Paylaş
40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
Kadınların neredeyse değerinin olmadığı, kadına uygulanan şiddettin ve zulmün her geçen gün arttığı bir ülkede, bir mahkemenin böyle bir karar almış olmasına hayret ettim.
Ama bir kadın olarak acayip heyecanlandım.
Nurettin Kurt imzalı o haberden söz ediyorum.
Bizim gazetede yayınlandı.
Okuyalım:
“Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir kadın, evli işadamı sevgilisine, şiddet gördüğü gerekçesiyle dava açtı. Mağdur kadın hem koruma altına alındı, hem de aylık 1500 lira nafaka kazandı. Evli olmayan kadının lehine verilen karar, 8 Mart’ta çıkan Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na dayandırılarak alındı...”
Bu ne biliyor musunuz?
Bir devrim!
Kadınlar için müthiş bir adım.
Çığır açan bir değişim.
Çünkü nafakayı talep eden ‘sevgili’.
Yani erkeğin, ‘resmi nikahlı eşi’ değil.
Bugüne kadar görmediğimiz, duymadığımız bir şey.
Bilinen ilk örnek.
Ama işte bu davada mahkeme, ‘sevgili’nin ekonomik şiddete maruz kaldığına ikna oluyor, koruma altına alıyor, hem de 1500 lira nafaka bağlıyor.
Bu karar da yeni kanuna dayandırılarak alınıyor.
Haberde kadının kimliği açıklanmamıştı.
Sadece avukatın ismi belliydi: Eray Karınca.
MÜTHİŞ HUKUKÇU
“Yine o müthiş adam!” dedim kendi kendime.
Kadın örgütleri nezdinde büyük itibarı var Eray Karınca’nın.
Mutlaka tanınması gereken bir şahsiyet.
Eski bir hakim.
Çok şaşırtıcı ve cesur kararlar almış bir hakim.
Tamam bu ülkede yasalar var ama uygulama da önemli. Yıllarca kadınlar lehine karar vermiş bir hukukçudan söz ediyoruz. Aynı zamanda Örsan Öymen ve Yunus Nadi ödüllerini kazanmış bir edebiyatçı.
‘Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Ulusal ve Uluslararası Yasal Düzenlemeler’, ‘Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete İlişkin Hukuksal Durum ve Uygulama Örnekleri’ , ‘Sorularla Kadına Yönelik Şiddet’, ‘Kız Doğursun Analar’ gibi kadın haklarıyla ilgili kitapların yanı sıra birçok çocuk kitabı da yazmış.
Çeşme’ye gidiyorum ve onunla Türkiye’deki kadın sorununu, aile içi şiddet meselesini ve yeni yasayı konuşuyorum.
Önümüzdeki günlerde sizinle de paylaşacağım.
Aynı zamanda da ‘sevgiliye nafaka’ davasını...
Onun sayesinde oluyor.
Neriman’ın hikâyesinden de çok etkilendiğim için ertesi gün Ankara’ya uçuyorum.
Neriman’la Sıhhiye’deki adliyenin önünde buluşuyoruz.
İlk şoku, karşı karşıya gelince yaşıyorum. Çünkü örtülü. İnsan, ‘sevgili’ deyince, başka türlü birini hayal ediyor. Oysa karşımda duran kişi hiç de öyle imaj veren biri değil. İki ay sonra doğuracak hamile bir kadın. Sevgilisi tarafından ortada bırakılmış. Başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş. Yaşadıkları tek kelimeyle korkunç. Hepsini anlatıyor. Ama önce bana bir sürü ses kaydı dinletiyor. Sevgilisiyle konuşmalarını kaydetmiş.
Mahkemeye delil olarak sunulmuş.
Birazdan sizin de okuyacağınız öyküdeki erkek tarafla henüz görüşmedim.
Onunla da görüşmek isterim, bu sütunlar ona da açık...
Şimdi sizi ibret verici bir hikâyeyle baş başa bırakıyorum
HAMİŞ: Neriman’ın güvenliği açısından fotoğraflar yüzü gösterilmeden çekildi...
- Hikâyenizi anlatır mısınız?
