Halit, beni önce bir gökdelenin tepesine çıkarttı sonra da aşağı attı

Sessizliği inanılmaz çekiciydi.

Bir kadın düşünün, belli ki büyük acı çekmiş, ama acısını içine gömmüş, dudakları fermuarlı, hiç ama hiç konuşmamış, şikáyet etmemiş. Herkes üzerine geliyor ama o kameraları elinin tersiyle itiyor. Ve henüz 25 yaşında. Bu kadın bu kadar mı duyarsız? Hiç mi etkilenmedi bu olaylardan? Nasıl halletti acaba bütün bu acılı süreci? İnsan merak ediyor. Benim vakamda meraktan çatlıyor!
/images/100/0x0/55ea96dbf018fbb8f889d7d9
Gizem Soysaldı’dan söz ediyorum, oyuncu Halit Ergenç’in eski eşi. Siyasal Bilgiler mezunu, İzmir Karşıyakalı, farklı ve özel bir kadın. Zeki, duyarlı, bilgili, derin. Tanıyınca çarpıldığımı itiraf etmeliyim. Onlarınki iki sene süren bir aşk hikáyesi, çabuk uçup giden bir peri masalı. Bir yaz günü Foça’da tanışıyorlar, o gün sırılsıklam áşık oluyorlar, birbirlerinden ayrılamayacaklarını düşünüyorlar, bir ay sonra da evlenmeye karar veriyorlar. Kız, bütün bir hayatını tamamen adam için değiştiriyor. Amerika’ya gidip oyuncu olma planlarını erteliyor. Birbirbirlerini 10 dakika görebilmek için uçaklara binip bir yerlerde buluşuyorlar, öyle şiddetli bir aşk...

Ne var ki Halit, onu bir gökdelenin en tepesine çıkartıyor, sonra da elini bırakıyor...

Gizem, son hızla yere çakılıyor!

İşte bu okuyacaklarınız bir yere çakılma hikáyesi...

Gizem Soysaldı bütün yaşadıklarını sakin bir şekilde anlatıyor. Kimseyi suçlamıyor, sitem etmiyor. "Yerden çok zor kalktım ama yaşadığım tüm o acılar beni bugünkü ben yaptı" diyor. Bergüzar Korel’le evli olan eski eşine ve yoldaki bebeklerine mutluluklar diliyor. O, artık hayatında yeni bir sayfa açmak istiyor. Tüm yaralarını da oyunculukla sardığını söylüyor. 3-4 Ekim’de Kanyon’daki bir etkinlikte dans edecek, kasımda Garajistanbul’da "aHHval" adlı dans tiyatrosunda sahneye çıkacak, şu aralar harıl harıl dizi ve sinema teklifleri değerlendiriyor...

Biz sizi Halit Ergenç’in eski eşi olarak biliyoruz ama çok da tanımıyoruz. Hikáyeniz nerede, nasıl başlıyor?

- İzmir-Karşıyaka doğumluyum. Karşıyaka, benim için özeldir, kimse alınmasın ama her yerden güzeldir. Sokaklarında geçti çocukluğum, iyot kokularıyla. Mutlu, özgür bir çocukluk. Mini eteğine, askılı tişörtüne karışan yoktur, babalar rahattır, kızlarına kimse laf atmaz, kimse kimseye yan bakmaz. Medeni, modern ve hoşgörülü bir yer. Üniversiteye kadar orada yaşadım.

Anne-baba?

- Ben İlkokul 4’teyken ayrıldılar fakat boşandıktan sonra çok iyi arkadaş oldular. İkisi de müthiş renkli tipler. Ankara’da büyümüşler. Annem, devrimci, Dev Genç üyesi. Babam ise Deli Veli’nin oğlu.

Deli Veli kim?

- Sıkı dur: Türkeş’in sağ kolu! Aynı zamanda Atatürk Lisesi’nin müdürü ve matematik öğretmeni.

Vayyyyyy. MHP’li bir baba ve solcu bir anne...

- Aynen.

Hayat bu iki zıt insanı nasıl bir araya getiriyor?

