Paylaş
Bu, Ayşegül Aldinç’le ilk röportajım.
Evet, çok güzel kadın.
Evet, kesinlikle yaşsız kadın.
Ama en önemlisi çok zeki kadın.
Matrak, eğlenceli, komik, bir de her şeyi bilen kadın. Her konuda fikri var.
Bunca yıl boyunca ayakta kalmayı başarabilen bütün insanlar gibi, bir zırhı var, camdan... Gerçek ‘Ayşegül’ onun içinde, alırsa seni tanıyabiliyorsun.
Kendi markasını kendisi yönetiyor, o yüzden dikkatli, biraz da kontrollü ama sana güvenirse, kendini teslim ediyor.
Şarkılarını, hayata bakışını, güzelliğe yaklaşımını, tarzını, kıyafetlerini, yaptığı esprileri, kullandığı makyaj malzemelerini, okuduğu kitapları, kafaya taktığı mevzuları, kısacası birkaç saat içinde onunla ilgili tanık olduğum her şeyi sevdim.
En çok da mekândaki bütün kedilerin onun üzerine çıkmasını!
Çok kafa bir kadın.
Bu yeni albüm de sıkı bir albüm...
Bütün şarkılar cillop...
Mart ve nisanda turnesi var. Ankara, İzmir, Bursa, Allah ne verdiyse dolaşacak.
Bir konserine ben de gitmek istiyorum!
Ve işte karşımda müthişşşş Ayşegül Aldinç! Bir sürü soru sormak istiyorum sana. Ama ilki şu: Sence insanların sana en çok sormamı istedikleri soru ne? Hadi tahmin et...
Güzellikle falan ilgili olsa gerek!
Eveeeeet! Kime sana röportaja geleceğimi söylediysem şunu sormamı istedi: “Nasıl bu kadar taşşş kalabiliyor?”
- (Gülüyor) Herhalde genetiğin payı var. Ve nasıl yaşadığının. Ben düzenli yaşayan bir kadınım.
“Çok içki tüketmem, on buçukta uyurum, düzenli spor yaparım.”
- Hayır! İçki de içerim. Geç de yatarım! Üstelik düzenli spor da yapmam. Ama hiçbir şeyi abartmam. Ya da bazen abartırım, sonra dengelerim.
İyi de sen, taş listemizin en tepesindeki kadınlardan birisin. Daha açıklayıcı yanıtlar bekliyoruz. Tüyo ver, tüyo...
- Madem açık konuşuyoruz, ben banka memuresi olsam da dikkat ederdim kendime. Ama sahne sanatçısıyım. İşim, genç ve güzel kalmayı gerektiriyor. Hayranlarım beni alıştıkları gibi görmeye devam etmek istiyorlar.
Bu zor değil mi?
- Dalga mı geçiyorsun? Manyak zor! Deli zor! Müthiş bir yük insan üzerinde.
Peki nasıl bu kadar genç, diri ve her daim güzel ve seksisin?
- O seksapel dediğin şey, biraz hissedişle ilgili. Öyle hissediyorum. Rakamlara çok takılmıyorum. O yüzden yaşımı telaffuz etmiyorum, başkaları edince de duymuyorum!
Yani yaşsızsın!
- Aynen öyle. Zaten dünya da değişti. Kuşaklar birbirine yaklaştı. Dikkat et, kimi gençler daha olgun, kimi büyükler daha çocuksu. Tuhaf bir yerde birleşmeye başladık. Yaşı kim takar, kimyan tutuyor mu önemli olan o!
Yüzün de şahane duruyor. Botoks, dolgu, vitamin iğneleri filan yok mu?
- Teknolojinin nimetlerinden tabii ki faydalanıyorum. Bütün bu saydıklarından ufak tefek şeyler var. Ama kaşımı çatamayacağım botoksu ölsem yaptırmam! Mimiklere çok dokunulmayacak yani.
Estetik?
- Yok. İğnelerle, vitaminlerle filan idare ediyorum şimdilik.
Yine de hep güzel kadın olmak seni yormuyor mu?
- Ay hem nasıl! Baskı insan üzerinde. Bakkala giderken bile kendine çeki düzen vermek zorunda hissediyorsun. İnanır mısın, saygıdan! Seni sevenleri hayal kırıklığına uğratmak istemiyorsun.
