Meslek arkadaşımızdı. Aynı dönemlerde Aktüel'de birlikte çalıştık. Sonra dağıldık. O sıkı bir mutfak elemanıydı. Bir tür aşçıbaşı. Pek çok dergi çıkardı.
Ama siz onu o dönemden tanımazsınız bile. Bu mesleğin de böyle bir nankörlüğü vardır işte. Kendi imzana çalışmadığın sürece ancak mesleğin profesyonelleri tarafından tanınırsın. Ve günün birinde önce köşe yazmaya başladı, derken bir televizyon programı yaptı. Kimsenin ondan beklemediği bir performansla herkesi şaşırttı. Yöneticileri onu sosyetik zannediyorlardı, ondan sosyete haberleri getirsin istiyorlardı ama o komik kadın çıktı! g.a.g. programıyla ortalığı dağıttı. Sadece güzel yeşil gözlerinin hatırına değil, esprileriyle hem gazetede hem televizyonda bir anda öne çıktı. Son olarak da bir kitap (Gayet Ciddiyim!) yaptı. Gülse Şener, soyadının Birsel olmasına katkıda bulunduğum ve çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Seven insan belli eder. Röportaj yapar....
Bir gecede mi köşe yazarı oldunuz?
- Yok hayır, bir akşam üzeriydi! Tayfun Devecioğlu çağırdı ve şöyle dedi: ‘‘Sosyetik partilere, davetlere filan gidiyormuşsun. Haftasonu eki çıkarıyoruz. Bize yazar mısın!’’ Zannediyorlar ki, o kokteyl senin bu parti benim, her gece kabarık eteklerimi savura savura geziyorum! Ama 10 yıl gazetecilik yapmışım, ‘‘Köşe yazarı ol’’ diyen çıkmamış. Reddetmek olmaz. ‘‘Elimden geleni yaparım’’ dedim. Senin durumundan farklı değil yani: 10 yıl ve 1 gecede köşe yazarı oldum!
İyi de benim kocam meşhur bir gazeteci değil! Torpilli yazar olmak nasıl bir şey? Murat Birsel'le evli olmasaydınız, bu konumda olabilir miydiniz?
- Murat olmasaydı ben bir hiçtim! Şu an overlokçuluk ya da sonütücülük yapıyor olurdum! Zaten yazıları da, g.a.g. metinlerini de o yazıyor, ben imza atıyorum! Şaka yapmıyorum, böyle düşünen sivri zekalılar var. Ne yalan söyleyeyim, torpilli yazar olmak isterim. Kitap çıkalı 3 hafta oldu, Sabah'ta tek satır tanıtım çıkmadı. Üstelik ilk bir yıl yazılara para da vermediler. Bir yerde, ben onlara torpil yapıyorum!
Peki güzel olmasaydınız size bu şansları (televizyon, gazete, dizi) tanırlar mıydı?
- Gazetede bir etkisi olmadı. Onlar ‘‘O bir sosyetik!’’ yanılgısıyla köşe verdiler! Ama televizyonda eli yüzü düzgün olmak mühim, bak o doğru. Akıllara durgunluk verecek derecede güzel ama salak olsaydım, şu anda g.a.g. diye bir program yoktu. Bilmem anlatabildim mi? Bu arada çok gururluyum, dost düşman öğrensin: Bu hafta 4. ödülümüzü aldık ve 50. programı çekiyoruz!
Bu arada neden çocuk yapmıyorsunuz siz? Yoksa çocuğunuz mu olmuyor!
- Memnun olduğum husus şudur ki, anneler hatta kayınvalideler bile artık bu soruyu sormuyor! Yoksa sana soruyorlar mı? Annelik içgüdülerim çok kuvvetli değil benim. g.a.g.'ı seyredenler esprilerden bilir, sonsuz bir çocuk sevgim yok. Yeğenlerime bile maalesef biraz ilgisizim. Bir erkek yeğenim var, ablamı görünce üzerine atlıyor, saatlerce boğuşuyorlar, sonra kafasını kaldırıp beni işaret edip, ‘‘Bunun adı neydi?’’ diye soruyor!
Kocanızla yaşadığınız birbiriyle ters orantılı gelişmeler, sizi etkiliyor mu? Bu yüzden evde gereksiz yere kavga çıkıyor mu? ‘‘A star is born’’ filmindeki gibi, biri, hafiffff uykuya yatmışken; diğeri gündemin tepesine geldi de...
- Evde gerekli yere bile kavga çıkmıyor ki, böyle uyduruk şeylerden çıksın! Yaptığım her şeyde beni arkamdan iten, cesaretlendiren Murat aslında. Kendisiyle ve dünyayla bu kadar barışık bir adam azdır. Hem galiba köşe daha önemli Murat için. Karşısında kamera olmasa da yaşıyor. Ama yazı tutkusu, haber tutkusu, işte o başka. O zaten sürpriz sever, hiç ummadığımız bir zaman ve mekanda yine karşımıza çıkacaktır...
Hayatınız boyunca oyuncu olmak istemişsiniz meğer! O zaman neden küçük yaşlardan itibaren Ercan Arıklı'nın etrafında dolaştınız da Atıf Yılmaz'ın peşinden gitmediniz?
- Kader işte! Gazeteciliği, hayatımın mesleği olarak değil, okuldan arta kalan vakitlerde yapılacak kısa süreli bir iş gibi görüyordum. İnsan içine girmeye görsün...