- Şöyle: Bir gün yolda giderken annemin yanındaki arkadaşıyla, babamın yanındaki arkadaşı sokakta karşılaşıp konuşmaya başlıyorlar. Bu fotoğraf karesi içinde annemle babam da tanışmış oluyor. Sohbet koyulaşıyor; konu siyasete geliyor, annem hızını alamayıp Deli Veli’ye atıp tutuyor, "O en büyük faşist" diyor, "Atatürk Lisesi’ni faşistlerin yuvası yaptı" diyor. Bilmiyor ki, bunları söylediği çocuk Deli Veli’nin oğlu.

Anneniz sonradan kayınbabası olacak insanı bir faşist olarak değerlendiriyor yani...

- Tabii tabii ama gün geliyor, annemin sol kitaplarını dedem evinde saklıyor! Sonra devir değişiyor, dedem, "Kızım artık benim de evimi arayacaklar, gel kitapları al!" diyor, annem de dedemden kitaplarını alıyor ve yakıyor. Annem slogan filan atarken, o meşhur cenazelere giderken, dedem hep onu izletirmiş. Başına bir şey gelmesin diye herhalde. Çok severdi annemi. Annem de sevilmeyecek gibi değilmiş. Bilgili, zehir gibi bir kız, bir de güzel. Beyaz tenli, siyah uzun saçlı filan. Babam da filmlerdeki erkekler gibi yakışıklı, ama babamın siyasetle arası yok, o varsa yoksa Cadillac’ıyla annemin peşinde dolaşıyor...

Sonra?

- Sevdin değil mi hikáyeyi? Evleniyorlar, inşaat mühedisi olan babamın askerliği İzmir’e çıkıyor, annem Karşıyaka’yı görüyor ve olay orada bitiyor. Annem, çocuk gelişimi mezunu, "Görür görmez vuruldum buraya!" diyor. Biz o zamandan beri maaile Karşıyakalıyız. Anneannem ve dedem de sonradan buraya yerleşti.

Peki ayrılmalarının nedeni ne? Sevgi mi bitmiş...

- Artık o kadarını bilmiyorum, ama annem ayrılmak istemiş. Dostça ayrıldılar. Sonradan başka biriyle evlendi babam, bir kardeşim oldu, başımın üzerinde yeri vardır. Babamın eşiyle ve kardeşimle tatillere gittim, ilişkilerim hep iyi oldu. Bunların hepsinin kaynağı da annem tabii. Beni kışkırtmadı, doldurmadı. Kısacası benim çocukluğumda müthiş bir sevgi var. Ve fonda deniz var. Yazları Foça var...

Okul?

- Üç yaşından beri tiyatro, bale, folklor, sunuculuk, aklına ne gelirse yaptım. 6 yıl özel tiyatroda oynadım. Bir taraftan da eğitimime devam ettim. Anadolu Lisesi, ardından Siyasal Bilgiler Fakültesi. Bölümümü severek okudum, ama aklım hep oyunculukta kaldı. Okul bitince Amerika’ya gitmeye karar verdim, oyunculukla ilgili workshop’lara katılacağım filan. Vize için başvurdum. Foça’ya döndüm, bekliyorum, işte o sırada Halit’le tanıştım...

Hayatla kavga ediyordu ve hırsını en sevdiği insandan, yani benden aldı
/images/100/0x0/55ea96dbf018fbb8f889d7db
Halit Ergenç’le nasıl tanıştınız?

- Foça’da sahilde balık yiyoruz, bir kız arkadaşımla. Halit de film çekiyormuş, "İlk Aşk", ekiple birlikte onlar da oradalar. Foça’nın meşhur bir Garson Mehmet’i vardır. Fırlamanın Allah’ı. Masaya geldi, "Kızlar, Halit Abi, Halit Ergenç burada, sizinle tanışmak istiyor, çok ısrar etti, hayır diyemedim" dedi. Meğer Halit’e de gitmiş, "Dünyanın en hanımefendi kızları seninle tanışmak istiyor, kavununu masaya koydum abi."

Eeeeee?

- Eeee’si geldi oturdu. Biraz sinir oldum tabii, içimden "Bu ne cüret!" filan dedim. Ama aynı zamanda çok etkileyici ve kibardı. 10 dakika oturacaktı, 3 saat sürdü Garson Mehmet’in içine doğmuş demek ki, aşka düştük, o Mehmet de sonradan nikáh şahidimiz oldu.

Bir dakika o kadar hızlı gitmeyin... Yemekten sonra ne oldu?

