Ergün Gündüz benim ona verdiğim yıllara karşılık beni meşhur etmeye karar verdi!
Hem kitabın kapağındaki hem de ayraçtaki beni o kadar güzel çizdi ki, sizlerle paylaşmadan duramadım. Fotoğraf Arjantin'de çekilmişti. En bayıldığım görüntüdür: Bir parkta oturan orta yaşın üzerindeki erkekler. Bu arada henüz görmediğiniz billboard fotoğrafını çekerken işini yapmaktan daha fazlasını gerçekleştiren (eziyet çeken, eziyet!) Mehmet Werner'e bugün değil yarın teşekkür edeceğim.
Oh my god!
Ach mein Gott!
Aman Tanrım!
Bugün astılar.
Beni değil.
Yani henüz.
Şimdilik billboard'u!
Hem de şehrin her yerine.
Yok yalan söyledim, 88 yerine.
Evet, benim bir kitabım ve billboard'um var artık.
Siyah-beyaz, kocaman (argo kullanmak istemiyorum, benim gibi cici bir kıza yakışmadığını söyleyen okurlar var ama son bir kez daha, olur mu, lütfen, ihtiyacım var şu anda, ‘dana’ gibi) bir şey.
Yere sersem salonuma, boydan boya kaplar, o kadar büyük.
*
Bir önceki cümlenin ikinci kelimesi, tam da şu anki halim. Oysa sevinmem gerekiyor değil mi?
Kendimden emin olmam ve etrafa cin cin bakmam. Kitabım çıktı, beni billboard yaptılar ya.
Ama ı-ıh durum öyle değil.
Özgüven yerlerde sürünüyor.
Passiflora'larla ayakta duruyorum.
Zeynep ‘‘Sadece bir kaşık al’’ dedi, ona da babası söylemiş, ‘‘Bu aralar ihtiyacı olur, bitkisel bir şurup, insanı gevşetir’’ demiş. Ama daha fazlası adamı uyuturmuş. Bir kaşık aldım sadece. İkinciyi de alsam mı? Heyecandan ölüyorum da. Sevgilim de yok yanımda, o da Londra'da. Evet, İstanbul şehrinde (sadece İstanbul olsa iyi, Ankara ve Adana'da da) billboard'larım var.
İyi de neden ben evden kafamı dışarı uzatamıyorum?
Korkudan ölüyorum?
Hatta telefonları bile açamıyorum?
Neden?
Görmemişin billboard'u olursa böyle olur da ondan!
Oysa ben 1 tane istemişim.
Ciddiyim.
Tek 1 adet.
Mümkünse de, terasa çıktığımda görebileceğim bir yerde asılı duracaktı. Bebek mevkiinde yani. Üzerinde de Ayşe Arman'ın kitabı çıktı, ‘‘Kimse okumazsa ben okurum’’ gibi bir şey yazacaktı. Kitabın adı bu çünkü. Durumu abartmaya gerek yok. Kimse abartmıyor zaten, abartan benim! Bir kısım yeni yazıya eklenmiş Gözlük yazılarının bir kitap haline getirilmesi hadisesi bu. Atla deve değil. Ama benim için atla deve! Hatta daha ziyade deve! Ruhumun oradan oraya savrulduğu 8 yıl var o kitabın içinde. ‘‘E billboard yapalım mı seni?’’ dediklerinde, ‘‘Hayır’’ mı diyecektim? Annem telefonda zorluyor beni, ‘‘Evet de’’ ‘‘Evet de’’ diyor. ‘‘Hatta mümkünse Adana'ya da yapılsın!’’ ‘‘Evet’’ dedim. Bilmem ki iyi mi ettim? Hayalimdeki o tek billboard'da biraz önce söylediğim o cümle yazacaktı. Bir de güzel sakin bir fotoğraf. Benim ben gibi göründüğüm halim. İkide bir terasa çıkıp, bakacaktım. Yerinde duruyor mu? Birileri bıyık yapmış mı? Gözümü oymuş mu? Yerinde asılı duruyorsa, rahatlayacaktım. Kendimden bile gizlediğim bir gururla ara ara uzaktan billboard'umu şefkatli gözlerle okşayacaktım. En fazla kedimin kulağına ‘‘Biliyor musun beni billboard yaptılar’’ diye fısıldayacaktım. O da bana ‘‘Ne var yani! Ben de kitabın kapağında kabartmayım!’’ diyecekti.