Yani şu mu: Başkalarının var da, senin çirkin olmaya hakkın yokmuş gibi mi?
- Evet. Bu çok rahatsız edici bir şey. Ama benim sektörümdeki pek çok kadın için geçerli bu. O yüzden de bundan sonrası için, yanında rahatça kilo alabileceğim, makyajsız dolaşabileceğim ve birlikte yaşlanabileceğim bir adam hayal ediyorum! Çünkü ister istemez, bugüne kadar birlikte olduğum adamların bir kısmı için Ayşegül Aldinç’tim.
Ne sakıncası var ki bunun?
- E bu, sorun oluyor! Ben, özgür ruhlu, bağımsız, kafasına göre takılan, hiçbir şekilde karşısındaki adamı şekillendirmeye çalışmayan biriyim. Ben erkeklerin bu özelliklerime geldiğini zannederken, fark ediyorum ki, onlar bir stara geliyorlar. Sonra insan Ayşegül’ü gördüklerinde, “Aa bu insanmış!” falan oluyorlar. “Sen alelade bir kızı kıskanamazsın!” diyorlar mesela, neden? Çünkü ben Ayşegül Aldinç’mişim. Kıskansam da belli edemezmişim, etmemem gerekirmiş! Bal gibi ederim. Ama işte bunu kabul etmek istemiyorlar. Starsan insani zaaflar göstermeyeceksin. Yaşlanmaya, çirkinleşmeye, yorulmaya hatta hasta olmaya bile hakkın yok!
Hayal ettiğiniz yaştayım
Bir de şu meşhur yaş mevzuu var! Köşe yazılarına bile konu olmuş! Bunları okuyunca gülüyor musun?
- Evet. Çünkü yazan insanlar da belli yaşlardalar. Çoğu da erkek. Koca göbeklerine, saçlarına başlarına, kendi kırışıklıklarına bakmadan kadınlar hakkında ahkâm kesiyorlar! Onları hep cillop, cam gibi görmek istiyorlar. Basında da böyle bir anlayış geçerli. İnsanları yaşla vurmaya çalışmak ayıp bir şey!
Peki “Şu yaştayım ve hâlâ taşım” demek neden sakıncalı? Niye saklayalım ki?
- Bu çağda, kim kimden bir şey saklayabilir ki? Google diye bir şey var. Saklamak değil ama biz, bir hayal işi yapıyoruz. İnsanlar neyi hayal ediyorsa etsin, hayallerine karışmıyoruz. Yoksa her şey ortada aslında baktığında. Ama bazı şeylerin telaffuz edilmemesi diye bir şey de vardır. Mesela ben sana soruyor muyum kaç para alıyorsun diye. Ya de belin kaç santim diye, memenin size’ı ne diye? Ya da erkeklere ‘Kaç santim’ diye soruyor muyuz? Ayıp olduğu için sormuyoruz. Benim için bu yaş mevzuu öyle bir şey. İnsanların hayallerini dürtüklemenin bir manası yok. Kim beni kaç yaşında hayal ediyorsa, ben o yaştayım!
Ekşi Sözlük’te 21 sayfa falan güzelliğine övgü var. Bu aslında yeteneğini gölgelemiyor mu?
- Kariyerimin ilk yıllarında, bu meselenin bu kadar ön plana çıkmasından rahatsız oldum. Ama sonra, zamanla bir şeyler yapmaya ve yaptığımla anılmaya başladıktan sonra hiç iplemedim. Çünkü zamanla, “Bu kadın hep kaliteli işlerin içinde olur!” algısı yerleşmeye başladı...
Ajda ve Nebahat Çehre’yle kıyaslanmak ne hissettiriyor?
- Tamam, belli bir yaşa gelince herkes aynı yaşta gibi algılanıyor. Bunu anlıyorum, ayrıca ikisini de çok severim, saygım büyük, ikisi de kendi yaşlarının güzeli. Böyle söyleyince ayıp oluyor belki ama ben onlardan daha gencim! Saçma ama insan ister istemez böyle bir savunmaya geçiyor. Oysa hepimiz aynı yaşta algılansak ne olur?