- Bir ay sonra İstanbul’da kahvaltı ettik, akşam da yemek yedik. Büyülenmiş gibiydim. Ertesi gün akşam da zaten bütün hayatım değişti. Amerika planı rafa kalktı. Birbirimizden ayrılamaz hale gedik, aşktan sürünüyorduk!

Evlilik takıntınız var mıydı?

- Yok canım, ne alakası var, 22 yaşında evlilik mi düşünülür? Üstelik ben evliliğe karşıydım. İnsan doğasına aykırı diye sallayıp duruyordum. 30 yaşından önce kafamı kesseler evlenmem diyordum. Ama 24 saat içinde hayatım tamamen değişti.

Nasıl açıkladınız kendinize bunu?

- Açıklayacak vakit bile bulamadım. Nasıl bir aşk biliyor musun, filmlerdekiler hafif kalır! 10 dakika için uçağa atlayıp Foça’ya beni görmeye geliyor, delilik yani. 1.5 ay sonra evlenme teklif etti. "10 yıl sonra kendini hayal et" dedi, "Neredesin? Kiminlesin? Ben seni hayal ediyorum yanımda. Lütfen beni eşin olarak kabul et..."

Siz ne dediniz?

- Benim zaten ayaklarım yerden kesik. "Evet" dedim, ne diyeceğim, ona olan aşkımdan başka hiçbir şey düşünemiyorum ki.

Peki anneniz ne dedi, hikáyedeki sağduyulu insan olarak...

- Şaşırdı ama "Bu senin hayatın" dedi, "Seni yeryüzündeki her şeyden daha fazla seviyorum ama seni etkilemek, yönlendirmek istemiyorum. Yapma derim hayat boyu beni affetmezsin... Sen nasıl istersen, karar senin..." Haklıydı, "Evlenme!" dese de dinlemezdim. Ben 22 yaşında hayatımın aşkını bulmuştum, bir peri masalındaydım, benden mutlusu yoktu...

Aranızdaki fiziksel çekim de anlattığınız aşk gibi şiddetli miydi?

- Çok mutlu bir çifttik. Eylülde tanıştık, haziranda evlendik. Kına Gecesi’nde ben ağlıyorum diye ağlayan bir adam...
/images/100/0x0/55ea96dbf018fbb8f889d7dd
Pardon, siz neden ağlıyorsunuz?

- Mutluluktan. Dünyanın en şanslı kadınıydım, o da en şanslı erkeği. Sabahları "İyi ki seni buldum, iyi ki eşim oldun" diye uyandıran, her tarafa romantik aşk notları yapıştıran bir adam... Hep şükrediyorum, "İyi ki onun için hayatımı değiştirdim!" diyorum. Benim gözümde dört dörtlük bir erkekti. Evet, problemli bir çocukluk geçirmişti ama bunları aşmış diye düşündüm. Onun da annesi babası ayrılmış, ama benimkinden farklı bir hikáye...

O yüzden mi aile kurmak istiyor?

- Yooo, tam tersine korkuyormuş aslında evlilikten. O güne kadar hiç cesaret edememiş. Çünkü babası çok evlilik yapmış.

Çok derken...

- 5 evlilik. Her evlilikten de çocuk, toplam 6 tane ve çok büyük bir mutsuzluk. Bugüne kadar gelen problemler de var. Bunları gören bir çocuk, doğal olarak çekinir evlilikten. Ve babaya benzemekten. Halit’in en büyük korkusu buydu zaten: Babasına benzemek...

Ama hálá peri masalının içindesiniz, sizden mutlusu yok...

- Evet aynen. Ama evliliğimizin 9’uncu ayında felaket bir şey oldu. Halit babasını kaybetti, sonrasında mutsuzluklar, ölümler, depresyonlar ve en son yeğeninin intiharı. Melis’in intiharı Halit’i yıktı. Ama nasıl bir depresyon...

Siz ne yapıyorsunuz bu arada?

- Sevdiğim adama destek olmaya çalışıyorum. Ama tarif edemeyeceğim kadar zor günler. Gerçi bu olaylarda bile birbirimize çok aşığız. Halit her gün tahtalara vuruyor, "Sana nazar değmesin" diyor. Fakat yavaş yavaş bütün bunları taşıyamamaya başladı. Zaten geçmişiyle kavgalıydı, hayatla da kavga ediyordu ve hırsını en yakınındakinden, en sevdiği, en güvendiği insandan, yani benden aldı.

