Birkaç gündür dünya ile bağlantım yok. Çünkü internet yok. Gazete- mazete de okuyamıyorum.
"Allah Allah!" diyorum.
"Birleşik Arap Emirlikleri teknolojide son derece ileri. Ne oldu ki?"
Etisalat’ı (buranın Türk Telekom’u) arıyorum. Yardımcı olacak birilerini bulmaya çalışıyorum, "Bir ara uğrarız ama sorun görünmüyor!" diyorlar.
* * *
Sorunu, sevgilim gördü.
Daha doğrusu önce duydu.
"Bu ses ne?" dedi.
"Hımmm" dedim.
"Ne yapıyor?"
"Bir şey kemiriyor galiba."
"Nasıl yani?"
"Unuttum sana söylemeyi, bir sürü okur mail atmış, tavşan çok sevimli bir hayvandır ama dikkat edin bütün evi kemirir diye. Sanki bir kablo kemiriyor şimdi. Sen ne dersin?"
"İnternetin neden çalışmadığı anlaşıldıderim!"
* * *
Sevgilim haklı çıktı!
Hımm, internet kablosunu yemiş.
Dünyayla bağlantım o yüzden kesilmiş.
Sadece bunla kalsa iyi, faksın kablosunu da halletmiş.
Telefonunki gitti gidecekti, hemen bantladım ki kopmasın.
Şarj aletlerinin kablolarını da dişlemiş.
Çalışma odamda yerde duran deri çantayı da kemirmiş.
Terliğimin ucu da sizlere ömür.
Aksi gibi, günden güne daha çok alışıyoruz ona.
Bir de serpilip güzelleşti.
Gündüz bahçede, gece evde takılıyor.
Demek biz uyurken o, gece evi yiyor!
Sevgilim de arkasından şöyle sesleniyor:
"Anne de yaramaz, sen de yaramazsın!"
Acaba bu uzun kulaklı tatlı şeye kabloları rahat bırakmasını nasıl anlatacağız?
İşte Elif Şafak’ın Teoman’a yazdığı şarkı
Sığmadı cumartesi günkü röportaj sayfasına. Oysa ben bayıldım bu Uçurtmalar şarkısına. Buyurun, buradan okuyun. Bence şarkı sözlerini, kelimelere bu kadar hakim olanlar yazmalı. Eline her kalem geçiren şarkı sözü yazıyorum diye ortalığa atlamamalı.
* * *
En sevdiği renk mor olan kadın/ En sevdiği kelime "asi"/ En sevdiği oyun incitmek beni/ Hıncı, çocukluktan kalma bir yara izi gibi
İpleri dolaşmış uçurtmalar misali/ Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı/ Ne gidebildik kendi yolumuza/ Rüzgarda savruk, başına buyruk/ Senle ben
Zamanı, yaralarla ölçen kadın/ Geçmişiyle kavgalı/ Gündüz isyankar/ Geceleri Tanrı’ya sığınan kız çocuğu/ Kırdığı kalpleri dizmiş ipe/ Gene en büyük zararı kendine
En sevdiği ses, çocuk sesi/ Güneşli, billur, neşeli/ Oysa, yıllar var ki kendi/ Anne olmayı istememiş/ Çekip gidebilmek için bir gün/ Geride ekmek kırıntıları bırakarak/ Kuşlar yesin diye ayak izlerini/ Kalmasın ne bir sızı ne kalp yarası
Sevişirken taşkın bir nehir/ Öpüşürken kor bir alev/ Uykusunda melek gibi masum/ Bakmaya kıyamadığım/ Kaç gece göğsünde uyuduğum/ Ama beraber uyanamadığım kadın
İpleri dolaşmış uçurtmalar misali/ Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı/ Ne gidebildik kendi yolumuza/ Rüzgarda savruk, başına buyruk/ Senle ben
Her hasretten sonra/ Başka başka sevdaların kollarında/ Yemin etmişken bir daha konuşmamaya/ Gene bulup birbirimizi/ Sabahı olmayan gecelerde/ Aldatma pahasına sevdiklerimizi/ Ağlayarak seviştiğim kadın/ Senle ben ipleri dolaşmış uçurtmalar misali
İpleri dolaşmış uçurtmalar misali/ Ne beraber uçabildik, boş verip şu dünyayı/ Ne gidebildik kendi yolumuza/ Rüzgarda savruk, başına buyruk/ Senle ben
Basri’yi unutun!
