"Turuncu ipkinisiyle sahillerde arzı endam eden eski model Liz Hurley’in sarkan göbeği ve kalınlaşan beli, Daily Mail’in internet sitesine işte böyle yansıdı..."
Tamam mı? Tamamsa soruyorum... Bu cümle, bir erkek tarafından mı, bir kadın tarafından mı kurulmuştur? Duyamadım... Erkek mi diyorsunuz... Evet, ben de öyle düşünmüştüm... Hatta bundan eminim!
Bazı erkeklerin böyle maço bir dili ve aymazlığı var, şöyle ki; aynı haberde Hugh Grant’in de mayolu fotoğrafı var, ama nedense bedeniyle ilgili yorum yapılmıyor, belinden fışkıran yağlardan söz edilmiyor. O, normal kabul ediliyor. Ama söz konusu bir kadın gövdesiyse... Hataya, defoya yer yok. Yok öyle yağma! Biz de fit erkekler istiyoruz. Spor yapan erkekler. Postürü düzgün erkekler. Beli kalın olmayan, orası burası sarkmayan, eti gevşek olmayan, göbeksiz erkekler...
Ve ne yazık ki onlardan çok yok.
Kadınlar ne kadar fit olmak zorundalarsa, erkekler de o kadar zorundalar. Kendi hallerine bakmadan, kadınları eleştirmek ne hakkaniyete sığar ne de centilmenliğe.
Soyunup, çırılçıplak kalıp bir aynaya bakmalarını öneriyorum.
Bugün.
Müjde, eşittir meydan okumak
Müjde Ar, uzun bir aradan sonra geldi hayatımızın baş köşelerinden birine oturdu. Herkes ondan söz ediyor, onun hakkında bir şeyler yazıyor, çiziyor, yorumlarda bulunuyor. Ben de eksik kalmayayım...
Ben onu mahallenin şahane delisi olarak görüyorum. Hani onlar pardösülerinin önünü açarlar, "Böhhh!" yaparlar, bizi korkuturlar ya, aslında bizi tiye alırlar, inceden inceye bizim zaaflarımızla, salaklıklarımızla, korkularımızla dalga geçerler. Biz de neye uğradığımızı şaşırırız.
Meydan okuyor bize.
Bu, onun genlerinde var. Yıllar önce annesi Aysel Gürel’le deliliği üzerine bir röportaj yapmıştım, çok akıllı şeyler söylemişti. "Deli demelerine izin veriyorum. O zaman ben daha özgür olabiliyorum" mealinde bir şeyler söylemişti. Bu lafı sizce, sıradan bir deli edebilir mi? Edemez tabii. Bizim ülkemizde ne yazık ki bu kadar rahat, başı dik meydan okuyabilen kadın çok yok. Böyle figürlere sahip değiliz. Kadın dediniz mi, akla gelen tavırlar genellikle şunlar: Sinmek, bulaşmamak, öne çıkmamak, "Çıkarsam ne derler?", "Tavşan boku gibi olayım", "Amaaan kim uğraşacak?", "Ne gerek var? Sevgilim kızar, babam kızar, kocam kızar.", "Oğlum utanır, kızım utanır", "Kimsenin tepkisini üzerine çekmemek gerek..."
Hal böyle iken, o farklı...
Gazoz kapağı benzetmesi bayağı kabul, ama o cümleye iliştirilmiş bir tavır var ki, benim ilgimi asıl o çekiyor.
"Sizden korkmuyorum" diyor.
"Canım ne isterse onu yaparım" diyor.
"İstersem bu programdan da çekip giderim."
Müthiş bir meydan okuma hali. O, istediğini yapabilen kadını temsil ediyor.
Korkmadan dilediği şeyleri söylemeyi de kaç kadına öğretirse, bu ülke için o kadar kár!
En iyi uyuşturucu röportajı
Pazar günü Milliyet’te Fatih Türkmenoğlu imzalı müthiş bir röportaj okudum. Selda Uskan’la yapılmış. Oğlundan yola çıkarak, uyuşturucu ile ilgili kitap (İğnenin Ucundaki Hayatlar) yazmış. Şimdiye kadar bir sürü söyleşisini okudum bu konuda, hiçbirinden bu kadar etkilenmedim. Bir anne olarak teşekkür ederim. İnanılmaz çok şey öğrendim. Bir gazeteci olarak da, imrendiğimi belirtmek isterim.
HAMİŞ O kitabın, anneler tarafından mutlaka okunulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü teknik olarak faydalı, işe yarayacak bir kitap. Başka yerde bulamayacağınız sağlam ipuçları öğreniyorsunuz.
En güzel bostan korkuluğu
Alya, en güzel bostan korkuluğu seçildi. Geçen hafta. Okulda. Nasıl duygulandım anlatamam. Hatta, itiraf ediyorum gizlice ağladım. Demek ki, "Atam, Atam..." diye bir şiir okusa, ben bitmişim. Olay şöyle gelişti, okulda bir tema üzerine bir karakter canlandırıyorlar, senden de çocuğunu o kılıkta okula göndermeni istiyorlar.
Nejla, ana okulu öğretmeni olduğu için bu işlerin piri, beni yönlendirdi, "Gelin samana benzer şeyler bulalım, şapkasına yapıştıralım" dedi, eski bir gömlek, bir pantolon bulduk, her tarafına o samanları yapıştırdık. Çocuğumuz kendisini ödevini yapmamış gibi hissetmesin diye, eksik kalmasın diye. Bu emeğimizin karşılığında da Alya, "Bunlar kaşındırıyor, ben bunları giymem!" demesin mi? Yalvar yakar oluyoruz, nafile. Kıyafetler yanımızda okulun kapısına kadar geliyoruz. Orada herkesi öyle görünce, "Tamam peki giyeyim" dedi. Hemen geçirdim üzerine.
Ve sınıfa girdiğinde aman Allah’ım, alkışlar. "Çok güzel olmuşsun Alya" dediler. Bizimki bir gurur yaptı, havaya girdi, pozlar verdi, herkes bunun fotoğrafını çekti. Anneler beni tebrik etti, boğazım düğümlendi. Arabaya bindim ve ağlamaya başladım, hemen Nejla’yı aradım, "En güzel korkuluk seçildi!" O da ağlamaya başlamasın mı, "Ay kıyamam ben ona..." diye... Gördüğünüz gibi, annelik bir manyaklık hali... Bu hafta da Halloween var, cadı olacaklar, hadi hayırlısı, bakalım nasıl bir macera bekliyor bizi...