Paylaş
Ben ne öyle bir basın toplantısı ne de veda izledim.
Alex tek kelimeyle şahaneydi!
Samimiyetine, sahiciliğine, dürüstlüğüne, insanlığına, duyarlılığına...
Öldüm, bittim.
Toplantının ilk kısmında seyir halindeydim.
Arabada yani.
Kenara çekip radyodan dinledim.
O neydi ya?!
Nasıl bir şeffaflık, nasıl bir açıklık!
Alex de Souza’ya her zaman hayrandım...
Ama dün tavan yaptı!
*
Tabii 2 saat 7 dakika sürünce...
Evde devam ettim, ekrana kilitlendim.
Kendini ifade ediş biçimi gerçekten ders alınacak bir olaydı.
Aylarca tartışılması gereken laflar etti.
Bence Türk sporuna “şeffaflık dersi” verdi.
Basını çağırmıştı.
Ama sadece kendisini tutanları, ondan yana olanları değil, herkesi çağırmıştı.
Bu herkese eşit mesafede durma, bizim çok sık rastladığımız bir şey değil.
Ve hiç kıvırmadı.
Lafları eğip bükmedi.
Bu da alışık olduğumuz bir şey değil.
Gazetecilere, “İşler bu noktaya geldiyse sizin de sorumluluğunuz var” dedi, “Hepimizin sorumluluğu var...”
Genelde bunlar da duymaya alışık olmadığımız sözler.
Sadece kendisini haklı çıkarmak için argümanlar sıralamadı, sıkı bir özeleştiri de yaptı.
Evet, belki çok fazla ayrıntıya girdi.
Ama ben onu da sevdim.
8 yıl sonra “yuva”ndan ayrılıyorsun, hem “takım”ından hem 8 yıl yaşadığın bir “ülke”den, tabii ki duygusal olacaksın.
Üstelik her soruya müthiş yanıtlar verdi.
Kendine güvenliydi.
Sesini hiç yükseltmedi, kimseyi azarlamadı, “35 yaşındayım, şu son hafta ağladığım kadar hiç ağlamadım” dedi ama konuşması ağlak değildi.
Sakin ve alçakgönüllüydü.
Ve zekiydi.
Kıvrak olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum.
Adam sahada değil, saha dışında da sihirbazmış!
Saha içindeki Alex’le saha dışındakinin farkını anlatırken verdiği cevap, bin yıl konuşulacak kadar iyiydi.
“Sahada lens takıyorum, dışarıda gözlük” dedi.
Bundan ötesi var mı?
“Ben aslında saha içinde de dışında da aynı adamım” demeye getirdi ama bu kadar mı zarif söylenir?
Bence kimsenin olmadığı kadar “açık”tı.
Ben en çok buna vuruldum.
Bunu da Brezilyalı olmasına bağlıyorum.
Ve şapka çıkarıyorum.
Bizler daha politiğiz ve daha hesapçıyız!
*
Ha, herkes benim gibi mi düşünüyor?
Hayır!
Sevgilim koyu Fenerli ve çok sever Alex’i. Kulübün ona yaptığının vefasızlık olduğunu kabul ediyor. Fenerbahçe’yi 8 yıl taşımış bir kaptanın böyle ayrılmaması gerektiğine inanıyor. “Bu yapılanlar Fenerbahçe’nin büyüklüğüne yakışmadı” diyor.
Ama Alex’in de bir basın toplantısında bu kadar detaya girmesinin, uzatmasının doğru olmadığını düşünüyor.
“Gereksizdi. İki tarafı da gözümde çok büyütmüşüm. İkisinin de yaptığı yakışmadı...” diyor.
Ben sevgilim gibi düşünmüyorum.
*
İnsanlar, hakiki insanlar gerçekten kanına dokunmuşsa bir şeyler anlatmak isterler, açıklamak isterler, kendini ifade etmek isterler.
Alex de öyle yaptı.
Şeffaf telefon gibi karşımızdaydı.
Okul taksitleri meselesine bayıldım, açıklık işte bu.
Evet belki konuyla alakası yok ama “Biz gidiyoruz. Çocuklarım okuldan ayrılıyor. Peşin ödediğim okul parasının geri kalanını kibarca bana iade edeceklerini söylediler” dedi.
Öyledir, insanoğlunun aklının bir kenarında duran, ağzından çıkıverir.