Peki Penelope Cruz ve Monica Belluci’ye benzetmeleri?
- Bak o olabilir çünkü tuhaf bir şekilde aynı tatlar içeren kadınlar olduğumuzu düşünüyorum!
Ay ne iyi söyledin! Kesinlikle öyle! Güzellik bir kadının laneti. Çünkü sürekli o güzelliği devam ettirme çabasını da içinde barındırıyor. Oysa neyin garantisi var ki? Buradan çıkıp eve gidebileceğimizi biliyor muyuz ki?
Neden çocuk istemedim?
20 yıl süren bir ilişkin oldu...
- 20’den bile fazla. Benim bütün ilişkilerim uzundu.
Bir çocuğun olsun ister miydin?
- Hayır, istemedim. Bir zamanlar, “Bu dünyaya çocuk getirilir mi?” geyiğine ben de girdim. Böyle laflar da etmişliğim vardır. Çocuğum olsa eğlenirdik, sıkı arkadaş olurduk, güzel de yetiştirirdim diye düşünüyorum. Fakat gerçekten istemedim. “Sanatıma engel olur” filan da değil, bunu da çok fena buluyorum. Ben tek çocuk olduğum için çocuk ruhlu büyüdüm. Ve kendimi büyütmeye, yetiştirmeye çalıştım. Belki ondan...
“Nasıl oldu da böyle bir adama çekildim!” diye düşündüğün olur mu?
- Olmaz mı? Oldu tabii. Hiç akılcı değilim o konularda. Annem bu yüzden beni çok eleştirir. Zaman zaman düşündüğümde hak vermiyor da değilim. Beni ne etkiliyor biliyor musun, bir adamın bir şeyi çok çok iyi yapabilmesi!
Çok iyi bir marangoz olsun mesela...
- Aynen öyle! Benim için esas olan hayranlık duymak! Yaptığı işi iyi yapanlara hayranlık duyuyorum. Âşık olabilmem için de hayranlık duyabilmem gerek. Bazen de hakikaten tuhaf bir elektrik oluyor. Bakıyorsun hiç sana göre değil ama elektriğe kapılmaktan da kendini alıkoyamıyorsun. Gerçi eskiden daha pat diye atlardım, şimdi daha mesafeliyim.
Yeni albüm: Sek’iz
Yeni albümün hayırlı olsun. Sek’iz’i Youtube’dan indirdim, dinledim, şahane. Nasıl hissediyorsun kendini?
- Yorgun ama mutlu. İki buçuk senedir üzerinde çalışıyoruz. Daha önce çalışmadığım sekiz sanatçı besteciyle işbirliği yaptım. “Eski şarkıları mı söyleyeceksin?” diye sordular. Hayır, hepsi yepyeni şarkılar! Fırsatı gelmişken hepsine teşekkür ederim: Kenan Doğulu, Göksel, Mabel Matiz, Mor ve Ötesi’nden Harun Tekin, Gökhan Türkmen, Yüksek Sadakat, Nada ve Eflatun. Bazılarıyla düet yaptık, bazıları da back vocal’de eşlik ettiler. Birbirinden bu kadar farklı müzik anlayışları olmasına rağmen, tuhaf bir bütünlük de oldu albümde. Çok da beğeniliyor, hoşuma gidiyor.
“Bu şarkı sözleri eski sevgililere!” diyenlere verecek cevabın ne?
- Valla, eski sevgililer üzerlerine alınabilirler ama onları ben yazmadım. Söyledim!
Sana hayran genç bir erkek kuşağı da var. Bu sana ne hissettiriyor?
- İyi hissettiriyor. Tamam, güzel ve hoş görünmek insanın ilk dikkatini çeken şey. Ama hani derler ya, “Güzelliğinle karşılanır, fikirlerinle uğurlanırsın!” diye... Ben de öyle düşünüyorum. Kendimle ilgili akılda kalanın da “Ne matrak, ne tatlı kadın!” olmasını isterim.
Genç sevgililerin oldu mu?
- Oldu tabii, niye olmasın? Benim arkadaşlarım da genç. Gençler bana iyi geliyor.
