Paylaş
Sonra da, “Görüldüğü yerde izlenecek oyuncu” kategorisine alındı. Oyunculuğu gibi değişik bir adam o. Her söylenene, her doğru diye belletilmek istenene, “Kafam basmıyor!” diyebiliyor. Soruyor, sorguluyor. Bayıldım çünkü sahici. Miş gibi yapmıyor. Neyse o. Ve tek derdi var: Samimiyet. Gelin, birlikte biraz daha yakından tanıyalım bu genç, farklı, parlak ve ‘oyun’ aşığı oyuncuyu…
İnanılmaz inandırıcı, şaşırtıcı ve sürprizli bir oyuncusun. “Dann!” diye kalakalıyor insan seni izleyince...
- Ne güzel bunları duymak! İşimi büyük bir tutkuyla yapıyorum. Çünkü oyun oynamayı seviyorum. Artistlikle, oyun oynamayı birbirinden ayırıyorum. Benim derdim oyun oynamakla ilgili. Tıpkı çocuk gibi...
Nasıl ayrılıyor artistikle oyun oynamak?
- Oyun oynamak, samimi bir şey. İnsan çocukluktan itibaren oyun oynamayı sever ve oynar da. Oysa artistlik, öğrenilmiş bir şeyleri tekrar etmek. Samimi değil. Bense samimi olmaya çalışıyorum.
Ama sonuçta oynarken bir başkası oluyorsun. Samimiyet bunun neresinde?
- Yooo aslında çok da başkası olmuyorsun. O da senin başka bir ruh halin. İçinden onu çıkarıyorsun.
İçindeki seri katili mesela…
- Ya da aşığı! Ama içindeki aşığın, her filmde birbirine benzememesi gerekiyor. O biraz da karşındakiyle ilgili. Gerçek hayatta da öyle değil mi? Biz de her aşkta farklı insanlar oluyoruz. Ama aşk bir tane…
Peki en başa dönelim. Hikâyen nasıl başlıyor?
- Memur bir babayla, ev hanımı bir annenin çocuğuyum. Üç kardeşiz. Ablam, konservatuvara girdiğinde 7 yaşındayım, ikiz kardeşim Kaya da. Ablamın dört yıllık eğitimi boyunca, her sabah onun okuluna gittik. Ve Kaya’yla oyun oynama işine tutkuyla bağlandık. Üç kardeş oynaya oynaya oyuncu olduk! Kaya da şu an ‘Uçurum’ dizisinde oynuyor.
En fazla öne çıkan sen mi oldun?
- Yoo, üçümüz de farklı alanlarda öne çıktık. Esra, oyuncu eğitmeni olarak daha ön planda. Kaya da eğitimi seviyor. Ben, birine bir şey öğretmeyi sevmem. Zaten oyunculukta, klasik eğitime de pek inanmıyorum.
Konservatuvar eğitimi için ne diyorsun?
- Bence oyunculuğu bozuyor. Evet, Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunuyum ama konservatuvar eğitimine muhalifim. Orada öğrendiklerimin bir kısmını unutmak için çok çaba sarf ettim! Ama usta-çırak ilişkilerini ayırarak konuşuyorum. Çünkü Müşfik Kenter, Murat Karasu gibi ustalardan öğrendiklerim çok şey kattı bana.
Hayatının dönüm noktası Ezel miydi?
- Evet. Okuduğum en iyi senaryo ‘Ezel’inkiydi. Hayatımda eğitimimle ve oyunculuğumla ilgili üç kişi var, ailem dışında: Murat Karasu, Müşfik Kenter ve Kerem Deren.
Müşfik Kenter’den ne öğrendin?
- İnsan olmayı. Onunla aramızdaki bir usta-çırak ilişkisiydi. Konservatuvarda o klasik ve eski eğitimin dışında eğitim veren tek kişi oydu. Müşfik Hoca’nın hayatı, yaşadıkları en büyük dersti.
Bundan sonraki hedef...
- Söylüyorum, bu yolda devam etmek. Hayatımın sonuna kadar oyun oynamak. Bir de çocuğum olsun isterim. Çocuklara bayılıyorum. Resmen çocuğum olsun diye yaşıyorum. Çocuklar çok gerçek. Oynadıklarını bile gerçek sanıyorlar. “Doktorum”, “Hemşireyim”, “Kızılderiliyim” diyor ve oluyor.
İKİZ OLMAYI KİM ANLATABİLMİŞ Kİ?
İkizin senin için tam olarak ne ifade ediyor?
- İkiz olmayan birinin anlayabileceğini de düşünemem. Bir uzvum gibi. Kolum gibi, burnum gibi, ayağım gibi. Parçan. Süreç içinde ayrışmanız gerekiyor ama. Özellikle 16-17 yaşlarında ayrılmaya başlıyorsunuz. Başka arkadaşlarınız oluyor, o sorunlu bir dönem.
Bütün kardeşlerin aynı işi yapıyor olması tuhaf değil mi?
- Yooo. Babama, “Oyuncu olmak istiyorum” dediğimde “Ablana bak, ben ne diyeyim!” demişti. Ablam, konservatuvar mezunu bir oyuncu olmasına rağmen, ansiklopedi satıp harçlığını çıkarmaya çalışıyordu. Annem de, babam da köstek olmadı. Ama “Zor bir yol seçiyorsun yine de karar senin” dediler.
Yalnız mı yaşıyorsun?
- Evet ama kardeşimle eşi alt katımda oturuyor. Yakın arkadaşlarım da aynı binada. Bir apartman düşün, beş daire bizden! Böyle bir komün hayatımız var. Ablam da yan apartmanımda oturuyor.
KENDİ ÇEKMECELERİNİ AÇMAK İNSANI DAHA DA BÜYÜTÜYOR
Rolüne nasıl hazırlanıyorsun, nasıl çalışıyorsun?
- Benim için çalışmak ayna karşısında çalışmak değil. Ben yürürken de çalışıyorum. Üç buçuk senedir terapiye gidiyorum. Gitme sebebim, kendimi daha iyi tanımak.
Peki çekmeceleri açmaktan korkmuyor musun?
- Korkuyordum başlarda. Şimdi onu da oyuna katıyorum. İnsanın kendi çekmecelerini açması, kendi hakkında daha çok şey öğrenmesi
onu büyütüyor.
Prodüksiyon: Eda Şentürk
Fotoğraf: Cem TALU
Moda Editörü: Cristina Cosentino
Makyaj: Barış Yılmaz
Moda Editörü Asistanı: Burcu Erim
Paylaş