Amaaaaan boş ver... Ölümlü dünya... Kasamayacağım kendimi

Helin Avşar’la ilgili pek çok şey söylenebilir. Bende uyandırdığı his, hayatını dilediği gibi yaşamak isteyen genç bir kadın olduğu. Ve aslında, görünenin ve zannedilenin aksine saf olduğu. Şahane ayakkabıları var. Ve güzel gülüyor...

Annenizle babanız nasıl tanışmış?

- Amcam, Kars’ta bir hastanede başhekim. Annem, onun yanında stajiyer hemşire olarak çalışıyor. Babam abisini ziyarete gittiğinde annemi görüyor ve aşık oluyor. Sonra da onu kaçırıyor. Ankara’ya yerleşiyorlar. Önce büyük /images/100/0x0/55eb6d95f018fbb8f8c071d3ablam Leyla, sonra Hülya dünyaya geliyor...

Siz, erkek olması beklenen çocuk musunuz?

- Aynen. Ablalarımla aramda 16-17 yaş var. Benden önce bir abim oluyor. Ama 2 yaşındayken yanlış iğne yapıldığı için ölüyor. Sonra ben doğuyorum. Babam, erkek olmadığımı öğrenince, iki gün eve uğramıyor. Ama sonra bana tapıyor, en favori kızıydım.

Ankara’da kaç yıl yaşadınız?

- Hülya güzellik kraliçesi seçilene kadar Ankara’daydık. Ben 4 yaşındayken de Hülya’nın peşinden İstanbul’a taşınmışız...

Nasıl bir çocukluk?

- Ablalarım da ben de, mahallede, sokaklarda büyüdük. Yazları da Ayvalık’ta. Ben özel olarak haşarıydım, firkete ile kapıları bile açardım. Felaket bir şey yani.

En küçük çocuk olmanın avantajları ve dezavantajları neler?

- Bütün sevgi benim üzerimde. Maddi- manevi şımartılıyorum. Daha çok oyuncağım, daha çok giysim oluyor. Bunlar avantajları. Dezavantajlarına gelince, en ufak şey için bile tek tek herkesten izin almak zorundaydım.

İstanbul’a ilk taşındığınız yılları nasıl hatırlıyorsunuz?

- Babamla çok yakındık. Zaten benim velim babamdı. Çünkü annem hep Hülya’nın peşindeydi, turneleri filan oluyordu. Onu kaybetmek şu hayatta bana en çok koyan şey oldu.

Neden öldü?

- Kısmi felç. 58 yaşında emekli oldu, boşluğa düştü. 61 yaşında da öldü. Bence kimsenin emekli olmaması gerekiyor. İsviçre’de okuyordum. Döndüğümde babam artık yoktu.

Üç kardeş kaç yıl birlikte yaşadınız?

- Çok fazla değil. Ama birbirimize çok bağlıyız. Leyla Ablam, 18 yaşında evlendiği için Ankara’da kaldı...

Bu kadar kadın bir arada olmak nasıl?

- Eğlenceli. Biz bir araya gelince çok güleriz. Ben şaklabanlıklar yaparım. Hülya Ablam bana "Her şeyi bırak stand-up’çı ol" diyor, o kadar benimle eğleniyor.

Hülya Avşar’ın kardeşi olduğunuz, hayat boyu herkes tarafından bilindi mi?

- Tabii.

Bunu gizleme gereği hissettiniz mi ?

- Deli miyim? Tam tersine, "Beni okula almaya gelsene" derdim.

Abuk sabuk bir şehir efsanesi var ya, sizin Hülya Avşar’ın kızı olduğunuza dair, o nedir?

- Biri böyle bir şey attı ortaya. Öyle de kaldı. Hálá şüphe eden var mıdır acaba? Ben gülüp geçiyorum. Ben artık duymuyorum bile hakkımda söylenenleri. Böyle yaşamayı öğrendim.

Ablanız, bu ülkede bütün kadınların model aldığı bir kadın. Sizden daha ünlü, daha zengin, daha başarılı. Bu durumla gizliden gizliye boğuşmadınız mı? Ezik kişilik sorunu oldu mu?

- Hiç. Bu haset bir düşünce. Bizim aramızda bu türden bir rekabet yok. Ben Hülya’nın daha da başarılı olması için her gece dua ederim. O da benim için dua eder.

Oynuyor, şarkı söylüyor, üretiyor, kazanıyor, her yıl ilerliyor... Bu durum üzerinizde bir yük oluşturmadı mı? "İftihar ederim ablamla" dışında duygular hissetmiyor musunuz?