YARA BANDI İLİŞKİLER
“Çağımızın insanı çoklu yalnızlık yaşıyor” diyorsun. Ne demek istiyorsun?
- “Twitter’da bir sürü takipçim var!” diye seviniyor insanlar. Onları arkadaş zannediyor. Onların hiçbiri sana yâr değil ki! Sen, onu kapattığında yalnızsın. Çoklu yalnızlık bu işte! Üstelik o çok çok takipçiler, seni daha da yalnızlığa itiyor. Çünkü sanal olmayan arkadaşınla, iki çift laf etmek için buluşurdun. Artık öyle değil. Neredeyse aynı masada otururken bile mesajlaşır hale geldi insanlar. Sevgililer bile, buluştuklarında, birbirlerinin gözlerinin içine değil, telefonlarına bakıyorlar.
Neden uzun süreli ilişkilerde kendini ‘Amok koşucusu’ gibi hissediyorsun?
- Öyle işte. Bence uzun ilişkilerden çıktıktan sonra, durup bir dinlenmek ve ruhun bedenine dönmesini beklemek gerekiyor. En büyük hata da, uzun ilişkilerden çıkar çıkmaz yeni bir ilişki kurmaya çalışmakla yapılıyor. O yeni kişi, sadece ‘yara bandı’ oluyor.
İyi kalplilik artık eziklik olarak algılanıyor
Sen spor yazarı bir babayla resim öğretmeni bir annenin tek çocuğusun. Bu ailede öğrendiğin en temel şey neydi?
- Dürüstlük. Annem ve babam beni böyle yetiştirdiler. Onlar için iyi kalpli olmak önemliydi. Benim için de önemlidir ama günümüzde iyi kalplilik, artık eziklik olarak algılanıyor.
Bohem bir tip misin?
- Kendimi böyle bir sınıflandırmaya sokmuyorum. Ama evet, kafasına göre takılan bir kadınım. Huzur çok önemlidir benim için. Korunaklı yaşarım ve huzurlu bir tipim.
Annen hep yanında. Sana müthiş destek olmuş. Hâlâ öyle mi?
- Elbette! En büyük şansım. Herkes, en çok sevdiklerini kaybetmekten korkar ya, ben de. Allah başımdan hiç eksik etmesin. Eğer bugün maddi sıkıntım yoksa, evim, arabam her şeyim varsa, tamamen annem sayesinde. Annem, benim maliye bakanım olmasaydı bu durumda olamazdım.
Gelecek endişenin olmaması ne güzel!
- Evet, ben de şükrediyorum. Hiçbir zaman “Bir zengin koca bulayım da bana baksın!” hatlarında dolaşmadım. Gerçi her anne ister, çocuğu varlıklı biriyle evlensin filan. Bizde de, “Ne mühendisler ne doktorlar istedi!” konsepti geçerli oldu fakat ben hep daha bohem takılan tipleri seçtim.
Annen ne dedi buna?
- Bugüne kadar hayatıma giren hiçbir erkeğe çok bayılmadı! (Gülüyor) Yanar yanar ona yanarım! Anneme bir türlü adam beğendiremedik!
Seni sen yapan kabul ettiklerin mi? Reddettiklerin mi?
- Reddettiklerim tabii! Kabul ettiklerim de beni ben yaptı şüphesiz ama retler daha riskli ve daha zor. Birtakım paraları reddetmek mesela, birtakım projeleri reddetmek... Onların tamamını ya da makul olan bir kısmını kabul etsem daha çok param olurdu ama ben aynı kadın olmazdım.
Sen hem ‘seyredilen’ hem de ‘gözleyen’ kadın oldun...
- Ben işim gereği gözlem yapmak zorundayım. Seviyorum da gözlem yapmayı. Ama tabii ki sahne sanatçısı olunca seyirlik bir yanın da oluyor. İnsanlar sadece sanatına bakmıyor, formuna, bedenine de bakıyor. Ama ben, Allah’tan ki kafamın içini de doldurmam gerektiğinin bilincine çok erken yaşlarda vardım. O yüzden vurunca kafama, daha tok bir ses geliyor sanırım!
Fotoğraflar: Fethi KARADUMAN
Paylaş