Paylaş
- Yaşlandıkça ne oluyor? Fotoğraf: Cem TALU
Her sabah kalktığında, başka bir yerin ağrıyor. Bir sabah, “Allah Allah gözüm de iyi görmüyor. Amaaan çok da mühim değil” deyip, büyüteç alıp hayata devam ediyorsun. Benim evde her tarafta bir tane durur mesela. Ertesi gün bakıyorsun, dizin daha çok ağrıyor, onun bir ilacı var, alıyorsun, ağrın azalıyor. Önemli olan hayatın devam etmesi. Ama yaşlanınca sürprizler bitmiyor: En büyük sürpriz de, bedeninin, zihninin hızına yetişememesi. Bedenin durmak istiyor, zihnin koşmak...
- Şu anda içinizde yaşattığınız temel duygu ne?
Bir tür öfke, telaş... Daha bir sürü yapmak istediğim şey var ama ayol 83’üm, onları kalan vaktime sığdırabilir miyim? Zor be abi! “Daha çoğunu yapabilirim” arzuyla “Ama az zamanım kaldı” gerçeği çelişiyor, bu da insanı sinirlendiriyor. Kendine de kızıyorsun, “Bunları daha önce niye akıl etmedim? Daha evvel düşünseydim, planlasaydım, yapsaydım...” Bir sürü sorun var mesela bu ülkede, bazılarının üzerine gidebilirdim, yardım edebilirdim. Gençlere daha faydalı olabilirdim. İsterdim ki, gençler birtakım şeylerin farkında olarak yaşasınlar...
- Nedir onlar?
Hayat, çok çabuk geçiyor. Bitiveriyor. “Bir şey yapacaksan yap!” “Harekete geç!” Ve sloganın şu olsun: “Şimdi değilse ne zaman?” Ve seni rahatsız eden şeylerden kurtul! İşinden memnun değilsen mesela, derhal değiştir. Hakikaten sevmediğin şeyde ısrar etmek doğru değil bu hayatta, değmiyor. Bankaya girmiş mesela ama istemiyor, zoraki çalışıyor. “Sebatical” diye bir şey var Batı’da, bir sene işten ücretsiz izin alıyor, bir bakınıyor, bir başka yere gidiyor, bir iki ay orada kalıyor, “Başka bir şey yapabilir miyim? Ben gerçekte ne istiyorum?” Bu soruların cevabını arıyor. Arayan da bulur şekerim. Biraz cesur olmak, risk almak gerekiyor hayatta.
- İyi de bu ülkede zor, çünkü geri geldiğinde o iş de elinden kaçmış olabilir...
Haklısın, o korku var bizde. Endişe bulutları altında tirtir titriyoruz. Ama yaşam da insana bir kere hediye ediliyor, ne haber.
- İnsan yaşlanınca, bir sürü şey biliyorum, bir an evvel gençlere aktarayım telaşına mı kapılıyor?
15 senedir Bilgi Üniversitesi’nin 4. sınıfına ders veriyorum. Farkına vardım ki, bu çocuklar buradan mezun olacaklar, bir işe girecekler ama hayatlarında hiçbir şeyi doğru dürüst yapmamış durumdalar. Patronları, “Bilmem kim, Küba’dan geliyor, git onu alandan al” diyecek, usulüne göre alandan insan nasıl karşılanır, onu bile bilmiyorlar, yapmamışlar, görmemişler. O yüzden kendi kendime dedim ki, “Bir olayı A’dan Z’ye onları yaptırayım, hiç olmazsa bir iş kotarmak nasıl oluyor görsünler.” Hayata hazırlamaya çalışıyorum bu çocukları. Bundan seneler evvel “suç” üzerine bir seminer yaptık, çete savaşları, mafya çok gündemdeydi. Bir sürü konuşmacı katıldı, o kadar sükseli oldu ki, çete reisi bile geldi, “Ayol burada ne oluyor?” diye. Sonra Ferhat Boratav’la organ nakli üzerine bir seminer yaptık.
- Bu seneki, “Bana bir şey olmaz!” nereden çıktı?