- Hissetmiyorum.

Kendi yolunuzu bulmaya çalışırken, bu kadar şöhretli birinin kardeşi olmak zor değil mi?

- Tam tersine. Bu şekilde, hiç değilse ünlü oldum. Eğer Hülya Avşar’ın kız kardeşi olmasaydım, belki de hiç tanınmayacaktım. Bunu kullanamayan aptallar var. Meşhur birinin kardeşi ama bundan faydalanamıyor... Ben ise en iyi şekilde kullandım. Ben onun ideallerini, ileriye dönük görüşlerini kendime amaç ediniyorum. Allah onun başarılarını bana da nasip etsin diyorum.

Ablanızın hoşunuza gitmeyen hiçbir yanı yok mu?

- Olmaz mı? Evde bizi sinir eder... Saçma sapan titizlikleri var.

Erkeklerle aranız nasıl?

- Ben erkeklerle daha iyi anlaşırım. Kızlardan çok erkek arkadaşım var.

Ne yaparsınız birlikte?

- Poker oynarız, tavla oynarız, sinemaya gideriz, yemeğe gideriz. Kız arkadaşlarıyla kavga edince, hemen beni ararlar. Erkeklerin kendi sırlarını paylaştığı biriyim.

Bu erkekler "Sevgili olsam keşke bu kadınla" diye düşünüyor mudur, ya da "Onu yatağa atsam..."

- Yok canım. Sözünü ettiğim insanlar 15 senelik arkadaşlarım.

Peki kız arkadaşlarınız?

- Toplasan üç tane.

Erkeklere karşı önyargılı mısınız: "Erkek dediğin aldatır... Erkek dediğin güvenilmez..."

- Kadınlar için de geçerli bunlar. Bir fark yok. Onlar da one- night stand yapıyor, onlar da aldatıyor. Eşit yani.

Ailedeki kadınlarla bir araya gelip erkek dedikodusu yapar mısınız?

- Yaparız. Bayılırız. Annem anlamaz böyle şeylerden, zaten hayatında bir kişi olmuş. Ama iki ablamla erkeklere güleriz. Leyla ablam çok sık geliyor İstanbul’a, zaten yakında buraya taşınıyorlar. Bir de 20 yaşında oğlu var. Yeğenim.

O da meşhur mu?

- Hayır, kamera görmekten nefret ediyor. Büyük ablam da öyle.

Siz ne yapıyorsunuz kamera görünce?

- Ben alışığım. Kaçsam da çekiyorlar, kaçmasam da. En iyisi kaçmamak.

"Kaçınca abuk sabuk çıkıyorum, bari kaçmayayım da poz vereyim" diyor musunuz?

- Demez miyiz? Çeşitli bakışlarım var. Ruh halime göre onlardan birini atıyorum.

Nasıl yani?

- Bak bu Samantha bakışı. Bir de Jenny var. Şu da Pollyanna bakışı. Masum görünmek istediğimde böyle bakıyorum...

Neyi sürekli yapıyorsunuz?

- Spor. Yazın aksadı ama normalde haftada 4 gün, 4 saat spor salonundayım. Vücut olarak anneme değil, babama çekmişim. Şişmanlama ihtimalim yok, zaten akşam yemeği yemem.

Böyle bir korkunuz var mı? "20 kilo alsam bunlar benim fotoğraflarımı çekmez, gazetelere basmaz!" diyor musunuz?

- Ayyyy Allah korusun. Gözümün önüne geldi. Hayatta o kadar kilo almam.

Nasıl bir adam sizi tavlar?

- Saygılı bir adam. Laçka laçka şeylerden çok sıkıldım. Değer versin, değer görsün. Ve çalışıyor olsun. Kesinlikle baba parası yemesin. Etrafımda o kadar var ki onlardan, tilt oluyorum.

Size ablanız para vermese, siz kendiniz geçinebilir misiniz?

- Bir buçuk senedir kendim geçiniyorum.

Eğlenilecek adam, evlenilecek adam...

- Haaaa, var tabii öyle bir ayrım. Evlenilecek adam da var, eğlenilecek, yani dalga geçilecek adam da. Eğlenilecek adamlarla dalga geçen kızlar da var.

Nasıl dalga geçiyorlar?

- Onlarla gece çıkıyorsunuz, onlar her şeyi ödüyor, ondan sonra da bay bay diyorsunuz.

Sizin kendinize çizdiğiniz hat ne? "Şimdi gencim, eğleniyorum..."un ötesinde bir şey?

