Paylaş
Hakikaten şaşırıyorsun.
Karşımda duran kadın Cats’in yönetmeni.
32 yıldır yaşlanmayan efsane Cats’in.
Dünya üzerinde 50 milyondan fazla insanın izlediği Cats’in.
Ölçüler, “Oha” dedirtecek seviyede.
Ama tevazu da…
Sadece yönetmen mi, hayır bütün oyuncular, şarkıcılar, dansçılar da öyle…
Bir gece önce muhteşem bir gösteri izlemişim.
Türkiye prodüksiyonunun yönetmeni hafif tedirgin, “Çok alkış almadık, acaba beğenmediler mi?” diye soruyor.
Dalga mı geçiyor diye yüzüne bakıyorum.
Yooo ciddi.
“Olur mu!” diyorum, “Herkes çok beğendi ama olur olmaz yerde alkışlayıp gösterinin akışını bozmamak için alkışlamamışlardır.”
“Aaaa öyle mi? Şurada alkışlanır, burada alkışlanmaz diye bir kural yok ki, istedikleri zaman alkışlayabilirler. Bayılırız” diyor.
Nereden nereye?
Yıllarca, “Yurtdışına çıksak da bir müzikal bulup attırsak” diye fırsat kolladık…
Böyle büyük Broadway müzikalleri seyredebilmek bizim için hayaldi, o yüzden de yapabilenler için hava atılacak bir şeydi…
Nihayet 2014’te gerçek oldu.
Artık Türkiye’de Cats gibi büyük prodüksiyonları izleyebiliyoruz.
Buna uygun bir salon var.
Ama ne salon!
Zorlu Performans Sanatları Merkezi gerçekten müthiş.
Bize böyle dünya çapında müzikal izleme imkânı yaratan herkese binlerce teşekkür…
Dün gece müzikali izledim… Benzersizdi! Bayıldım! Cats, hiç yaşlanmayan bir efsane… Sırrı ne?
-Beğenmenize sevindim! Bence Cats’i benzersiz kılan mesajı. Hikâye, bir kedi kabilesini anlatıyor. Dışlanmış bir kedi var -ki bir zamanlar parçasıymış o topluluğun- geri geliyor, önce aralarına almıyorlar ama sonra tekrar kabul ediyorlar. Teslimiyetin ve mutlak kabullenmenin öyküsü bu. Aslında hepimizin çok iyi bildiği bir hikâye. Bizim dünyamıza ait bir hikâye. Farklı kültürlerde, farklı dinlerde rastlanabilir. Bence Cats’in bu kadar yıl eskimemesinin sebebi, hikâyenin bu kadar gerçekçi olması…
HÂLÂ KAPALI GİŞE
Sadece hikâye mi önemli?
-Olur mu? Her şey son derece şiirsel ve büyülü. 32 yıl geçti hâlâ Cats gibi bir müzikal yok. Yaratıcıları 32 yıl önce müthiş bir şey sahnelemişler, o günden beri de bir gram değişmedi, hâlâ kapalı gişe oynuyor.
1981’de 20 yaşındayken Cats’de dans eden bir dansçı, bugün 52 yaşında. O yaşlandı, müzikal yaşlanmadı… Nasıl oluyor?
-Sebebi ne biliyor musunuz? Bence ‘moda’ kavramının çok dışında Cats. Apayrı bir yerde duruyor. Dolayısıyla ‘demode’ de olmuyor…
Kimin katkısı daha büyük? Büyük şair Eliot mı, müzikali yazan Webber’in mi, yönetmen Trevor Nunn’ın, koreograf Gillian Lynne’nin mi, oyuncuların mı… Yoksa ‘kedi’ denen kişilikli varlığın ruhunun mu?
-Hepsi, hepsi! O parçalar birleşince ortaya bu muazzam şeyi çıkarıyorlar. Eliot’ın dizeleri olmasaydı bu müzikal olmazdı. Ama yazar ve yönetmen olmasa, o dizeler böyle büyülü bir biçime dönüşemezdi. Aynı şey koreografi için de oyuncular, dansçılar, müzik için de geçerli. Kanıt ortada, 32 yıldır insanlar ayıla bayıla izliyor!
26 ÜLKE 300 ŞEHİR
Dünyada toplam kaç kişi Cats’i izlemiştir?
-50 milyondan fazla…
Kaç ülke gezdi?
-26 ülke, 300’den fazla şehir…
Peki dün izlediğimiz bu 22 kişilik kadro, kaç kişilik bir grup arasından seçildi?