- Bir ilişkim vardı, altı yıl sürdü. “Eşim” dediğim insan varlıklıydı. Ankaralı, bilinen, tanınan bir işadamı. 150 kişi çalışıyor şirketinde. Dini nikah kıydık. Evliydi çünkü. Üç kere onun isteğiyle hamile kaldım ama hep sonradan fikir değiştirdi, kürtaj oldum. Bu dördüncü hamileliğimdeyse, beni tamamen ortada bıraktı, kürtaj parası vermedi. Çocuğun testlerini bile yaptıramadım. Büyük ihtimalle bebeğim Down Sendromlu çünkü doktorlar “Yüzde 80” diyorlar. Artık zamanı geçti, test de yaptıramıyorum. İki ay sonra dünyaya gelecek...
- Korkunç bir hikâye! Peki bebeğin babasıyla nerede, nasıl tanıştınız?
- Fabrikasına iş başvurusunda bulundum. 15 gün sonra, “Görüşebilir miyiz?” diye aradı; benden etkilenmiş. Derken aramaya başladı. Bir buçuk ay sonra da benimle evlenmek istediğini söyledi. Eşiyle sorunları varmış, karı koca hayatları yokmuş...
- İnandınız mı?
- Evet çünkü ikna edici konuşuyordu. Üstelik ciddi adımlar atıyordu. Ablamlarla tanıştı. Sonra birlikte Erzincan’a, annemle babamın yanına gittik, “Allah’ın emriyle kızınızı istiyorum” dedi. Evli olması nedeniyle vermediler beni. Ankara’ya dönünce hemen boşanma davası açtı. Siz inanmaz mısınız?
- Sonra?
- Aramızda imam nikahı kıyarız, annemlere söylemeyiz diye anlaştık. O boşandıktan sonra da evlenecektik. Ama bir süre sonra boşanma davasını geri çekmiş, benim haberim yok tabii.
- Siz evli bir adamla birlikte olurken hiç tereddüt yaşamadınız mı?
- Yaşamaz olur muyum? Fakat sürekli, “Bak Neriman, maddi imkanlarım var, fabrikam var, dilediğim kadınla birlikte olurum. ‘Niye ben?’ diye düşünmüyor musun? Başka birini de rahatlıkla bulabilirim. Ama ben, seni seviyorum” diyordu. Ben de sahipsizdim, inandım, belki de inanmak istedim.
- Bu arada sizin de iki çocuğunuz var...
- Evet, eski eşim menenjit ve benden çok büyük. İki evladımız oldu. Velayetleri bende ama ihtiyaçlarını babaları karşılıyor. Ben de kendime yeni bir hayat kurmak istedim.
- Herkesin bildiği bir ilişki miydi?
- Tabii, tabii. Çocuklarım da biliyordu. Annem ve babam hariç herkes. O da, tüm dünyaya ilan etmekte bir sakınca görmüyordu, beni herkese eşi olarak tanıtıyordu. Kendi işyerine yakın bir ev tuttu, eşyalar aldı. O arada imam nikahı kıydık. Dört gün bende, üç gün eşinde kalıyordu. Fakat aklına estikçe benden ayrılmak istediğini söylüyordu. Nasıl olsa onun avucuna bakıyorum, ekonomik özgürlüğüm yok. O zaman evi dağıtıyorduk. Sonra tekrar dönüyordu. Altı yıl içinde altı ayrı ev tuttuk.
- Neden?
- Onun için ev açmak mesele değil ki! Canı istiyor ev tutuyor, sıkılıyor çekip gidiyor. Sonra tekrar geliyor, “Senden vazgeçemiyorum”... Hadi başka ev.
ÜÇ AYLIK ÇOCUĞU PARAYLA ALDIRTTI
- Tahammül etmek zorunda mıydınız?
