Paylaş
Kendimi kuşlar gibi hissediyordum.
Tatil, yolculuk, seyahat hayatta en sevdiğim şey.
Gidiyoruz Güney Amerika'ya...
Bugüne kadar, çıkmamış bir promosyon gezisi oraya...
Mis yani.
Mis.
Bastırıyoruz paramızı gidiyoruz. Hafifleyeceğim. Güzelleşeceğim. Yanacağım. Yakacağım! Arada bir de nikah attıracağım. Kültür alışverişinde bulunacağım. Bir de Arjantin'den 16 çift pabuç alacağım. Herkesin bir manyaklığı vardır, benim manyaklıklarımdan biri de pabuç. Oranın da eti çok iyi. Bağlantı yok gibi görünebilir ama ayakkabılarının derisi de iyi. Hem Arjantin, Güney Amerika'nın İtalya'sı. Gerçekten öyle. Brezilya da ilginç bir ülke. Paraguay'a değinmiyorum bile.
Ezcümle:
En çok görmek istediğim yerlerin başında geliyordu Güney Amerika.
HHH
Beklentilerim şunlardı:
1) Birbirimize sataşmayacaktık.
2) Kumrular gibi olacaktık.
3) Sonnn derece hoşgörülü davranacaktık.
4) İçip içip dağıtacaktık.
5) En çok birbirimizle ilgilenip, kafamızdan herşeyi uzaya fırlatıp atacaktık.
Olmadı arkadaşlar!
Olamadı...
Neden?
HHH
1. Çünkü Güney Amerika'ya geçmeden önce Londra'ya gidildi. Alışverişe orada başlandı. Bu, şu anlama geliyor: Kredi kartı tükendi. Suç benim değil. Bir kadın bu kadar yalnız bırakılırsa, ya sinemaya kaçar ya alışverişe! Ben ikisini de yaptım. Londra'da seyretmediğim film kalmadı, girmediğim dükkan. N'oldu? Aldıklarımı gizli gizli, bavulumun kenarlarına sıkıştırdım. Bavul genişlemeye ve kapanmaya karşı direnmeye başladı. Sevgilim olan adam da söylenmeye: Daha tatile başlamadık bile! Biz ne yapacağız bu bavul ile...
Bir tespitte bulunmak istiyorum:
Havaalanlarında neden çanta, bavul satılır biliyor musunuz?
Erkek milletinin havaalanlarında herhangi bir şey taşımaktan nefret etmeleri yüzünden. Oysa kadınlar bayılırlar ellerinde poşetler, torbalar, küçük çantalar, büyük çantalar! Ben de onlardan biriyim. Hiç rahatsız olmam. O güzel geçmesini umduğum tatilin ilk kıyameti Heathrow'da kopuyor.
Diğer kavgaların da habercisi oluyor.
Daha önümüzde dört, beş havaalanı var!
Sorun yeni bir valiz alarak çözümleniyor.
Adamın suratı asılıyor...
Yeni bir valizi aldığı için değil, taşımak zorunda kaldığı için!
2. Uçakta nedense en rahat yerlere erkekler oturuyor. O zaman n'oluyor? Hayret, kavga çıkıyor! Gerçi uçağa biner binmez uyku hapımızı alıyoruz ama tartışma şu: En rahat yerde kim uyuyacak? Gerçi, ben çunlukla ayakta bile uyuduğum için gıcıklık yapıyorum. O ise, hem uçmaktan korkuyor hem de normal zamanlarda bile uyuma zorluğu çekiyor. Benim uyku haplarımdan üç tane içiyor. Bana mısın demiyor. Eeee? Haliyle, oyalanmak için bir şey okumak istiyor. Ve beni dürtüyor.
3. Erkekler uyuyamayınca kadınları uyandırır. Benim uyanık olmamın ona bir faydası olacakmış gibi. İstediği benim yolculuk için seçtiğim dergiler ve kitaplar. İlla benimkileri okuyacak! Sanki onlar daha çabuk uyutacak. Neden kendininkileri okumuyor? Bir kavga daha kopuyor. Oysa insanlar bizi mutlu sanıyor. Yalan!
