Paylaş
“Alo, alo.... Anne? Ayça?”
“Yok abla benim, Mahmut. Yani jigolo Mahmut. Dur abla, ne olur telefonu kapatma! Yetiş abla, ne olur yetiş...”
“Hey deli oğlum! Kafayı mı yedin gecenin bu saatinde beni arıyorsun, bu ne cüret? Ey Allahım...”
“Ablam ablam dur, ne olur bir dakika dinle.”
“Ne oldu? Lafımı dinlemedin, tabi jigololuğa devam değil mi? Allah vere evli bir hatuna musallat oldun, kocası da seni kesin patakladı. Oh olsun işte...”
“Yok abla öyle değil. Evli hatunla işim olmaz benim. Durum şu ablam ablam... Soyuldum, düpedüz soyuldum.”
“Nasıl yani?”
“Ya abla sana her şeyi anlatacağım ama önce ne olur gel beni bu otelden çıkar. Rehin kaldım burada.”
“Ulan Mahmut var ya, başıma bela oldun resmen. Adres ne? Ver çabuk.”
İş düştü başa, şimdi gitmesen olmaz. Yalnız da gidilmez haliyle, neyse Allah'tan bizim eve elli metre yakında oturan şoför Refik amca vardı. Aradım, uyandırdım. Sağolsun sayesinde vardık otele. Otel de beş yıldızlı bir saray yavrusu...
İçeri bir girdim ki peh peh ortalık karışmış. Koca otel ayağa kalkmış, polisler herkesi sorguya çekiyorlar. Tam o sırada Mahmut gözüme ilişti. Koltuğun tekine oturmuş, üzerinde bir don, sarılmış battaniyeye zangır zangır titriyor. Beni görünce sevinçten çıldırdı Franco'dan bozma çakma Kıvanç Tatlıtuğ.
Ne yalan söyleyeyim, onu o halde görünce içim de cız etmedi değil. Pek korkmuş her ne olduysa...
Gittim yanına kalkıp sarıldı bana, “Ablam ablam, iyi ki geldin!”
“Dur hele, anlat bana ne oldu burada?”
“Ya abla sorma, ah eşşek kafam dinlemedim seni. Geçen gün Tarabya'da bir hatunla tanıştım. Baktım süslü püslü, el ayak safi pırlanta. Tamam dedim kendi kendime, al sana yolunacak bir tavuk.”
“Eeeeeee?”
“Eeeeeesi ablam başladık bu hatunla sohbete muhabbete. Yine yazdım hatuna aynı sana yaptığım gibi. Anlattım işte yok teknem var, yok yılın yarısı İtalya'da yaşarım diye. Baktım hatunun da pek hoşuna gitti, başladık flörte. O da bana acıklı hikayesini anlattı. İşte kocası aldatmış bunu, adam zaten içgüveysiymiş, bu da adamı koymuş kapının önüne. Artık şu hayatta tek istediği güvenebileceği, sevebileceği, onu da çok sevecek olan bir adammış falan... İşte böyle, dedim ya başladık görüşmeye... Nasıl üstüme titriyordu bir görsen, hatta bana senin paranı da istemiyorum falan dedi. Düşünsene abla, tam benlikti yani. Ulen Mahmut dedim ahan da buraya yazıyorum, artık senin sırtın gelmez yere.”
“Ulan salak...”
“Dur ablam dur, daha bitmedi. Neyse işte üç beş takıldık falan, hatta karizmam çizik yemesin diye bir hafta ne yedik ne içtik hep ben ödedim. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez dedim. Bu geceye kadar her şey yolunda gidiyordu işte. Dün akşam dedi ki bana “Ya Franco aşkım, yarın akşam bir değişiklik yapalım. Şu meşhur otel var ya hani odaları boğaz manzaralı olan, oradan ayırtalım bir padişahın sağ kolu suiti, iki sevgili romantizmin sınırlarını zorlayacak bir haftasonu geçirelim. Ha bu arada bu benden sana hediye. Biliyorum kadınına para harcatmayı sevmiyorsun ama ne olur bu seferlik kabul et, içimden geldi.”
