Paylaş
Tabii biraz da insanın ne tarafıyla okuduğuna bağlı.
Hangi duygularla okuduğuna bağlı.
Niyetine bağlı.
İyi niyetle mi, kötü niyetle mi?
Nereye çekersen oraya gidecek cinsten kısacası.
Ama benim niyetim iyi, baştan söyleyeyim, peşin peşin, temiz yani içim.
Aksi halde herhalde kendimi afişe etmezdim, şükür daha aklımı o derece kaybetmedim.
Şimdi asıl konumuza gelelim.
Sanırım ben fingirdeyemeden öleceğim.
Odun geldim, odun gideceğim, içsel olarak kadınsal dürtüleri çok yoğun yaşasam da dışsal olarak gösteremiyorum bunu, dışarıya vuramıyorum içimdeki o halet-i ruhiyeyi.
Bu nedenle haliyle kimseler bakmıyor yüzüme, çirkin de sayılmam hâlbuki, boyum posum da yerinde, hele ki yaşıma göre maşallahım var vallahi de...
Ama işte hayat acımasız, daha doğrusu elin kadınları o kadar işveli, o kadar cilveli, o kadar fingirdek ki...
Eh, hâl böyle olunca da bizim suratımıza bakacak değiller yani.
Geçen gece büyük bir davet vardı, şurada da yazın bitmesine ne kaldı dedim.
Yürü Ayşe, süslen püslen, bu belki de senin bu yaz için son şansın.
Ama bak ne yap, ne et, bu sefer yine öyle sopa yutmuş gibi durma, hiçbir halt yapamasan bile arada ellerinle saçlarını falan karıştır, ayağına zaten yürümeyi beceremediğin en yüksek topuklulardan giyiver, böylelikle sen düşmeyeyim diye bir sağa bir sola zorunlu olarak sallanıverirken hiç değilse salınıyor havası yaratırsın ister istemez, en azından görüntü itibariyle.
Biraz da dekolte, ne de olsa alışık olmadığından onu da çekiştirirsin tüm gece, eh hareket olur bari işte, kazıksın çünkü düpedüz bir kazık.
Partiye gittim, baktım şöyle, ulen dedim ne kadar keklik sekişli hatun varsa hepsi mi bu partiye gelir kardeşim?
Otur Ayşe, sıfır baştan kaybettin.
Hatunlarda bir cilve, bir işve, bir fingirdeme, bir göz hapsine alma, ağızları ayrı işliyor, gözleri ayrı, elleri ayrı, ayakları ayrı, elleri ayrı...
Gittim bizimkilerin yanına, erkekler “hoşgeldin kanka” dediler.
“Bu gece kanka yok” dedim.
“Bu gece kadınım”, attım saçları şöyle arkaya, oturdum sandalyeye, attım kürdan bacaklarımı da üst üste.
“Ne içtin sen, iyi misin?” dediler.
“İyiyim, bomba gibiyim.”
Davet başladı hızlanmaya, neredeyse herkesin bir kavalyesi, bir damı var, neredeyse de tek sap benim, kadere bak.
Ah anne, ah diye geçirdim içimden, bunlar hep senin yüzünden, uzun boyumu kompleks yaptım sayende, “sınıfta en uzun sensin” dedin diye, yıllarca sakladım kendimi millet dalga geçmesin diye, sakla sakla bak düştüğüm hallere.
Bunları düşünmeye dalmışken birden bir kız arkadaşım yanında davetin en karizmatik adamıyla girdi burnumun dibine.
“Ayşe, Ozan seninle tanışmak istiyor.”
“E tabii...”
“Gerçi o seni tanıyor, hatta sana hayran...”
“Aa öyle mi, ne kadar naziksiniz.”
Tamam dedim, kader sana da güldü, zaten her adam öyle yapış yapış kadınlardan haz etmez ki, benim gibi olacaksın, soğuk, hafif kasıntı, biraz erkeksi, cool yeaaa...
“Evet, hayranınızım, daha doğrusu ailece hayranınızız. Eşim şu an Bodrum’da, o da size bayılıyor, ikimiz de hiçbir yazınızı kaçırmıyoruz. Ayrıca yaşadıklarınız gerçekten çok zor şeyler, valla çok güçlü bir kadınmışsınız ama yakından görünce zaten belli oluyor, diğer kadınlara pek benzemiyorsunuz, katı ve çok güçlü bir yapıdasınız, belli. Bir akşam yemeğe getirsin Aysun sizi bize, çok seviniriz.”
“Sağ olun, çok memnun oldum, ben de beklerim, eşinize sevgiler.”
Aysun’un poposunu çimdikledim...
“Salak mısın, neydi bu?”
“Sevinirsin sandım, adam iltifat etti işte yazılarına...”
“Fingirdemeden ölmeyeceğim Aysun” dedim, kendimi pistin ortasına attım.
En son kendi düğünümde dans etmiştim, figürlerim eski olsa da kısa sürede uyum sağladım, saçlarımı bir sola, bir sağa savurdum, ayakkabılarım yüzünden sayısız kere düşme tehlikesi atlattım ama son düşme tehlikem ciddiydi ve birinin kolları sayesinde düşmekten kurtuldum.
Bingo. Yakışıklı, 50 yaşında, boşanmış, işi gücü, hali vakti yerinde...
Ay Allah’ım nazarlardan koru. Daha fazla yazmayayım olur mu? Zaten giyineceğim şimdi, yemeğe çıkıyoruz çünkü.
Evet, sanırım fingirdemeden öleceğim çünkü beceremiyorum ama demek isteyince fingirdemeden de oluyormuş.
Ayşe’nin notu... Fingirdemek: Dikkati çekecek kadar kırıtkan, oynak davranmak.
Paylaş