Paylaş
İnsanı içine çekip boğmaya çalışan bir “bataklık”.
Her gün birbirinin üzerine patlayan şiddet haberleri, katledilen kadınlar, tecavüze uğrayan çocuklar, öldürülen gencecik insanlar, affedilen katiller, “iyi halli cani”ler, yeşil düşmanlığı, bir karış boş toprak düşmanlığı, Ankara’da Bizans’ı aratmayacak oyunlar, itiş kakışlar, haksızlıklar, birbirine hakaret eden insanlar, her mikrofon gördüğünde haykırmaya başlayanlar, Cumhurbaşkanı’nın azarlayan sesi, doruğa çıkmış siyasi kutuplaşma, aklınıza gelebilecek her konuda bölünmüş olmamız ve bu tükenmez gerginlik insanı sürekli paçasından aşağı çekiyor o bataklığa doğru...
Kendini bir yerden sallandırmak istiyorsun.
Ve bundan soyutlanmanın hiçbir yolu yok.
“Televizyon izlemeyeyim” diyorsun ama habersiz yaşayabilmek gibi bir şansın yok.
Televizyon izlemesen gazeteden, gazeteye bakmasan Twitter’dan, Twitter’a bakmasan Facebook’tan, Facebook’a bakmasan Instagram’dan, Instagram’a bakmasan bindiğin dolmuştan, taksiden, metrodan ya da birinden, bir arkadaşından duyuyorsun.
Ve yine olaya bir şekilde dahil oluyorsun.
Sinir tellerinin üzerinde keman çalmaya başlıyorlar.
Gıy gıy da gıy!
MUTLAK MUTLULUK HALİ
Bütün bu kaosun içinde...
Aileye yeni gelen bir bebek haberi insanı nasıl mutlu ediyor, nasıl sevindiriyor anlatamam.
Sanki bahar gelmiş gibi.
Bunca ümitsizlik arasında ümitli bir şey insana çok iyi geliyor.
Ve işte o zaman, dünya da ülke de umurunda olmuyor.
O minicik şey her şeyden daha önemli oluyor.
Bebek varlığı, bebek kokusu diye bir şey var.
Kardeşim Nevzat’la eşi Yeliz’in bir Memo’su vardı, şimdi 14 günlük bir de Ömer’i oldu.
Nasıl yemelik bir şey.
Küçücük ayakları, küçücük elleri var.
O minicik eller sürekli yüzünde.
Meme emerek hayatta kalma mücadelesinin peşinde.
Nasıl bir gayret sarf ediyor anlatamam.
Ağlaması başka güzel, gülmesi başka güzel.
O neredeyse biz de oradayız...
Bütün dünya onun etrafında dönüyor.
Ve insan kendini farkında olmadan dünyaya kapatıyor, sadece ona odaklanıyor.
“Mutlak mutluluk” hali bu.
O yüzden çocuk doğurmak güzel, bir çocukla birlikte büyümek güzel.
Çünkü zaman duruyor.
Dışarısı, içeriye giremiyor...
Anne, ağzın açık uyuyamazsın!
HER yerde uyuyabilirim ben.
15 dakikam var ve arabadayım öyle mi?
Hemen bir “power-nap” attırıyorum.
Gözümü kapatıp, bir güzel kestiriyorum.
Geçen gün Adana uçağında yaptım.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, Alya’nın dürtmesiyle uyandım.
“Ne oldu?” dedim panik içinde.
“Anne ağzın açılıyor uyurken...” dedi.
“Eeee ne olmuş?” dedim.
“Anne, herkes sana bakıyor, sen Ayşe Arman’sın uyurken ağzının kapalı durması lazım!” dedi.
Güldüm.
“Boş ver bunları Alyacım” dedim. “Uyurken ağzım açılıyor diye utanacak halim yok. Ben hiç utanmam öyle şeylerden. Ama çocuğumun benden utanmasından da utanmam!” dedim.
Gözlerini kısarak bana baktı ve şüpheci bir ses tonuyla, “Nasıl yani?” dedi.
“Öyle bir dönem oluyor” dedim. “İnsan, anne ve babasından utanabiliyor. Normal. Her çocuk bunu yaşıyor. Sen de utan ama ben hiç aldırmayacağım, uyurken de ağzımı açmaktan vazgeçmeyeceğim!”
Onu öptüm ve uyumaya devam ettim.
Kim demiş küçük ölüm diye... Uyku hayattır!
BEN çok erken uyanıyorum.
6’da başlıyorum hayata, full enerji, içinde patlamalar olan güneş gibi, bir trafo kadar enerjim oluyor, her şeyi, her şeyi yapabiliyorum, bir gün içinde neler halledebildiğime inanamazsınız.
Ama erken de yatıyorum!
Sevgilim seyahatteyse 9.30’da, cup yatak.
Ay ne eğleniyoruz kızımla, yatay vaziyete geçiyoruz, uzun uzun okuyoruz, yatakta kıkırdıyoruz, bol bol sarılıyoruz, sohbet ediyoruz, mutlaka dua ediyoruz, ama kendi usulümüzle, sonra da uykunun güzel dünyasına geçiveriyoruz.
Bence uyku müthiş bir nimet.
Benim için şarj olmak.
Bayılıyorum.
Bir de bir oyunum var.
Gözümü kapattığımda, geçmişte yaşadığım herhangi bir olaya, güne, mekâna dönebiliyorum. Alice Harikalar Diyarı’nda gibi olan biten her şeyi yeniden, tepeden izliyorum, ben varım orada, geçmiş ben, bir de uykuda geçmişe seyahat eden ben varım.
İşte orada, yaşarken yakalayamadığım detayları fark ediyorum.
Duvar kâğıdının rengi, gömleğin ekosesi, kendimi objektif olarak eleştirebiliyorum, şunu yanlış yapmışım, o çıkış doğru değilmiş, biraz da kiloluymuşum, popom büyükmüş, amma çok konuşuyormuşum gibi...
Rüya sineması gibi bir şey.
Başrol oyuncusu kendin olunca da tadından yenmiyor tabii!
Neyse, uyku beni güçlü yapıyor.
Az uyumaksa... Alıngan, güvensiz, ürkek, dengesiz, yorgun, şüpheci, tedirgin...
O yüzden birkaç saat uykuyla hayatı yaşayanlara hayret ediyorum.
Paylaş