Ya da, “Ferit Şahenk’le evet görüştüm, masada başkaları da vardı, gazetelere farklı biçimde yansıdı, oysa ben asla takım içi siyaset yapmadım. Ondan sadece arabama indirim istemedim çünkü Ferit Şahenk Doğuş Oto’nun sahibi” dedi.
Bunlar, benim nezdimde Alex’in inandırıcılığını artıran kanıtlar.
Evet küçük hesaplar.
Ama insana dair şeyler.
Hepimizin böyle insani küçük hesapları var.
Beni en çok etkileyen açıklamalarından biri de, “Sahanın kenarında oğlumla top oynamama izin vermediler. Oğlumun üzerinden ilgi çekmeye çalıştığımı söylediler. Bu, hayatım boyunca duyduğum en kırıcı şeydi” demesiydi.
Bence de bir insanı çocuğu üzerinden vurmak acımasız bir şey.
Alex’in ilgi çekmek için çocuğuna ihtiyacı yoktur herhalde.
Buna da itiraz edecek kimse çıkmaz.
*
Soyunma odasının mahremliği konusunda söyledikleri de bence doğruydu.
Ve cesur bir yorumdu.
Aziz Yıldırım’ın “Odaya tweet atarak girdi” demesine de cevap verdi:
O sırada karısına mesaj attığını söyledi, “Yaşadığım her şeyi karımla paylaşıyorum, bunda ne var?” dedi.
Ben de aynı şeyi yapıyorum, benim için önemli şeyleri sevgilimle paylaşıyorum, bütün yakın çiftler böyledir.
Ayak ayak üstüne atmasının da saygısızlık olmadığını, bunun onun oturma biçimi olduğunu söyledi.
Sonuçta, anlaşıldı ki...
Alex’in cevap veremediği hiçbir şey yok.
Tak tak tak her şeyi yanıtladı.
Olan neyse anlattı.
Biz de anladık ki, aslında ortadaki bir iletişim problemi.
Keşke yaşanmasıydı.
Keşke daha açık olunabilseydi.
İşler bu raddeye gelmeseydi!
Ama iş işten geçti...
Bana en çok koyan da, veda toplantısında yüzlerce basın mensubu izlerken...
Fenerbahçe’nin resmi televizyon kanalı FB TV’nin yayınlamamasıydı...
Bir Fenerbahçeli olarak protesto ediyorum.
Yazıklar olsun!
Alex’e Kadıköy’de bir jübile yapmak, onu, ona yakışır bir şekilde uğurlamak bütün Fenerbahçelilerin gönül borcu...
Yıldızları yönetebilen büyük hoca olabilir
BU meselede her kafadan bir ses çıktı. Herkes yazdı çizdi. Ama Hıncal Uluç, bir paragrafta işin ruhunu ortaya çıkarıverdi. Tamamen katılıyorum. Ve ona şapka çıkarıyorum. Tespit dediğin böyle yapılır!
Türkiye’de genel bir vefasızlık var. Bu, sadece Fenerbahçe’ye has bir durum değil. Fakat Alex meselesi bambaşka. Çünkü sezonun ortasında adamı takımdan kovdular. Ya Aziz Yıldırım’ın açıklamaları? Aykut Kocaman ve Oğuz Çetin’i kovan Ali Şen’in susması kadar komik ve korkunç. Fenerbahçe’yi kimler yönetiyor, bütün Türkiye görüyor böylece. Aykut Kocaman büyük hoca değil, bana sorarsan hoca bile değil! Orada oturmasının tek nedeni, Aziz Yıldırım’ın her dediğine tamam diyecek bir yaradılışa sahip olması. Sıradan oyuncuları herkes yönetir. Büyük hocalık, büyük yöneticilik de zaten büyük adamları yönetebilmektir. Bir ay evvel Christiano Ronaldo da Alex’in durumundaydı. “Ben memnun değilim” diyordu. Gollere sevinmiyordu. Tweet’ler atıyordu. Peki ya şimdi? Her maçta, Real Madrid’i kurtarıyor. İşte Jose Mourinho bu yüzden büyük hoca. Real Madrid’i şampiyon yaptığı için değil, Ronaldo’yu yönetebildiği için. Alex’i yönetemeyen bir adam hoca değildir, geçiniz... Ama Alex de hocasının bu zaafını kullandı. Son maçta tribüne çıkması işin bitiş noktasıydı. Sen o takımın kaptanısın. Kaptan gemisini ilk terk eden olur mu?
Paylaş