Paylaş
Yeni yıla saçma sapan bir ruh haliyle giriyorum.
Sizi mutlu edeceğim diye yalan söyleyecek halim de yok.
Ruh halim “karmakarışık”.
Bir yılı devirdik, benim için çok da fena olmayan bir yıldı. Acı bir şekilde kaybettiğimiz insanlar dışında iyi bir yıldı. Ben birey olarak da, anne olarak da, gazeteci olarak da, insan olarak da sorumluluklarımı yerine getirdiğimi düşünüyorum, memnunum kendimden, hayatımdan, evliliğimden, çocuğumdan ama içinde bulunduğumuz şu ana bir bak...
KAZANAN OLMAYACAK
Endişeliyim, karamsarım, umutsuzum...
Beklemedeyim...
Daha da fenası, “izleyiciyim”...
Bir tenis maçı oynanıyor, kafa bir o sahaya, bir bu sahaya gidip geliyor...
“Kazananın olmayacağı bir maç” izliyorum.
Olan bitene dahlim olma ihtimali yok.
Öylece bekliyorum.
“Bir şeyler düzelsin” diye bekliyorum.
AŞAĞI ÇEKİYOR
Niye ya?
Niye ben kendimi “1000 ton” hissediyorum?
Sanki “kum torbaları” var ayağımda.
Bir şeyler beni aşağıya çekiyor.
Yük var omuzlarımda.
Taşımak istemediğim bir yük.
Atamıyorum, satamıyorum, kurtulamıyorum.
Bu ülkede, hep durumu idare etmeye çalışıyoruz.
Minik manevralarla, iyiymişiz havası basmaya uğraşıyoruz.
“Küçük hazlar, küçük mutluluklar” peşinde koşuyoruz bizi mutlu etsin diye.
İKTİDAR SAVAŞI
Ama ne yazık ki, bitmez tükenmez “iktidar savaşları” yüzünden bir türlü kendimizi iyi hissedemiyoruz.
Hep bir korku, hep bir endişe, “Şimdi ne olacak?” diye...
“Dananın kuyruğu ne zaman, nerede kopacak?” diye...
Eminim tek değilimdir, benim gibi hissedenler de vardır...
“Rutinler”ine sarılanlar, onlardan medet umanlar...
Olan bitenden baygınlık getirecek kadar yılanlar...
PAYLAŞAMADILAR
Bize de yazık ya!
Ben bu kadar siyaset istemiyorum hayatımda.
Sıkıldım takip etmeye çalışmaktan, o ne dedi, bu ne söyledi o lafın ucu nereye gitti, bu meseleden ne çıkacak, kimin gerçek niyeti ne diye düşünmekten...
Paylaşamadılar gitti.
Oysa ben, normal bir insan olarak işimi yapıp, hayatımı sürdürebilmek istiyorum.
Televizyonu her açtığımda bağıran, köpüren, tehdit eden bir başbakan görmek istemiyorum.
Anlıyorum, herkes kendi kalesini, güç alanını ve kendi iktidarını korumaya çalışıyor.
Ama o kadar sıkıcı ki her şey...
Havada uçuşan bu kadar laf, sonunda dinleyenleri boğuyor.
Neyin ne olduğu, ne olacağı da belli değil.
Her yeni gün, yeni bir “gerginliğe” gebe...
Ama biz de varız bu ülkede.
Ruh halimize, psikolojimize yazık!
GERİLİMDEN ÖLECEĞİZ
Oysa geçen hafta yurtdışındaydım.
Ve hafiftim.
Dünyanın başka yerlerinde insanlar bizim gibi yaşamıyorlar, biz bitmez tükenmez bir cereyan hattında yaşıyoruz.
Yüksek gerilimden öleceğiz!
ÖZGÜR BİR ÜLKE
Anladınız siz beni...
Ekonominin ne olacağını düşünmeyeceğim, kendi yağımda kavrulabileceğim, huzurlu, siyasetin ana motif olmadığı bir ülkede, normal, küçük, kendi halinde bir insan gibi yaşamak istiyorum.
Çok şey de istemiyorum, dürüst, huzurlu, özgür bir ülke istiyorum...
2014 Hepimize iyi gel!
BUGÜN o gün.
Uzun uzun düşündük, “Bu yıl nasıl kutlayalım?” diye.
Evde olmaya karar verdik.
Evi süsledik çocuksu bir coşkuyla...
Tahtakale’den rengârenk fenerlerle...
Her yere, “Seni seviyoruz 2014, güzel gel, hepimize iyi gel!” yazdık...
Babaanneli, anneanneli, enişteli, teyzeli, kuzenli bir büyük aile kutlamasına hazırlanıyoruz.
Şömine yanacak, topluca tren gibi uzun bir masada yemek yenecek, hem Alman yemekleri, hem Türk...
Hindi kesmiyor kimseyi, annem Almanya’dan sosisler yüklendi geldi...
Bir de aktivite masamız var.
Tombala, Tabu, Mikado, Jenga...
Babaçi, el falı bakacak, her seferinde yaratıcı şeyler anlatabiliyor, insanın içini açıyor.
Patlamış mısır, kestane olayına girilecek.