Dizinin 2. haftada kaldırılmasına üzüldünüz mü?
- ‘‘Buruk bir sevinçle’’ karşıladım denebilir! Seyrederken mutsuz oluyordum çünkü. Ortada senaryo yoktu, espriler iyi değildi. Yazı yazan ama işe karışamayan biri için büyük ıstırap. Şimdiye kadar bir sürü parlak iş yapmış insanlar ve şirketler bir araya gelip ortalama bir şey çıkarttılar denmesin diye kalktı dizi yayından. Yoksa o ayarda bir sürü dizi var. 2 bölümde bitirerek bir rekora imza attık! Ama vallahi benim oyunculuğumu beğenmişler!
Medyaya bulaşmanıza sebep olan üç isim? Kimler yaptı size bu kötülüğü, açıklayın!
- 1) Elvin Aydın. Çünkü Ercan Arıklı'nın Boğaziçi'li stajyerler aradığını söyledi ve telefonunu verdi. 2) Ercan Arıklı. Çünkü beni işe aldı. Ama o hepimizin ustası. İyi ki aldı. 3) Gülay Göktürk. Çünkü ilk yazımdan sonra beni cesaretlendirdi.
Gerçekten komik bir kadın mısınız? Yani doğru olmayabilir mi?
- Valla, g.a.g.'da anlattıklarıma millet gülüyor, e onları da ben yazıyorum. Demek ki komiğim! Ama girdiği yerde seri espriler yapan, hikayeler anlatan, herkesle birinci dakikada kaynaşan komiklerden değilim. Ancak kendimi rahat hissedersem çenem açılır. Yıl 1998. Cannes'da çok içki içip eğlendiğimiz bir akşam bana ‘‘Cem Yılmaz'dan bile komiksin!’’ diyen babam değildi herhalde! O gece alkol beni gevşetti, komiklik mi yaptım, yoksa sen iyice sarhoştun ve her şeye gülüyor muydun, onu bilemem tabii!
Neden siz geldiğiniz çevreden farklı olarak yazma, çizme, okuma gibi yorucu faaliyetlere bulaştınız? Zorunuz neydi?
- Geldiğim çevre derken ‘‘Zengin, kırmızı arabalı, saçları hep şampuan kokan, babasına 'babişko' diye hitap eden kızlar’’dan mı söz ediliyor? Çoğu arkadaşım sıkı ‘‘okurdur’’ aslında. Yazı yazanlar da var! Amma önyargılısınız be!
En beğendiğiniz köşe yazarı ben miyim?
- Hayır, ama en beğendiğim röportajları sen yapıyorsun.
Ben sizi Murat Birsel'le tanıştırmasaydım evde mi kalacaktınız?
- Evet, evlenme merakım yoktu, evde kalmaya meyilliydim yani. Allah senden razı olsun!
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Sizde farklı bir şey var da, o nedir?
- Şimdiye kadar çıkıp kendi yazdığı mizah malzemesini anlatan kadın olmadı, belki fark odur. Bu tuhaf bir şey aslında. Çünkü kadınlar bence erkeklerden daha komik. Daha ince şeylere takılıyorlar, klişeleri daha çabuk fark ediyorlar. Ama galiba etrafta erkek varsa, komik kadınların çoğu, hemen kadınsal ortamlardaki hokkabaz hallerinden sıyrılıp ‘‘şık, zarif, seksi kadın’’ı oynamaya başlıyorlar. O zaman da ‘‘erkekler espri yapar, kadınlar güler’’ oluyor.
Sizin gündeminizde bugünlerde neler var?
- Kitap güzel satıyor, eteklerim zil çalıyor! Sonra g.a.g.'ın 50. programına bir sürü soytarılık hazırlıyoruz, onlarla uğraşıyorum. Üniversitelere söyleşi sözümüz vardı, kitabın imza günleri de çakışınca, bayağı bir iç turizm görünüyor bana. Mesela bu röportajın çıkacağı gün Ankara'da Migros D&R'da olacağım. Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Konya, azıcık gezeceğim yani. Bir de sitcom yazmaya başladım. Oyunculuğu sevdim ya, bari kendim yazayım diyorum.
‘‘Bu Gülse olamaz!’’ diyebileceğimiz bir özelliğiniz...
- İçin için karamsarım ben. Pek kimse bilmez. Bugün itibariyle herkes bilecek tabii! Sonra ‘‘İnsanlar beni sevmiyor’’ diye düşünürüm. Paranoyağımdır da: ‘‘Herkes birbiriyle arkadaş. Ekip oldular. Beni dışarıda bıraktılar.’’ Var yani bu tür manyaklıklarım ama iyi maskelerim...
İDEAL KARIŞIM: HUZUR VE HEYECAN
İdeal aşk tarifiniz?
- Hem huzurlu, hem heyecanlı... Nasıl olacaksa!
İdeal evlilik tarifiniz?
- Hem huzurlu, hem heyecanlı... Nasıl kalacaksa!
İdeal iş tarifiniz?
- Az yorulduğum, çok heyecanlandığım, çok güldüğüm, sonucunu hemen aldığım, sonucunu herkesin gördüğü, iyi para kazandığım, tehlikesiz bir iş. Şu anda yaptığım şeylere çok yakın. Hem huzurlu, hem heyecanlı... Yakın zamanda nasıl olduysa!