Nasıl yani?

- Psikiyatristim bunu "self destruction" olarak açıklıyor. Böyle olurmuş. Beni yıktı, kendi iyileşti. Bir şeyin kurban edilmesi gerekiyordu, o da evliliğimiz oldu.

Ya bütün bu olan biten, sizin algıladığınız gibi değilse?

- Benim yaşadığım bu. "Acaba benimki bir yanılsama mı?" diye ben de en yakınlarımıza sordum. Onun yeğenine, benim en yakın arkadaşıma. "Bu adam beni sevmiyordu da ben mi öyle zannediyordum?" Ama sevmeyen adam sürekli aşk sözcükleri sarf eder mi, evlenmek için 30 takla atar mı?

Eve geliyor muydu?

- Tabii. Evden gitse, başka bir yerde yaşasa, bir kadınla olsa, kendimi teselli etmem daha kolay olacaktı, "Erkek milleti böyle..." deyip, işin içinden çıkacaktım. Ama öyle olmadı. Sürekli yardıma ihtiyacı vardı, müthiş gelgitler yaşıyordu, "Gizem sana minettarım, kimse beni çekmezdi bu halde" bile dedi. Ama boşluktaydı, ne istediğini bilmiyordu, boşanmak istiyordu, "Tamam" diyordum, sonra "Yok hayır vazgeçtim" diyordu. Ben o günleri saatlerce ağlayarak geçirdim. Sonra bir gün, "Kesin kararım boşanmak" dedi, "Avukatınla konuş..." Akabinde demesin mi? "Biz bu işin içinden güçlenerek çıkabiliriz hadi tatile gidelim..."

Bu arada mı hamile kaldınız?
/images/100/0x0/55ea96dbf018fbb8f889d7df
- Evet, maalesef yaşadım.

Aldırıp aldırmamakta tereddüt geçirdiniz mi?

- (Ağlıyor) Hem ne nasıl. Ama böyle bir ortama çocuk dünyaya getirmemeye karar verdim. Zaten Halit de istemedi.

Anneniz?

- Onu hiç anlatmayayım, ömründen ömür gitti. Halit beni aldı bir gökdelenin en tepesine çıkardı, sonra da oradan attı. Ben de annemin yavrusuyum, düşünsene, annem tüm bunlara tanıklık etti, perişan oldu tabii.

ÇEKTİĞİM BU ACILARIN MADDİ KARŞILIĞI OLAMAZ

Para bu işin neresinde? Boşanırken size 225 bin YTL tazminat ödediğini okuduk...

- O süreçte ben yoktum. Zaten kaybettiğim sağlığımın ve çektiğim acıların maddi karşılığı olamaz. Ayrıca bir karı kocanın evliliği sırasında maddi manevi birbirinden ne alıp verdiklerini kimse bilemez.

Şu anki eşi hikáyeye ne zaman girdi?

- Bilmiyorum. Çok da ilgilenmiyorum. Evliliğimiz devam ederken, ilişkilerinin başlamış olması beni etkilemez, daha doğrusu daha fazla üzemez. Zaten o kadar üzüldüm ki. Sonradan bir sürü dedikodu duydum ama önemi yok, ben ilişkilerin üçüncü kişiler tarafından bitirildiğine inanmam.

Peki boşandıktan sonra Halit’le görüştünüz mü?

- Bir kere aradı, buluştuk, kahve içtik. Sonra bir kere daha aradı. Ben hiç aramadım.

Tüm bu olan biteni sonradan nasıl değerlendirdiniz?

- Artık çok geriden ve yukarıdan bakıyorum. Yaşadığım bütün mutluluklar da mutsuzluklar da bana ait. Benim bir parçam. Beni gerçekten dönüştüren, değiştiren, beni ben yapan şeyler oldu. Beni bir yere getirdi o mutsuzluklar. Böyle yaşanması gerekiyormuş.

Gerçekten yüksek bir yerden yere bırakılmış gibi hissettiniz mi?

- Evet. Ama aylar sonra kalktım. Boşanarak aslında yeni bir hayata başladım.

Evlendiler, bir de bebekleri olacak...

