Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ayaklarınızı öpebilir miyim?

Zeynep iyi gazetecidir, üstelik çok güzeldir.

Sadece güzel olmakla yetinmeyip, bir de iyi giyinmeye özen gösterir. Kesinlikle de becerir. Mesela renk uyumu onun için önemlidir, çünkü diyorum ya kadın zevklidir. Giysilerinde bej tonlarını, mavileri, açık renkleri tercih eder, bütün o renkler tenine de (beyaz) iyi gider. Yani haber peşinde koşturup, işini yaparken, prezentabl olmaya da dikkat eder.

Şimdi siz bu yazıyı neden yazdığımı merak ediyorsunuz değil mi?

‘‘Kadınlar için iş hayatında prezentabl olmanın önemi!’’ gibi derin bir mevzuya gireceğimi zannediyorsunuz...

Fena halde yanılıyorsunuz.

‘‘Kendinize dikkat edin!’’ yazısı bu.

Amacım Zeynep'in ayaklarından yola çıkarak, sizinkilere ulaşmak ve bir kısım erkeğin, ‘‘ayak fetişizmini’’ toplumsal bağlamda ele almak!

* * *

Havaların ısınması, sadece kat kat giyinmekten, sürekli ağır ağır botları ve uzun uzun çizmeleri ayağına çekmekten, sıkılmış biz kadınları sevindirmiyor.

Bir kısım erkek de bayram ediyor.

Çünkü...

‘‘Çünkü’’sünü aslında biliyorsunuz: Isınan havalarla birlikte ayaklar da ısınıyor, ‘‘Ne olur beni o ağır ayakkabıların içine sokma, pişiyorum!’’ diyor. Bunun üzerine biz kadınlar ne yapıyoruz? Minik ayaklarımızı (o sizinkiler oluyor, benimki 40 numara) formlarını açıkta bırakacak, ucu, yanı, açık ayakkabıların içine sokuyoruz.

Ayaklar mutlu...

Siz mutlu...

Bir de...

Bir kısım erkek!

* * *

‘‘Bir kısım erkek’’ten biri geçen gün Zeynep'e rastlıyor.

Zeynep, lay lay lay, Carrefour'da alışveriş yapmak üzere gazetenin servisinden iniyor. O gün yandan bağcıklı (dans pabuçlarını andıran) yeni bej ayakkabılarını ve Emilio Cavalini beyaz, dantel çoraplarını giydiği ilk gün.

Üzerinde de bejli mavili bir etek var.

Çok şık anlayacağınız.

Ama...

Bu şıklık bizim ‘‘bir kısım erkeklerden biri’’ni hiç mi hiç etkilemiyor.

Çünkü o sadece Zeynep'in minik ayaklarına (Allah için de adam işini biliyor, gerçekten de 35 numara!) takıyor...

* * *

Yazının bundan sonraki kısmı, ‘‘Olay nasıl oldu?’’ bölümü.

Aynen şöyle:

Zeynep anlatıyor:

Omzuma bir el dokundu, ‘Yanlış anlamayın ama size bir şey söyleyeceğim’ dedi ve ekledi:

- Çoraplarınız çok güzel!

Teşekkür edip, yoluma devam ettim.

Korkmuştum, nitekim korktuğum başıma geldi, adam konuşmaya devam etti:

- Bir dakika, lütfen! Saygısızlık olarak kabul etmeyin, ama ayaklarınızı öpmek istiyorum.

Bu kadar da kibar...

Uzunca boylu (1.80 cm), sakalı bıyığı, yok gayet düzgün, takım elbiseli kravatlı şık bir adam...

* * *

Bir kadın böyle bir durumda ne yapar?

Buyur buradan öp diyecek hali yok...

Hem, elin tanımadığınız adamının sizin ayaklarınızla işi ne?

Terslemek zamanı gelmiştir.

Nitekim Zeynep de adamı tersler:

- Mümkün değil! Rahat bırakırsanız alışverişimi yapacağım, der.

Adam ısrarcıdır, üsteler:

- Kötü bir şey istemiyorum ki sizden! Anlayın beni, yaz geldi, çok mutluyum. Bütün kadınlar artık açık ayakkabı giyiyorlar. Benim fetişim özgürlüğüne kavuştu. Ama sizin kafanızı karıştırmak istemiyorum. Şu anda tek isteğim; sizin ayaklarınızı öpmek ve bunda da çok ciddiyim.

Zeynep'in durumun ciddiyetinden kuşkulanacak hali yoktu.

İstanbul şehrinin ayak fetişistlerinden biri gelip onu bulmuştu.

Hızlandı.

Adam arkasından bağırdı ve koşmaya başladı:

- Hiç değilse tanışalım.

Yani demek istiyor ki, bugün olmazsa en azından yarın olabilme ihtimalini kaçırmayayım...

Zeynep döndü ve adama sert sert baktı.

Ne olduysa o arada oldu!

O kibar, yakışıklı, düzgün adam bizim kızın (ayağına kapamadığı için) sağ elini kaptığı gibi öpmeye başladı...

* * *

Zeynep o günden beri ellerini yıkıyor.

Ve adamın son sözlerini hatırlıyor:

- Bu benim için en azından bir başlangıç, çok mutlu oldum!

Zeynep'in ise mutlu olmadığı kesin. Ama bir kısım erkek bu olayı bir zafermiş gibi değerlendirebiliyor. Bu öyküden da kadın kısmına çıkartılacak bir tek ders kalıyor: Dost başa, düşman ayağa bakar!






 








Yazarın Tüm Yazıları