-Yüzlerce. Bütün Cats kadroları öyle seçiliyor. Ve hâlâ, 81’deki o ilk yaratıcı kadro seçiyor. Dahası, insanların sadece oyunculuk, şarkıcılık ve dans yeteneklerine bakılmıyor, fiziksel ve ruhsal olarak da canlandıracakları kediye benzemeleri isteniyor. Cats’de rol alabilmek öyle kolay bir şey değil yani!
Bütün dansçıların rüyası mıdır?
-Evet öyle! Ben mesela yönetmen olarak bir CV’de Cats göreyim, o dansçının çok iyi olduğunu bilirim. Nasıl disiplinli çalıştığını, ne kadar özverili olduğunu. Çünkü Cats, o kadar yüksek bir standart ki…
Bir kere müzikale girince, ne kadar kalıyorlar?
-Kontratlarına bağlı. Ben beş yıl kaldım. Beyaz kediydim. Klasik bale kökenliyim. İlk müzikalim ‘Phantom of the Opera’ydı. Ama bir balerin olarak hayatım boyunca benim için en önemli müzikal Cats’di. 1989’da bu ekibin bir parçası olmayı başardım.
Siz Cats’le hangi ülkelerde dans ettiniz?
-Cats’in ilk turnesinde vardım. İngiltere turnesinden sonra yıllarca Londra’da oynadım. Derken Cats’a yönetmen oldum, Hollanda, Rusya, Brezilya, Almanya, İspanya prodüksiyonlarında yer aldım…
Bu Cats kabilesine dahil olabilmek ne kadar zordur!
-Çoook. Öncelikle çok çalışacaksın, disiplinli olacaksın. Hep daha iyisini yapabilmek için uğraşacaksın. Şaka değil, burada dünyanın en iyi dansçılarından söz ediyoruz. Bu noktaya gelebilmek tabii ki yetenek gerektiriyor ama tek başına yeterli değil, üzerine çok irade, çok azim, çok tutku, çok antrenman koyman gerekiyor.
BEDEN DAYANMIYOR
Diyelim ki sesi harika ama dans edemiyor. N’apıyorsunuz?
-O kişiyi çok istiyorsak, öğretiyoruz! ‘Rum Tum Tugger’ adlı kediyi şimdi Oliver oynuyor. Çok iyi dansçı. Ondan önce İspanya’da onun rolünü İspanyol bir rock yıldızı oynadı. Ses şahane ama dans edemiyordu! Haftalarca çalıştık, çalıştık. Ayna karşısında bütün hatalarını gösterdik. Sonunda mükemmel oldu. Her yol, çalışma ve disipline çıkıyor!
İnsanların Cats’ten ayrılma sebebi ne, yaşlandıkları için mi?
- Dün akşam izlediniz, neredeyse üç saat sürüyor. İnsanı fiziksel olarak çok zorlayan bir gösteri. Bir zaman sonra beden dayanmıyor. O yüzden insanlar ayrılıyor. Ben de üç kere ayrıldım, başka müzikallere gittim, daha kolay olduğu için bedenimi dinlendirip, geri geldim. Cats bütün dansçıların rüyasıdır. Ben sadece dansçıydım, Cats sayesinde şarkı söyler oldum, sonra yönetmen de oldum.
Dansçılar, oyuncular müzikale ruhlarını katamadıkları zaman kızdığınız oluyor mu?
-Mümkün değil ruhlarını katmamaları! Bu müzikalde rol alabilmek için o kadar çok uğraşmış oluyorlar ki, zaten canla başla çalışıyorlar. Ama bazen o kadar yorgun oluyorlar ki, bedenlerini daha fazla zorlayamayacaklarını düşünüyorlar. İşte ben o noktada devreye girip, onları zorluyorum.
KEDİLERİ GÖZLEMLEYİN
22 kişilik kadroda kimsenin çok öne çıkmasını istemiyorsunuz. Neden? En önemlisi Cats markası mı?
-Evet, böyle bir şey var. Çünkü bu müzikalin adı Cats. Önemli olan kediler, kedilerin ruhu. Ve biz bir kabileyiz. Bu gösteride aslında öne çıkan kimse yok. Bütün karakterler diğerleri kadar önemli…
Ana karakter yok mu?
-Grizabella dışında yok. Onu da Joanne Ampil canlandırıyor. Aramızdaki tek ‘celebrity’ o. İngiltere’de çok meşhur. Müzikallerin aranan yıldızı. ‘Miss Saigon’dan bu yana kendi alanında bir fenomen. ‘Memory’ yorumuyla da müthiş bir başarı yakaladı.
İstanbul heyecanla geldiğiniz bir turne mi oldu?