“Hal böyle olunca ben de ses etmedim abla, tamam bebişim dedim hatuna. Canıma cömcöm tabi. Sonra işte bu sabah buluştuk otelde. Önce kaç metrekare olduğunu bile çözemediğim odamıza yerleştik. Abla bir gör kafayı yersin. Önce havuza indik, şampanya ve çilek söyleyip güneşlendik ettik. Sonra canı sauna çekti hatunun. Arkasından da neydi adı, ha Filipin masajı, ona da girdik. Sonra odaya gidip giyinip oteldeki lokantaya yemeğe indik. Jumbo karidesinden tut havyarına yedik, içtik. Ha iki şişe Mordon Guj şampanya da cabası... Sonra işte malumun odamıza çıktık, bir Mordon Guj da oraya istedik.”
“Oğlum hadi sabahın dördü, seri anlat biraz.”
“Tamam abla dur, sonuna geldim zaten. İşte tüm bu olan bitenden sonra tek hatırladığım, gecenin bir körü deli bir baş ağrısıyla uyandım. Sağa baktım, sola baktım, bebişim nerdesin dedim, tuvalete gittim baktım, benim hatun hiçbir yerde yok. Yer yarıldı içine girdi sanki. Cep telefonunu aradım durdum, kapalı. Ha bu arada sanki her yerim uyuşuk, kolum kalkmıyor yerinden. Tam o sırada bir de ne göreyim ki, ne pantolonum var ortada, ne de gömleğim... En fenası da cüzdanım yok abla. Sonra dank etti bana, meğer kadın içkime ilaç atmış. Ben zıbarınca da ne var ne yok almış gitmiş. Seni aramadan indim resepsiyona polis çağırttım şikayet etmek için. İşgalini tarif edince polisler hemen tanıdı. Meğer bu kadının adı “Kafa Koparıcı Nazan”mış. Koca bir erkek ordusu bu hatunu arar dururmuş. Hele evli adamlara neler neler yapmış... Olan biteni kasete çeker, sonra bu adamlara şantaj yaparmış...”
“Ah benim salak oğlum, ben sana demedim mi; CV'ni yolla da iş bulalım sana diye. Hem kendini kurtarasın hem de elin kadınlarını rahat bırakasın diye. Hem sen bana söz vermemiş miydin? Ah Mahmut ah... Neyse yapacak bir şey yok, olan olmuş. Bu da sana son ders olsun. Hiç değilse sağlığına zarar gelmemiş. İyi de anlamadım gecenin bir saati beni niye buralara çağırdın? Şikayette bulunmuşsun, işte git zıbar evine.”
“Abla nasıl gideceğim eve? Resepsiyondakiler de benim için polis çağırdı. Tüm gün yediklerimizin içtiklerimizin parasını ödemeden salmıyorlar ki beni. Odanın geceliği beşbin dolar, üç şişe Mordon Guj üç milyar, Filipin masajı beşyüz dolar. Adamlar diyor ki; ya ödersin dokuzbin doları ya da seni polise teslim ederiz. Abla bittim ben... Eniştemin kredi kartı da bendeydi, o kullanmıyor diye ihtiyaçlarımı onla hallediyordum. Ha bir de bizim muhtarın çekini yarın kırdıracaktım, o da bana komisyon verecekti. Abla bittim ben, ayağını öpeyim yardım et!”
“Mahmut sen kafayı mı yedin? Sana nasıl yardım ederim ben? Oğlum bu benim gazeteden aldığım bir yıllık maaş. Bak iyice tepem atıyor. Yani beni bunun için mi çağırdın dangalak?”
Baktım elden gelen bir şey yok, genel müdürle görüşmek istdiğimi söyledim. Adamcağız yatağından kalktı geldi. Anlattım durumu, yalvar yakar rica minnet kabul ettirdim. Bizim hergele tüm yaz boyu otelde her türlü işe koşturacak, bir halt yer de kadına kıza takılmaya kalkarsa da kefil benim. Müdürle anlaşmayı sağladım. Gittim Mahmut'un yanına, "Tamam" dedim, "Yine yırttın. Ama bilesin, yaz boyu bu oteldesin. Bak bu vesileyle CV'ye gerek kalmadan iş sahibi de olmuş oldun. Tek fark şu, eşşek gibi çalışacaksın ama cebine bir kuruş girmeyecek. Al işte bu da sana kapak olsun. Yüzümü de yere eymeyesin, sonra elimde kalırsın!”
İşte böyle... Bizimkine bir üniforma da verdiler, şimdilerde padişahın sağ kolu odası, mutfak arası koşturup duruyor.
Paylaş