Bir arkadaşım bu yaz, “En çok kullandığımız laf neymiş biliyor musun?” dedi. “Neymiş?” dedim, “Bana bir şey olmaz abi!”ymiş. Gerçekten de AIDS’li kadınlarla pazarlık eder erkeğimiz, kadın hastalığını itiraf eder, adamın cevabı, “Boş ver ablacım, bize bir şey olmaz!” Böyle söylüyorlar ama sonra tersanelerde, maden ocaklarında telef olup gidiyorlar. O zaman “Bu sene de bunu yapalım” dedim: “Bana bir şey olmaz!” Dördüncü sınıf 44 kişi, fikri anlattım, onlar da heyecanlandı, iş bölümü yaptık, üç dört kişilik gruplara ayrıldık, bir kısmı afişleri yaptı, bir kısmı basın bültenlerini yazdı, bir kısmı gitti maden ocaklarında filmler çekti. Birlikte konuşmacıları saptadık, onlara mektuplar yazdık, onlar geldiler, bizim çocuklar onları alandan aldılar, otellerine yerleştirdiler. Ful sorumluluk. O kadar hoşuma gidiyor ki onlara sorumluluk vermek.
- Siz peki?
Ben açılış konuşmasını yaptım, elimde bir kanarya ile...
- Kanarya ne alaka?
Amerika’daki halkla ilişkilerci bir arkadaşımı aradım, “Böyle bir şeyi Amerika’da yapsam adı ne olurdu?” dedim. Söylediği şey, çok hoşuma gitti: ‘Kanarya şarkı söylüyor mu?’ Meğer Amerika’da maden ocaklarına usta başı kanaryayla gelir, kanaryayı salarmış, eğer şarkı söylüyor, ötüyor, ortalıkta dolanıyorsa, tamam efenim her şey yolunda demekmiş. Ama eğer sersemliyor, yere düşüyorsa, “Eyvah, metan gazı var!” diyorlar, madeni kapatıyorlarmış. Bu tabii bir iş güvenliği sembolü.
- Vermek istediğiniz mesajı anladık, bu ülkede maden işçileri, tersane işçileri vesaire tedbirsiz çalışıyor...
Evet, her maden ocağında bir hekim, bir mühendis, bir denetimci olması gerekiyor. Ama bizde nerede? Yapmıyorlar yahu. 44 bin maden ocağı ruhsatı var, 250 müfettiş...
- Problemin tespiti şahane de, çözüm ne?
İşte bir sürü konuşmacı geldi, tam da bunu anlattı. Bir an evvel, iş ve sağlık güvenliği kanununun çıkması lazım. Bunun dışında katiyetle, hareket edilmeyecek, edenlere ceza verilecek. Uygunsuz maden ocakları kapatılacak. Biraz daha dikkat ve özen istiyoruz. Bu ölümler oluyor, ama kader değil, önleyebiliriz. Benim çocuklarım, o maden ocaklarına gittiler. Öyle başlıyor zaten seminer, bir maden ocağı patlıyor. “Vardaaa!” diye bağırıyorlar. “Ölüyoruz” demek. “Bizi kömür sandınız, biz yanmış maden işçileriyiz!” Çalışma Bakanlığı’ndan da geldiler, bu tedbirlerin bir an evvel yürürlüğe girmesi lazım.
- Size bayılıyorum da... Bir alternatif de, rahat koltuğunuzda, güzel kitaplar okuyup, müzikler dinleyip, geçmiş güzel zamanları düşünmek Betûl Hanım...
Dalga mı geçiyorsun! Bir saniye bile oturacak zamanım yok. Ah biraz daha genç olsaydım, 70 mesela, tek tek o maden ocaklarını dolaşır, o köylerde konuşmalar yapardım. O yüzden yaşlanmaya sinirleniyorum ya. Bizim rektör Halil Güven’le, önümüzdeki sömestr neye dikkat çekebiliriz diye konuştuk. Devam etmek lazım Ayşe, hep devam etmek. Yeni fikirler bulmak, gençlerle birlikte iş yapmak. Bizi kurtaracak tek şey hayatta, üretmek, yaratmak, çalışmak...
- Süpersiniz. Nasıl gaza geliyorum sizinle konuşurken anlatamam. Trafik için de bir şey yapmayı düşünmez misiniz? Ben de destek veririm...
Valla çok iyi olur. Hıncal da girer belki. Yıllardır yazıyor zaten. Acilen bir şeyler yapmamız lazım hepimizin. Hadi ben uçağa biniyorum, Ankara’da bir işim var, oğluma da, torunuma da iyi bak, bana eyvallah...
Fotoğraf: Cem TALU
Paylaş