- Her şeyden önce ben o adamı sevdim. Başımda dursun, bana sahip çıksın istedim. Çalışmama izin vermedi. “Yakışık almaz, ben sana bakarım” dedi. O sırada hamile kaldım. Kendisi istedi, “Aramızda bir bağ olsun” dedi. Hamileliğimin üçüncü ayına kadar gayet iyiydi, sonra birden fikrini değiştirdi. Sanırım mirasına ortak olmasını istemedi. “Yarın çocuğu aldıracağız” dedi. “Ama artık üç aylık oldu, günah” dedim. Israr etti. Sabah, şoförle birlikte beni zorla arabaya bindirdi, birkaç yer dolaştık. “Büyümüş” dediler almadılar. Sonra Demetevler’de bir yer buldu, oradaki doktor da “Ben alamam” dedi. “Siz almıyorsanız da alacak bir arkadaşınız vardır” dedi. Her şeyi parayla yaptırabileceğine inanan biri, yaptırıyor da. Kolumdan iğne yaptılar, uyandığımda çocuk alınmıştı.
- Peki o zaman niye ayrılmadınız?
- Çünkü tekrar geldi, “Pişmanım” dedi. Kendime de kızıyorum. Yeniden birleştik.
- Karısı?
- O da biliyordu. Ama sesini çıkartmıyordu maddiyattan dolayı. Birlikte olmamızsa karşı değildi, çocuğa karşıydı.
- Peki daha önce de böyle benzer vukuatı var mıymış?
- Var. Sedef Hanım diye biriyle birlikte olmuş. 10 sene sürmüş. Sonra sekreteri Figen Hanım’la bir ilişki yaşamış. Karısının bana anlattığı kadarıyla ben ne ilkmişim ne de son olacakmışım.
- Nereden buluyor bu kadınları?
- Her yerden, hatta internetten. Facebook sayfasına şöyle bir şey yazdığını gördüm: “Selamün aleyküm, maddi manevi sizin yanınızda olmak istiyorum. Tek amacım, ‘Allah razı olsun’ dedirtebilmek. Eğer kabul edersiniz, size destek olmak istiyorum.”
- Siz taa en başta, “Mutlaka bir bedel öderim” diye düşündünüz mü?
- Düşündüm. Ama bu kadar ağırını tahmin edemedim.
- Sevgilisi, karısı, metresi... Siz, tam olarak onun nesiydiniz?
- Şimdiki duruma bakarsanız, metresi bile değilmişim! İşi bitti, sıkıldı, attı bir mendil gibi. Hadi beni düşünmüyorsun, karnımdaki çocuğu düşün. Ama bence o da beni sevdi, bu altı yıl içinde her yere birlikte gittik. Belediye başkanlarının düğünlerine, özel yemeklere, iş gezilerine, fuarlara. Herkese beni ‘eşim’ diye tanıttığı için, kendimi eşi gibi hissettim.
- Bir beklentiniz var mıydı?
- Maddi beklentim yoktu. Zaten para-mara vermiyordu, sadece gündelik ihtiyaçları karşılıyordu. Bir de elektrik, su. Onsuz doktora bile gidecek durumum yoktu.
- Daha önce hiç çalıştınız mı?
- En son bir otelde personel şefliği yaptım. “Bırak” deyince bıraktım. “Sigortan devam eder merak etme” dedi, primini hiç yatırmadığını aylar sonra öğrendim.
- İkinci çocuğu nasıl aldırdınız peki?
- Barıştığımız zamanların birinde, spiral kullanıyordum. Ama her birlikte olduğumuzda kanamam oluyordu. Meğer spiralim kaymış, ikinci kez hamile kalmışım. Bir buçuk aylıkken aldırdık. Üçüncüsünde, “Ben korunacağım” dedi, beceremedi. Yine hamile kaldım. “N’apacağız?” diye aradığımda, karısıyla tatildeydi. Telefonda, “Çocuk düşürmek için haplar var onlardan al ve yüksek yerlerdan atla ki düşsün” dedi. Evdeki kanepelerden atlaya atlaya düşürdüm.
İNTİHARA KALKIŞTIM BANA TECAVÜZ ETTİ
- Anlattıklarınız akıl alır gibi değil!