-Hem de nasıl! Ben daha önce birkaç kere geldim ve bayılıyorum İstanbul’a. Tarihe gömülü bir şehir. Geliyoruz diye bütün ekip havalara uçtu. Fırsat bulup hamama gitmek istiyorlar, tarihi yarımadaya gitmek istiyorlar.
Siz artık niye dans etmiyorsunuz?
-Çünkü bedenim “Yapamazsın!” diyor. Bir de ben gururlu bir dansçıyım! Eskisi kadar iyi görünemeyeceğim için hiç yapmamayı tercih ediyorum.
Bu kadar yıpratıcı bir iş, iyi para kazanabiliyor mu dansçılar bari?
-Onlara sorsanız, “Hayır” diyeceklerdir! Başka mesleklere oranla daha az kazanıyor olabilirler ama bu işte paradan başka değerler de var. Dansçılık zalim bir meslek, ömrü kısa… Ama tatmini de anlatılır gibi değil.
Kediniz var mı?
-Hayır, ben daha çok köpekçiyim! Ama kedileri çok heyecan verici buluyorum. Geçen hafta İzmir’deydim, sevgilim orada bir mühendislik projesinde çalışıyor. Etrafta çok kedi vardı, saatlerce onları izledim…
Kedilere özel bir saygı duyuyor musunuz?
-Kesinlikle. Çünkü sürpriz dolu varlıklar. Bir anları bir anlarını tutmuyor. Çok kişilikliler. Ve bağımsızlar. Bir kediye bir şey yaptıramazsınız, o isterse yapar.
Cats’ten sonra kedilere bakışınızda, davranışınızda bir değişiklik oldu mu?
-Mecburen. Üstelik ekipteki herkese de söyledim. Mutlaka kedileri gözlemleyin ve kimsenin fark etmediği bir şeyi, bir davranışı, bir hareketi keşfetmeye çalışın. Ve bunu gösteriye taşıyın.
Bunu da yaptım
KEDİ OLDUM!
Evet, bunu da yaptım!
Zaten Cats’i seyrettiğim andan itibaren aklımdaydı, “Ben nasıl bir kedi olurum?” diye…
O kostümler var ya, o kostümler şahane…
İnsanı baştan çıkarıyor.
Arkada, kuyruklar sallanıyor.
Duruşlar, bakışlar, hareketler muhteşem.
“Seni de kedi yapalım!” dediklerinde…
İkiletmedim!
Tek korkum, o kostümün içine nasıl gireceğimdi…
Karnımı çekmekten bir hal oldum.
Beni kahverengi kedi yaptılar.
Ben ‘tekir’i tercih ederdim, yıllar önce kaybettiğim güzel kedim Oğluş tekirdi.
Ama tabii, şımarıklık edecek halim yoktu.
Müzikalde herkes kendi makyajını yapıyor, bunun için özel eğitim almışlar. Cats’in yıldızlarından Clare Rickard da sağ olsun, kendine yaptığı makyajı bana yaptı.
Epey zaman alıyor, ince işçilik.
Hiç üşenmedi Clare.
Sonra başka bir odaya geçtik, kafama bir kedi peruğu taktılar.
Küçük dilimi yutacaktım.
Özel yapımmış.
Bufola tüyüymüş.
İnsan saçı denemişler olmamış, kedi tüyüne en yakın buymuş.
Tek tek elle dikiliyor ve her bir peruk 1700 pound!
Aynaya baktığımda çığlık attım.
Pek sevimli bir kedi olmadım ama kedi oldum.
Kediye dönüşmek de pek eğlenceli!
Zaten biz kadınlarda var bir miktar kedilik.
Tek tek gösteriyor bana Clare, kolumu, bacağımı nasıl hareket ettirmem gerektiğini…
Pençelerimi nasıl göstereceğimi…
Nasıl ‘kıııh’layacağımı…
Hiç yabancılık çekmiyorum.
Aslıma mı rücu ediyorum nedir!
Ve işte sahnedeyim, aman Allah’ım bu müthiş bir şey!
Kısa bir süreliğini bile olsa kendimi Cats’in bir parçası gibi hissettim ya…
Artık ölsem de gam yemem!
HAMİŞ:
Grizabella’yı canlandıran ve Cats’in efsane ‘Memory’ şarkısını söyleyen Joanna Ampil’le de Rum Tum Tugger’ı canlandıran Oliver Savile’le de yaşlı bilge kediyi canlandıran Nicholas Pound’la da kostümünü ödünç aldığım Clare Rickard’la da röportaj yaptım… Onlar daha sonra…
Paylaş