Paylaş
Şimdi nereden çıktı bu yazı derseniz...
Bazen yaşanılanlara bakınca özellikle politik gündeme, etrafta bir anda peydah olan ağzı bozuk zibidilere, sonra da köşe yazılarıma, yahu deyiveriyorum Ayşe, bu kadar birikimin var, bu kadar okumuşluğun, dinlemişliğin var, sen de herkes gibi bu hallerin içindesin, a be kızım ne eder de boş boş yazarsın?
Yazsana sen de politika. Yahu sen de ses çıkartsana. Bıraksana gurmeliği falan, bıraksana sayfanda okurunu güldürmeyi, anıları, hayalleri ya da senin yaşadığın hayatın hallerini, düşmüşsün çukura kalkamamışsın, hayat yolunda ayağına bir o takılmış bir bu... da bırak ya.
Yaz, başla hemen politikaya. Açtım bu konuyu eşime dostuma “aman” dediler, “onlardan çok var. Ayrıca senin kulvarın artık belli” dediler, “bu saatten sonra kimse takmaz senin politik yazılarını.”
Bir yazsam görürsünüz diye geçirdim içimden, sonra da hak verdim arkadaşlara. Ayrıca dediler ki “sen yetiş Ayşe’sin, unutma.”
Ha valla nasıl unuturum ya. Dört senedir okurlarımla yürütüyoruz o sayfayı da. Dert de dinliyorum, yardımlar da yapıyoruz imece usulü. Yardımlar derken öyle uyduruktan değil ha, yazmam ama buraya.
Dert kısmına gelince ise köşe yazarı bazen kaptırıverir kendini okuruna. Öyle şeyler yazılıyor ki bazen yazara, tabi onları da yazmam burada ama ne hayatlar var diyeyim, siz anlarsınız nasıl olsa.
Eh öyle yakınlık kurulunca da aile gibi oluyor köşe yazarı ve okur sonrasında, gün geliyor ben de anlatıveriyorum bir iki derdimi, tasamı onlara.
Bir anda kaptırıveriyoruz kendimizi yaşadıklarımıza, kaç aile olduk böyle sayamadım ben ama biz iyiyiz, yani o kadarını söyleyebilirim bir köşe yazarı olarak büyük bir mutlulukla.
Tabi köşe yazarına hep canım, cicim e-postaları gelmez illa, aslında pek gelmezler ya. Ben şanslıyım galiba bu konuda, bir zamanlar fi tarihinde şunlar gelmişti mesela;
“Hey sen, babandan miras mı kaldı bu köşe?”
“Hey sen, amcan mı bıraktı bu tahtı sana?”
“Hey sen, kimin sevgilisiydin de kaptın bu sayfayı acaba?”
Ama bazı okur her şeyi yazar adama, yani yazara.
Okur akşam karısıyla ya da kocasıyla kavga eder, sabah hıncını köşe yazarından alır.
“Senin o yazını var ya!” diye başlar e-postalar. Akşam takımı maçı kaybeder, yine bundan köşe yazarı sabah payına düşeni yaşar. “Sana o sayfayı vereni var ya.” Örnekleri yazmakla bitmez aslında.
Her an kafası bozulan biri, köşe yazarına söver, sayar, eh kimin e-posta adresi tüm Türkiye’nin önünde bu kadar?
Köşe yazarını güçlü zannederler, kalemi elinde istediğini yazar... Aslında büyük güçtür bir bakıma ama tek virgülle hayatı da kayar, o virgülü köşe yazarı hep bilmek zorunda.
Köşe yazarı zavallım sokakta bile yürüyemez, 10 seveni varsa her köşe yazarının en az da yüz sevmeyeni vardır, zor iştir köşe yazarı olmak. Hele benim gibi internet üzerinden altın günlerine bile katılmaya başladıysan, okurun seni bir dükkândayken arıyorsa, “Ayşe kazık attılar bana, değiştirmiyorlar kazağımı, bakın dedim Ayşe Aral arkadaşım, alın telefonda, eğer değiştirmezseniz sizi yazacak.”
“Alo, evet doğru, benim, değiştirin, valla yazarım.”
Böyle 24 saat çalışıyorsa bir köşe yazarı valla zordur köşe yazarı olmak.
Şakası da bir yana onurdur, gururdur aslında, hele de Hürriyet gibi bir gazetede yazmak.
Ayşe’nin köşe yazarı notu: ha bir de ailesi köşe yazarına karışır. “Neden her şeyini bu kadar açık yazıyorsun?” der anne, kardeş, evlat.
Bir de gel bunlarla uğraş. Ne yazayım ya politika yazma diyorsunuz, herhangi bir dalda uzmanlığım da yok, eh olduğum gibi kendimi de yazmazsam o zaman beni niye bu sayfalarda tutsunlar?
Ayşe’nin gurme notu:
Geçen cumartesi gurme yazısı yazmıştım, sonunda da “evde torbada özel Ayşe soslu tavuk var” demiştim.
Bir sürü tarif isteyen okur e-postası geldi, bir sürü evde “Ayşe tavuğu” pişti, beş-on tavukyemez yaramaz sayemde tavuk yemiş, birkaç aile Ayşe tavuğuyla misafir ağırlamış, birkaç gurme okur dostla tanıştım, sürekli tarif alışverişi yapıyoruz. Hâlâ tarif soran var. Ben böyle yazacağım ya. Yaşşayın yaşşayın ya.
Ayşe’nin köşe yazarı notu: Köşe yazarı vitrin mankeni gibidir, ona ne kıyafet biçtiyseniz onu giymiştir.
Bazen ailesinden birini kaybetse bile sahneye çıkması zorunlu bir sanatçıdır aslında köşe yazarı, hep yazmalı, canından bıkkınken aklından kelimeler akmazken, hayata “pause” demek istemişken de, sayfa mühimdir boş bırakılmaz. Saygı önemlidir, karşındaki okurdur, en saygı duyulması gereken de okurlardır, bu saygı köşe yazarı için yoluna devam etmesinin en mühim arzusu olur.
Paylaş