1 tane billboard'um olsaydı tabii. Çünkü o zaman ben daha az korkacaktım. Ne var ki, 1 taneyle bilmem kaç arasında fiyat olarak çok fark olmuyormuş. İşin raconu buymuş. Yapacaksan 1 tane yapmayacakmışsın.
O yüzden 88 tane oldu yani.
*
Peki şimdi ne hissediyorum?
Sanki sokağa çıkan herkes görecekmiş gibi geliyor.
- Aaaa bak Ayşe billboard olmuş! diyecekler.
İnceleyecekler, eleştirecekler.
Ben aklımı tutamam ki, daha da fena senaryolar yazıyorum. Şimdi bu billboard'ları yapıştıran arkadaşlar var ya, onlar isterse sizi vezir de edermiş, rezil de. Parçalardan oluşuyor ya o şey, aceleyle yapıştırılırsa ayvayı yermişsiniz, ağızınız yüzünüz kayık durabilirmiş.
Düşünmek bile istemiyorum.
İşte kadın olmak böyle bir şey arkadaşlar.
Yani benim gibi bir kadın olmak.
Eminim hiç böyle şeylere prim vermeyen kadınlar vardır.
Ama ben onlardan değilim.
Nasıl göründüğüm önemli benim için.
Kitaba ayrıca küfür yiyeceğimi biliyorum ama şu an nedense billboard'la daha çok ilgiliyim.
Ya memelerim yan yana gelmezse?
Ya parmaklarımın dolma gibi olduğu fark edilirse?
Eğri gülümsediğim anlaşılıyor mudur?
Bacaklarım kalın mı çıkmıştır acaba?
Nerede bu Passifffffflora?
*
Elimde bir liste var. Billboard'ların nerede asılı olduğu yazıyor.
Olsun Macro'ya alışverişe gitmem. Telefonla Santral'e sipariş veririm.
Peki beni tanıyanları nasıl eve bağlayacağım? Onların sokağa çıkmamasını nasıl sağlayacağım?
Nedense utanılacak bir iş yapmışım gibi geliyor, beni seven arkadaşlarımın benim yüzümden utanmasını istemiyorum. Zaten ben ne anlarım bu işlerden, bana bu fikri ilk söylediklerinde, ‘‘Ben karşıya hiç geçmiyorum. Karşıda billboard filan olmasın!’’ dedim.
‘‘Delirdiniz galiba’’ dediler.
Evet, delirdim.
Görmemişin kitabı oldu delirdi.
Görmemişin billboard'u oldu delirdi.
Bitti.
HAMİŞ: E madem çıktık bu yola. E madem siz de beni okuduğunuzu söylüyorsunuz bana, www.yenisayfa.com'dan kitabı sipariş edin de ele güne karşı mahçup etmeyin beni.
HAMİŞ 2: Yarın da saat 15.00-17.00 arası imza günü var Tüyap'ta. Konu komşu toplanıp Beylikdüzü Kitap Fuarı'na gelin, beni kurda kuşa yem etmeyin. Bak, gelmezseniz küserim.
Evine dön Fatoş annen yorgan döşek yatıyor
Bugün passiflora alan benim gibi bir arkadaş daha var: Selen. Perişan durumda. Kedisi Fatoş evden kaçmış. Cihangir'de (benim billboard'lar misali) ‘‘Kayıp Aranıyor’’ ilanı asmadığı yer kalmamış. Fatoş 4 gündür kayıplara karışmış.
Geçtiğimiz hafta evde temizlik varken, fırsatını buluyor, hava almaya çıkıyor, bir daha da izine rastlanmıyor. Pırıl pırıl gri tüylü, yeşil zeytin gözlü, 4 yaşındaki dişi Fatoş, tüm Cihangir ahalisine haber verilmiş olmasına rağmen bulunamıyor.
Allah rızası için Fatoş'un izine rastlayanlar, onu yolda hüzünlü, biçare yürürken görenler Selen'e başvursunlar: 0532 671.74.86
HAMİŞ: Düşündüm de, ya Fatoş üzgün değilse, sokakta erkek kedilerle gününü gün ediyorsa... Yine de Selen’e haber verin. O bir anne ve merakta kalmış vaziyette.