- Daha da feci şeyler yaşadım. Yine bir gün kafasına esti, “Senden ayrılacağım” dedi. “Ben senin oyuncağın mıyım? Bu kaçıncı ev, beni böyle bırakıp gidemezsin!” dedim. İlgilenmedi bile, elinde kumandası, televizyon izlemeye devam etti. Gittim, evde ne kadar ilaç varsa içtim. Sonra da karşısındaki kanepeye yattım. “Sen ilaç mi içtin? Yürü hastaneye” dedi. “Hayır, gitmiyorum” dedim. Bir süre sonra “İyi misin?” diye dürttü beni, üstünü çıkarmaya başladı, ben baygınken orada bana tecavüz etti. Bana dokunduğunu hatırlıyorum, gerisini hatırlamıyorum. Oğlum, telefonlarına cevap vermeyince, çilingirle kapıyı kırdırıyor içeri giriyor. En affedemediğim şey de, oğlumun beni çıplak görmesi. Battaniyeye sarıp hastaneye götürüyor. Midem yıkandı, iki gün hastanede kaldım.
- Sonra bir daha mı döndünüz siz bu adama!
- Bir hafta sonra yine aradı. “Affedilir tarafı yok yaptıklarımın, ama n’olur bir kere daha görüşelim. Şu oteldeyim, lütfen gel” dedi. Gittim. Yine sırnaştı. “Ter kokuyorsun, git bir duş al” dedim. O, duşa girdiğinde ben cipinin anahtarını, telefonunu, cüzdanını, giysilerini, çamaşırlarına kadar her şeyini aldım, onu o halde bırakım çıktım. Arabayı Etlik’te karakola bıraktım. Elbiselerini, çamaşırlarını da götürüp karısına teslim ettim...
- Tepkisi ne oldu?
- “Mikrop” dedi, “Pislik” dedi, aklınıza gelen her şeyi söyledi. Ben cevap vermedim, sadece “Şu anda otelde çıplak, beni bekliyor, benim yerine sen git, eşyaları da burada” dedim.
- Duştaki kıyameti kopartmadı mı?
- İnanmayacaksınız ama ertesi günü yine kapıdaydı. “Bak” dedi “Sen bana bu kadar şey yaptın ama ben gene de senden vazgeçemiyorum!”
ŞOFÖRÜ TUTTU O DÖVDÜ
- Peki hiç fiziksel şiddet yaşadınız mı?
- Bir keresinde yine kavga ettik, bu sefer ben ayrılmak istedim, delirdi. “Başkasını mı buldun?” dedi. Gidemezsin, giderim... Biraz da zayıf, bana gücü yetmiyor. Tutmaya kalktı tutamadı. Üzerimi giydim çıkıyorum. Şoförünü aradı, aynı sitede oturuyordu, geldi. Otobüse binemeden beni tuttular, sürükleyerek arabaya soktular. Boş bir arsada şoförü beni saçlarımdan tutarken, bu dövdü. Gücü anca ona yetti, sonra da eve götürüp bıraktılar beni.
- Bu anlattıklarınız çok ürkütücü!
- Evet ama görünüşte çok yardımsever. Dul kadınlara yardım eder mesela. Güzel olurlarsa daha da çok eder. Fabrikanın etrafındaki arsalara ücretsiz buğday ektirir. Burslu çocuk okutur. Beş vakit namazını asla aksatmaz. Ama karnımdaki çocuğunun akibetiyle ilgilenmiyor, “Ben sana aldır dedim, aldırmadın, ne halin varsa gör!” diyor, diyebiliyor.
BEBEĞE NASIL BAKACAĞIMI İNANIN BİLMİYORUM
- Dördüncü gebeliğiniz tamamlanmak üzere...
- Evet. İki ay sonra doğacak.
- Siz bu çocuğu, hayatınızı garantiye almak için yapmadığınızdan emin misiniz?
- Öyle olsa ikinciyi aldırmazdım, üçüncüde de hoplayıp zıplamazdım. Başında, ben bu çocuğu da aldırmak istedim. Ama neyle aldıracağım? “Para gönder” dedim, “Gönderirim” dedi ama kayıplara karıştı. Hiçbir tedavisini üstlenmedi, bebeğin testlerini bile yaptıramadım ki bu miktarların onun için lafı bile olmaz. O, “Nasıl olsa bir yolunu bulur, halleder, aldırır” diye düşündü. Sekreterine söylettiği mesajlar var: “Neriman Abla, lütfen artık arama, artık bu konuya ilgilenmiyormuş...”
- Bu çocuğu dünyaya getirmek ‘intikam’ mı?