- Hayırlı olsun. Ben hayatımda kimse için bir kötü bir şey dilemedim. Dilemem. Zaten böyle bir şey mümkün değil, beni çok üzmüş olsa da, hayat arkadaşımdı, onun için kötü konuşmak, kötü şeyler dilemek bana yakışmaz.

Ceyda Düvenci’nin düğününde aralarında bir şey olduğunu ilk kez hissettiğiniz yazıldı çizildi...

- Hayır o yalan, ben o düğüne gitmedim bile. Halit de bir 10 dakika gitti geri döndü.

Bergüzar Korel’i ilk ne zaman gördünüz televizyon dışında...

- Sete ne zaman gitsem görüyordum...

Birlikte olduklarını duyunca?..

- Şaşırdım.

O kadar mı? "Yuh!" demediniz mi?

- Gerçekten şaşırdım, o kadar. Benim için o, Halit’in rol arkadaşıydı. Aramızda da hakkında konuşuyorduk. Bizim düğünümüze gelemeyenler, sonradan kutlamak için aradı. O da aradı. "Haberlerde izledim, ikiniz de birbirinize çok yakışmıştınız" dedi. Ben de "Keşke gelebilseydin, düğünümüz parti gibiydi, çok eğlendik" dedim.

Sizin kocanızı elinizden almış gibi hissediyor musunuz?

- Asla. Böyle bir şey olmuşsa bile, hesap verme durumu yok. Bana ne hesap verecek, kendi vicdanıyla hesaplaşsın.

Şimdi kendinize nasıl bir hayat kurmak istiyorsunuz...

- Ya ağlaya ağlaya Foça’ya dönecektim ya İstanbul’da kalıp mücadale edecektim. B şıkkını tercih ettim, mesleğime oyuncu olarak devam etmeye karar verdim. Şahika Tekand’da eğitimime başlamıştım, onu bitirdim. Beni oyunculuk ayağa kaldırdı. Star olma derdim yok, kompleksim de yok, bir dizide figüran olabilirim, bir sinema filminde oynayabilirim, tiyatroda dekor taşıyabilirim.

İNSANLARA KARŞI GENEL BİR GÜVENSİZLİK OLDU

Erkeklere kapattınız mı şimdi kendinizi?

- Genel bir güvensizlik oldu, ama insanlara karşı. Daha temkinliyim. "Çok iyi bir insan" diyorum sonra içimden bir ses, "Hayır kesin altında bir şey vardır" diyor ama bu hayat dersini 22 yaşında almam iyi oldu, ya daha geç başıma gelseydi...

"Beni değil de onu tercih etti" gibi şeyler geçiyor mu içinizden, en çok bu mu acıtıyor?

- Hayır, benim Halit’le yaşadığım iki kişilik bir süreçti. O süreç bitti. Onlar sonra istediklerini yaptılar. Bergüzar’ın benim çemberimle alakası yok, ben buna inanıyorum. İşin aslı şu: Biz daha tanışmadan, Halit’le Bergüzar flört ediyormuş, daha Tan (Sağtürk) filan da yok ortada. Ama Halit, "Ben adapte olamıyorum, rol arkadaşı olacağım insanla sevgili olmak istemiyorum" diyor. Sonra zaten benimle tanışıp bana áşık oluyor. Bergüzar’ın halini düşün, istediği adam, sıradan bir kızı seçiyor. Sonra biz evleniyoruz, onlar da Tan’la birlikte oluyor. Yani asıl problem, Halit’in zamanında onu değil beni seçmiş olması...

Peki bu bilgiden sonra onların birlikte olmalarını nasıl değerlendirdiniz?

- Değerlendiremiyorum. Ben bildiğim, yaşadığım her şeyi anlattım. Mutlu olsunlar...

Birilerinin acılı eski eşi değilim eğitimli bir oyuncuyum

Bunca zaman niye konuşmadınız ve şimdi niye konuşuyorsunuz?

- Çünkü her şeyi sıfırlamak istiyorum, hayatımda yeni bir başlangıç yapmak istiyorum. Bir birey olduğumun fark edilmesini istiyorum. Birilerinin "acılı eski eşi" değilim ben. Bir kere artık acılı değilim. İyiyim. Eğitimli bir oyuncuyum.
Yazarın Tüm Yazıları