4. Benim için yatağın neresinde yatılacağı hep bir handikap oldu. Sorun yani. Güney Amerika yolculuğu esnasında dört, beş farklı otelde kalındı. Her check-in'de de aynı sorun yaşandı. Görevli odayı gösteriyor, bavullar arkamızdan odaya giriyor. Sevgilim, her defasında bana parmağıyla yatacağı tarafı gösteriyor. Genellikle yatağın en iyi yeri oluyor. Neden? En ışık alan yer. Tuvalete en yakın yer. Telefonun durduğu yer. Bir de en sinir olduğum şeyi yapıyor, benim yastıklarıma da el koyup orada kendine bir taht hazırlıyor, sonra da gel istersen yanıma diyor. Gelir miyim?
5. O herşeyi kaybediyor. Allah'tan korkmuyor, beni suçluyor. Herşeyi kaybeden benmişim, hem benimkileri, hem onunkileri! Aynı şapkadan hem Londra'dan, hem Rio'dan hem de Buenos Aires'den alıyoruz. Çok cool görünümlü, tas gibi var ya onlardan, Nike şapkalar. Hepsi kayboldu. Biri güneşlenirken gitti, biri uçakta unutuldu. Diğerine n'oldu? Papağanın çaldığını iddia etti! Birlikte resim çektiriyorlardı, papağan bunun omuzunda, diyor ki papağan aldı şapkayı. Hadi oradan dedim. Haklı mı bilmiyorum ama fotoğraflar tab edilince fark ettim ki, gerçekten de şapka o sırada kafasında, papağan da şapkaya bakıyor. Neticede, üç gözlük, üç şapka, sayamayacağım kadar çok çakmak, bir sürü torba, elbise filan bir yerlerde unutuluyor.
6. Bir de Güney Amerika gezisine neden geldiğini unutuyor! Biz gezmeye geldik, adam uyuyor. Bense dolaşalım istiyorum. Hır çıkıyor. Ben kendime lokal bazı arkadaşlar bulmak zorunda kalıyorum. Şehir turlarından hoşlanmıyor. Otobüse binmeyi sevmiyor. Yürümek? En nefret ettiği şey. Hemen ayakları su topluyor. Tırmanmak filan hak getire. Fazla güneş de dokunuyor. Yağmur eritiyor. Nem hasta ediyor. Bu durumda bir seyahat cazibesi olarak bir tek şey kalıyor ona: Uyumak. Bana da alışveriş. Her ikisi de kavga çıkmasına sebep oluyor.
7. O otellerin mini barlarını yağmalamaktan çok zevk alıyor. Evde buzdolabı canavarı, seyahatte minibar! Ben de aşırı masraftan çok hoşlanmıyorum, oraya vereceğimiz paralarla ben neler alırım! O benim aldıklarımdan hoşlanmıyor, ben onun yediklerinden. Dişi kuş olarak şöyle bir çözüm buldum, o dolaptaki herşeyi gittim marketten aldım. Üçte bir fiyatına. Dolaba koydum. İstediği kadar yesin! Kıyamet koptu, annem Alman olduğu için cimri miymişim, neymişim? Utanmıyor muymuşum! Allah'ın Rio'sunda kimden utanacağım? O kadar abur cubur yediği için o utansın!
HHH
Liste uzun da...
Hayat kısa.
Daha doğrusu yer küçük.
Kavga sebepleri de öyle.
Bir yolculukta kavga çıkabilecek olaylardan o kadar çok var ki, say say bitmez. Aslında hiç bir şeye de değmez.
Yatağın en iyi yeri de onun olsun...
Buzdolabının içindekiler de...
Dergiler de, kitaplar da...
Uçak koltukları da...
Aslında öğleden sonraları uyumak da iyi oluyor...
Ama yeter ki aldıklarıma karışmasın!
HAMİŞ: Kredi kart ekstrelerimi öderse de iyi olur.
Paylaş