- Hayır. Mecbur kaldım. Söylüyorum, ne aradı, ne sordu, ne para gönderdi. Sonra da iş işten geçti.
- Hangi testleri yaptırabildiniz?
- İkili tarama testini. Zaten Down Sendromlu olma ihtimali orada çıktı. “Yüzde 80” dediler. Sınır 240, benimki 217. Kesin sonuç için, üçlü tarama testi ve amniyosentez yapılması lazımdı, param olmadığı için yaptıramadım.
- Dün peki hastanede ne dediler?
- Şeker çıktı. Hamilelikte yükselen şeker mi, yoksa kalıcı şeker mi, öğrenebilmek için bir teste daha yapılması lazım. Yine yaptıramadım.
- Çocuğun kendisinin olmadığını iddia edebilir mi?
- Onu bile yapacak zihniyette ama nasıl olsa kanıtlarım.
- Neden dava açtınız?
- Çünkü başka çarem yoktu. Ortada bir haksızlık var, hukuktan medet umdum. Kürtaj ve tedavi masraflarını ödemediği için nafaka davası açtım. Mart ayında çıkan bir yasaya göre, bu yaşadıklarım ‘maddi şiddet’e giriyormuş. Resmi nikahımız olmasa da ona dava açmak hakkım varmış. Nitekim davayı kazandım, nafaka bağlandı. Aylık 1500 lira. Çocuk doğduktan sonra yeniden duruma bakılacak. Üç gün telefon geldi. “Bunlar onun umrunda mı sanıyorsun, Antalya’da tatilde şu anda. Üstelik yeni bir sevgilisi var” dedi. Ben onun umrunda olması için yapmıyorum, çaresizlikten yapıyorum.
- Gerçekten bebeğiniz doğduğunda götürüp ona verecek misiniz?
- “Doğurup kapına bırakacağım, sonra da çatıdan atlayacağım” diyordum. Yapamam. Ama bu bebeğe nasıl bakacağımı da inanın bilmiyorum...
Evde bir eş hazır, dışarıda bir eş daha.Artık yok öyle şey!Erkekler bedelini ödeyecek
- Bu davadan nasıl haberdar oldunuz?
- Bir avukat arkadaşım vasıtasıyla. Bana yönlendirmiş. Neriman Hanım geldi, başından geçenleri anlattı. Diksiyonu son derece düzgün, kendini iyi ifade eden, eğitimli bir kadın.
- Hukuki yanına baktığımızda, ona uygulanan ne tür bir şiddet?
- Her türlü şiddet var ama biz davayı ‘ekonomik şiddet’ten açtık. Altı yıl birlikte olduğu adam, ekonomik olarak onu sürekli kontrolü altında tutmuş. Birlikte olduğu sürece, ekonomik gereksinimi karşılamış, ayrılınca da ortada bırakmış.
- Siz o kişiyi tanıyor musunuz?
- Hayır. Ama yaptığı işi biliyorum. Gıda sanayiinde. 2008’de cirosu, kendi beyanına göre 5 milyon dolar. Ankara dışında da fabrikası var, çevrede gayrimenkulleri de.
- Peki Neriman Hanım’ın anlattıklarının doğru olup olmadığını nereden biliyorsunuz?
- Ses kayıtları var, bana dinletti. Adamı konuşturmuş, “Diğer bebekleri aldırttın, bunu niye aldırtmadın. Niye beni yüzüstü bıraktın” türünden uzun uzun konuşmalar var. Neyin ne olduğunu, adamın kendi sesinden duyuyorsunuz zaten.
- Sonunda Neriman Hanım’dan sıkılmış, bu mu mesele?
- Evet, şu anda bir başka kadınla aynı şekilde birliktelik yaşıyor.
- Kadın çocuğu, adam kendisiyle evlenmek zorunda kalsın diye kullanıyor olmasın?
- Hayır, o zaman daha önceki üç çocuğu da aldırmazdı. Bir de Down Sendrom gibi bir durum söz konusu. Neriman Hanım, “Benim hayatım bitik, onun da bitsin” gibi bir ruh hali içinde, “Doğurup kapısına bırakacağım!” diyor. Çaresiz bir durumda. Ama adamı, otel odasında çıplak bırakıp gidecek kadar da yaman.
