz bir cümle anlayacağınız! Bence bir gazetecinin yazmadan önce biraz düşünmesi gerekiyor. Biraz mı dedim? Epey demek istedim!(Esra K.)
YEDİ CÜCELER
Amerika'dan Türkiye'yi daha iyi algılayabiliyorum. Büyük resme bakmak insana iyi geliyor. Çok üzüyor o ayrı! Rahatlıkla söyleyebilirim, benim memleketim, yedi cücelerin ‘‘kızgın’’larının çok olduğu bir ülke. Ama büyüyünce onları ciddiye almamayı öğreniyorsunuz! (Sezer Ç.)