Çekiliş yapacağız, kim kime çıkarsa hediyesini verecek...
Herkes bir zarfın içine, bu yıldan dilediğini yazacak, evdeki çelik sandığı bir yıl sonra açılıp okunmak ve gerçekleşmediğini görmek üzere kaldırılacak.
Final de, mercimek çorbası ve sucuk ekmekle yapılacak.
Ertesi günün kahvaltısı heyecanla beklenecek...
Pastırmalı yumurta garanti!
Sevdiklerimize sığınarak ve sarılarak, içimizdeki sıkıntılardan kurtulmaya çalışacağız...
Hepinize mutlu ve tasasız bir yıl dilerim!
Akla ziyan sorular
Ortalıkta o kadar çok soru var ki... Cevabı verilebilir mi, verilemez mi bilmiyorum. Ben kendi kendime sorup duruyorum. Hadi bakalım, “akla ziyan soruları”mı sizinle de paylaşıyorum...
-Sizce bu Cemaat-AKP savaşında, “haklı” var mı?
-Hakan Fidan yargılanmaya kalkışılmasaydı, Başbakan’ın odasına böcek konulmasaydı, karşılık olarak da dershaneler kapatılmasıydı... Sizce bu savaşa yine tanık olacak mıydık? Bu kadar büyük çaplı bir yolsuzluktan haberimiz olacak mıydı?
-Peki siz, o evlerde bulunan onca paranın, bilmem nereye bağış için toplandığına gerçekten inanıyor musunuz?
-Belli bir zaman sonra ortaya çıkarılacak makbuzlar sizi keser mi, ikna eder mi?
-Eski Türkiye’de bu manzaralara aşinaydık. E o zaman, bu yaşananların neresi “Yeni Türkiye!” Aynı tas aynı hamam değil mi, herkes kendi çıkarı peşinde değil mi?
-AKP’nin elinde yasama ve yürütme var, Cemaat’in elinde emniyetin bir bölümü ve yargı. Bu kavgayı izleyenlerin, yani
bizim elimizde ne var?
-Eğer hükümetin iddia ettiği gibi, her şey bir komploysa, tamamen “düzenlenmiş kanıtlar”a dayanıyorsa, o zaman “Balyoz” ve “Ergenekon” ne olacak? O davalardaki “düzenlenmiş kanıtlar”a dayanan müebbede varan mahkûmiyetlerin sorumluluğunu kim üstlenecek? Hükümet, herkesin karşısında, “Özür dilerim. Ben olan bitene seyirci kaldım. Büyük bir hata olduğunu, demokrasinin herkese lazım olabileceğini şimdi anladım” diyebilecek mi?
-Daha önce yargılanıp mahkûm olan İlker Başbuğ’a ve Türk ordusunun üst düzey komutanlarına, Hanefi Avcı’ya, Doğu Perinçek’e, Mustafa Balbay’a, Tuncay Özkan’a, Soner Yalçın’a, Odatv’ye, Ahmet Şık’a, Nedim Şener’e, KCK’ya, Aziz Yıldırım’a, Cübbeli Ahmet Hoca’ya, “Amerika ve İsrail’le, paralel devlet tuzak kurup onları mahkûm ettirdi. Biz de işimize geldiği için ses çıkarmadık!” denebilecek mi?
-Daha önce komplo kurmuş olanlar, AKP’ye de kurmuş olabilirler mi? Komplo kurulmuş olması, söz konusu yolsuzluğu yok eder mi?
-Yargının işleyemez hale getirilmesi, demokrasilerde görülecek şey mi?
-Peki yargının, siyasi bir savaşa giriştiği bir başka ülke biliyor musunuz?
-Hükümet Ergenekon ve Balyoz davalarının yeniden yargılanmasının ve kararların değişmesinin önünü açarsa, “Bu memlekette, hiçbir zaman gizli kapaklı işler, faili meçhuller, darbe teşebbüsleri olmamıştır. Bunların hepsi Cemaat’in uydurmasıdır” mı diyecek?
-Bütün bu kargaşa oy dengelerine nasıl yansıyacak?
-Kimin kaç çocuk doğuracağına, kürtaj ve sezaryen yasağına, banklarda ve evlerde kızlı erkekli oturulamayacağına, kadına şiddetin neredeyse serbest bırakılacağına karar veren ve o kararı verdikten sonra herkese, “Sen de kimsin” diye diklenen bir gücün, bu ülkeye özgürlük ve demokrasi getirebileceğine inanıyor musunuz?
-Bu kavgayı kim kazanacak sizce? Halkın kazanma ihtimali var mı? Yoksa sonuç, halkın kazınması mı olur... Özgürlükler hayal mi olur?
-Bir “ayakkabı kutusu”dur gidiyor.
O ayakkabı kutusu, ülkeyi yöneten gücün sırtında bir kambur olarak kalkmayacak mı? Yoksa balık hafızalı beyinlerimiz, her şeyi unuttuğu gibi, bunu da unutur mu?
-İnsanın akla ziyan sorularla, kafayı yemesi normal mi!?
-En iyisi soru sormamak mı?
-Belki de her şeye rağmen, 2014 güzel bir yıl olacaktır, ne dersiniz?...
Paylaş