- Bu davanın diğer kadınlar açısından ne önemi var?
- Çok önemli. Çünkü ekonomik şiddet kavramı yeni yasayla bu davayla uygulamaya geçiyor. Aslında ekonomik şiddeti hakimliğim döneminde verdiğim bir kararla Yargıtay Genel Kurulu’ndan resmi nikahlılar için de geçirmiştim. Yeni yasaya girmesi için de çaba gösterenlerden biriyim. Girdi. Ama kimsenin faydalandığı yok, ben insanlar bilsin ve uygulasın istiyorum. Neriman Hanım’ın ilk aşamada paraya ihtiyacı var. Eski kanunda, nafaka, evli olanlar içindi. Yeni kanunda evlilik aranmıyor, resmi nikah da aranmıyor. Aranmıyorsa, bu sıçramayı yaptırmak lazım.
FİZİKSEL ŞİDDET UYGULAMA İHTİMALİ VARDI
- Yani bir adamla aynı çatı altında uzun süre birlikte yaşarsan, geçimini sağlarsa ve sonra yüzüstü bırakırsa artık nafaka talep edilebiliyor. Doğru mu anlıyorum?
- Evet, bunu kanıtlayabiliyorsanız nafaka alabiliyorsunuz. Ama nereden talep edeceğiniz çok önemli. Yeni yasa, ekonomik şiddeti, fiziksel şiddeti ve sosyal şiddeti kapsamına almış. Ama belli bir süre için geçerli. Tedbir kararlarında da süre altı ay. Biz de bunu yaptık. Fiziksel şiddet uygulama ihtimali vardı. Hem koruma kararı istedik hem de ekonomik olarak çaresizliğini kanıtladık. Geçiminin bugüne kadar, söz konusu kişi tarafından sağlandığını kanıtladık. Bir yığın belge getirdi Neriman Hanım, onları mahkemeye sunduk ve nafaka talep ettik. İlk mahkeme, koruma kararını bir ay süreyle kabul etti fakat nafaka talebimizi reddetti. Yeniden talepte bulunduk. Sonraki mahkeme kabul etti.
- Nafakanın süresi ne kadar?
- İlk karar, bir ay süreli olduğu için bir ay, ama ben onun uzatılması için müracaat edeceğim. Büyük ihtimalle uzatılacak. Altı aya kadar uzar. Zaten doğumdan itibaren, Medeni Kanun kapsamında, çocuğunun babasından taleplerde bulunabileceğiz. Medeni kanunda, soybağının kurulmasına ilişkin düzenlemeler var. Adama diyeceğiz ki, “Gel bu çocuğu tanı ve nafaka ver. Doğum ve doğum sonrası masraflarını öde.” Ama henüz zamanı gelmedi.
- Sevgiliye nafaka davası ne kadar büyük bir değişim ve nelere yol açabilir?
- Kadın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkisinin temelinde, ekonomik eşitsizlik yatıyor. Bu karar da, söz konusu eşitsizliği gidermekte önemli bir unsur.
- Erkekler bu güne kadar “Resmi nikah yapmazsam sorun yok. Dilediğim gibi yaşarım, sonra da vınlarım” diye düşünüyordu...
- Evet ama artık herkes yaptıklarının hesabını ödeyecek! Yok öyle elini kolunu sallayarak yürüyüp gitmek...
- Erkekler kızmayacak mı size?
- Kızmaz olur mu? Bunun gibi erkekler mutlaka kızacaklar. Ama yapabilecekleri bir şey yok. Sen, evde bir eş hazır bulundur, başka bir eşe ev aç, canının istediği kadar yaşa, sonra onu bırak, başka birine git, olamayacak. Kadınlar haklarını arayacak.
- Sizin gibi düşünmeyen hakimler olabilir mi?
- Tabii ki olabilir. Nitekim başımıza da geldi. İlki reddetti, ikincisi kabul etti.
- Evli olmadıkları halde, nafakaya ‘evet’ demesinde Neriman Hanım’ın örtülü olmasının etkisi olabilir mi?
- Hayır, iki hakim de onu görmedi...
Paylaş