Bu arada...
Tekrar Hımm’a dönüyorum.
Kablo canavarı Hımm’a
Onun adı Hımm.
Tamam mı?
Basri değil.
Basri’yi unutun.
Aklınızdan silin, Hımm Basri değil yani, sadece Hımm.
Hımm 62 olabilir mesela. Ama Basri yok. Basri yok.
Çünkü kardeşim Nevzat’ın, aşkından öldüğü Yeliz’in babasının adı Basri’ymiş.
Basri Bey yani.
Ve iş ciddi.
Haliyle, tavşanın adını acilen değiştirdik.
Sevgiler, saygılar, en çok da Basri Doğramacılar’a!
Lacivert şortlu adam
İnanabiliyor musunuz...
Lacivert şortlu adamı tekrar gördüm ve bana...
"Aaaa bir sürü Türk arkadaşım seni tanıyor, onlar da senin yazılarını takip ediyorlarmış!" dedi.
Öyle mi?" dedim.
"Evet" dedi "Benim hakkımda da yazmışsın! Bugün internete girip okuyacağım."
Hiç hoşuma gitmedi. Hiç. Hiç.
Bu, benim özgürlüğümün bittiği andır.
Elin başka bir milletten adamıyla, dünyanın başka bir yerinde, dünyanın en masum flörtünü ediyorsun, olana bak...
Hürriyet gerçekten büyük gazete.
Dünya da gerçekten küçük!
Doğum kontrol hapını kızına elleriyle içirtti
İkinci eşimin ilk eşinden olan kızı, 13’üne bastığında annesi kendi jinekoloğundan randevu aldı ve kızı için doğum kontrol hapı reçetesi istedi. Sonra da kızını karşısına alarak, hapları almaya başlamasının neden önemli olduğunu, nasıl kullanması gerektiğini, çok güzel bir kız olduğu için okuldaki erkek arkadaşlarının ilgisini çekmesinin doğal olduğunu, seksin tabu olmadığını, ancak tercihen ilk denemesinin karşılıklı derin duygular yaşadığı bir kişiyle olmasının önemini, aksi halde duygusal travma yaşayabileceğini, çok doğru seçimler yapmasının ilerideki cinsel yaşamını etkileyebileceğini söyledi. İlk hapı da kendi elleriyle kızına verip içirtti. Merak edenler olur diye: Olay, Quebec’de yaşandı. Yıl 1972, ülke Kanada.
Saygılar. (Aygen T.)
- Çok çok teşekkürler Aygen Bey. Türkiye’de pek çok insanın "Aman Allah’ım olur mu böyle rezillik!" deyip kınayacağı bir öykü. Bense bayıldım. 30 yıl önce Kanada’da yaşanan bu diyaloğun benzerini Türkiye’de yaşayabilmemiz için 30 yıl daha mı geçmesi gerekiyor?
Ali Saydam
Hani birileri, hakkınızda fazla iyi şeyler söylerse utanırsınız ya, bana öyle olur en azından, hemen başka lafa geçelim isterim. Dün Ali Saydam’ı okuyunca da öyle oldu. Utandım. Ama hemen başka yazıya geçmedim. Çalışma odamda yalnızdım zaten, beni görecek kimse yoktu, hakkımda yazdıkları o güzel satırları mazoşist bir zevkle, birkaç kere okudum, ay bir hoşuma gitti, bir hoşuma gitti... Sonra hızımı alamadım. Sevgilimi aradım. Sonra annemi. Sonra babamı. Dün kendimi fevkalade onaylanmış hissettim. Sayesinde. Ben bu gazla acayip iyi işler çıkarırım.