- Haftada bir iki gün eğlenmenin nesi kötü? Eğer öyleyse, benim bütün jenerasyonum yanmış. İşe gelince, her şeye saldırmak istiyorum. Oyunculuk da yapmak istiyorum, program çekmek de. Merak ettiğim ne varsa denemeliyim...

"Rezil olurum, o işler bana göre değil" gibi endişeleriniz var mı?

- O işte bende hiç yok. Hiç kimse umurumda değil. Ölümlü dünya... Kendimi çok kasamayacağım.

Bazılarının sizin için "Güzel ama çok akıllı değil" demesini kıskançlığa mı bağlıyorsunuz...

- Herkes için bir şey diyorlar. Desinler. Söylüyorum hiç umurumda değil. IQ testi mi yaptırayım yani?

Seks olmadan aşk olabilir mi?

- Yok, bence olmaz. Cinsellik çok önemli. Neden insanlar boşanıyor? Çoğunlukla seks bittiği için.

Seksi seviyorum demeye korkanlardan mısınız?

- Seksi seviyorum. Ama bunların rahat konuşulduğu bir ülkede yaşamıyoruz...

Tuvalette sevişmenin nesini yanlış buluyorsunuz?

- Karşımdaki sevgilim olsaydı ve olay gerçek olsaydı, sonuna kadar "Evet" derdim. Ama gerçek değil...

Peki Mikonos görüntüleri...

- Ay onu hiç sorma. Felaket bir şey. Hayatımda yediğim en büyük kazık...

Baştan anlatsanıza şu olayı...

- Snek TV için Mikonos’a gittik, bir program çekeceğiz. Konsepti de şu: İki kız tatile gidiyor, bir kameraman da onları görüntülüyor...

Eeee?

- 14 gün çekim yaptık. Söz konusu kızla da aynı odada kalıyoruz. Yakınız yani. Sonra çekim bitti. İş bitti yani. Hep beraber eğleniyoruz. Zannederken ben... Kameraman gitmiş, odasından kamerasını almış ve gizli gizli beni çekmiş. Böyle bir rezillik olabilir mi?

Basbayağı gizli kamera yani.

- Aynen. 40 yıl düşünsen aklına gelmez değil mi?

Yorgo kim?

- Orada tanıştığım biri. Eğlenemez miyim? Bekar bir insanım ben, sevgilim yok bir şeyim yok. Gülüyoruz, içiyoruz. Ve öpüşüyoruz. Ne var bunda? Sence ahlaksızlık bir Yunan adasında tanıştığın biriyle öpüşmek mi, bir insanı rızası olmadan gizlice kameraya çekmek mi?

İkincisi tabii...

- Bir de işin acı tarafı, bu insanlar zor durumda kaldılar, ben onlara yardımcı oldum. Olmaz olaydım...

Nasıl yani?

- Paraları bitti. İstanbul’a geri dönemediler, kanal da bunlarla ilgilenmedi, ben yardımcı oldum. Bana yaptıklarına bakar mısın? Gizli kamera yetmezmiş gibi, bir de gittiler o görüntüleri magazincilere sattılar.

Peki affetmişsiniz onları... Doğru mu?

- Doğru.

Niye?

- İyiliğimden. Şimdi de özür diliyorlar. "Yayından kaldırdık" diyorlar, sen zaten o görüntüleri yayınlamışsın, kaldırsan kaç yazar.

Saf mısınız siz?

- E öyleyim baksana.

Neden çıkıp "Size ne kardeşim! Evli değilim, birlikte olduğum biri yok, istediğim gibi eğlenirim" demiyorsunuz?

- Ne işe yarar ki? "Bu kız zaten böyle" diyorlar. Anlatabiliyor muyum? Bir de kendimi savunuyor gibi de olmak istemiyorum.

ÊUtanıyor musunuz?

- Hayır. Hiçbir şeyden utanmıyorum. Beni ahlaksızlıkla suçlayan gerçek ahlaksızlar utansın.

Peki Kaya Çilingiroğlu’nun yorumları. "Kızımla onu görüştürmem" demesi...

- Yok öyle bir şey. Öyle bir şey demedi yani...

Peki ablalarınız ne dediler?

- Ben yanlış bir şey yapmadım ki, ne desinler? 27 yaşında bir kadınım. Yunan adasına gitmişim, bir erkekle tanışmışım, flört ediyorum. Bundan daha doğal ne olabilir? Amaaaan boş veeeeeeer. Söylüyorum kasamayacağım kendimi....
Yazarın Tüm Yazıları