Paylaş
Ne zaman çocukluğumu düşünsem, Noel dayı görüntüsünde bıçkın bir delikanlı hali belirir gözümün önünde…
Üniversite yıllarında dedemden aldığı harçlıkları bebekler, kıyafetler ve o zaman bulunmayan bebek bezlerine harcayarak hem benim hem annemin gönlünü fethetmeyi taa o yıllarda becermiştir.
Ben altı yaşına geldiğimde, dayım üniversiteden mezun oldu…
Bizim evde bir sevinç bir sevinç, Cemal yurda dönüyor diye. Ama sonradan anladık ki sevincimiz az sürecekmiş çünkü İngiltere’de yaşamaya karar vermiş, hatta işe bile girmiş…
Bir yaz tatili, yine Dayday eli kolu bebek dolu geldi ama bu seferki bebeklerden biri diğerlerinden çok farklıydı, çünkü o bir Eskimoydu!
Aman Allahım öldüm bittim ben o Eskimoya, nereye gitsem yanımda. Günlerce isim bulamadım kendisine çünkü bir türlü çözemiyorum kız mı erkek mi diye.. Eskimo ya, tulumu sabit apış arası kapalı….
Sonra kız olmasına karar verdim ve sıra geldi isim bulmaya…O günler ağzımdan düşmeyen bir şarkım vardı benim “Ben sana yandım Zühtü” diye… Her ne kadar kadın adı gibi durmasa da ben bebeğimin adını Zühtü ilan ettim.
Daha sonra Zühtü’nün hayatını kolaylaştırmak için bir takım girişimlerde bulundum. Önce kapalı olan ağzını bir makas yardımıyla kestim ki yemek yiyebilsin.. Sonra sıra geldi apış arasına.. İki delik de oraya.. Tuvalet ihtiyaçlarını giderebilsin diye… İlk makyaj denemelerimi de kendisi üzerinde yaptım baktım pek bir güzelleşti, dedim ki: “Ayşe sen de ara sıra allık kullansan fena olmaz ama annenin odasına da bu sıklıkla dalmak olmaz.” Tek çare şu: Ezilip toz haline getirilen allık ve sünger Zühtü’nün ağzından içeri konulup sotelenecek, ihtiyaç oldukça çıkarıp çıkarıp sürülecek…
Böyle de oldu. Her sokak gezmesinde pembe olan yanaklarımın sırrını iki sene boyunca üzerimde yapılan her türlü aramaya rağmen ne annem ne de babam keşfedebildi Zühtü sayesinde….
Zühtü’yle hayatımız hep şeker tadında geçmedi elbet kötü günleri de beraber yaşadık. 1978 Ankara seyahati, Ayşe’nin delik kalbinin onarılma operasyonu, 1979 camlarımızın patladığı Independenta Kazası ve 1980 ihtilali ve 1984 depremi gibi…
Hele depremi unutmam imkansız. Çok büyük bir deprem olmamasına rağmen çok sallanmıştık. Annem babam kardeşimle beni yaka paça sokağa çıkartmıştı ve Zühtüm evde kaldığından ağlama krizimi engelleyemeyen babam beş katı geri çıkıp Zühtü’yü kapıp geri gelmişti.
Dayımı, Zühtü’yü ve hala aklımdan çıkmayan o deprem gecesini neden mi yazdım, şundan ;
Dün sabah büyük bir kabusa açtık gözlerimizi…
Şili’deki büyük depreme.. Ve benim dayım iş için orada….
Haliyle dayıma ulaşmak namümkün, hepimiz perişanız ,depremin şiddeti de düşünüldüğünde aklımıza iyi bir şey gelme ihtimali neredeyse yok gibi…
Üstüne üstlük dayım. eşi ve kızı Avustralya’da yaşadıklarından, o saat yengem ve kızı uykuda ve onlara haber vermemiz lazım ama nasıl söylenir ki? Biz bu kadar bitikken, kim bilir onlar ne hale gelecekler?
Çaresiz yengemi aradık, perişan oldular tabi. Allahtan ümit kesilmez başladık beklemeye….
CNN’deki görüntüler içler acısı, tek tesellimiz , Şili alt yapı olarak güçlü…
Ve mucize gerçekleşti! Kuzenimin telefonuna dayımdan bir mesaj geldi : “Yaralı değilim, kaçıyoruz!” diye.
Mutluluğumuzu düşünsenize… Ama tabi ki korkularımız bitmedi, sırada var tusunami…
Yine Allaha şükür tusunami teğet geçti ama bu akşamüstüne kadar dayımdan yine alamadık haber, ta ki iki saat öncesi attığı “Uçak bekliyoruz” mesajına kadar.
Son cümleler böğürerek yazılıyor. Tez zamanda evine var Dayday…
Annem, yengem, ben, Ayça, Hale, Begüm, Zühtü seni bekliyoruz.. Ayrıca da seni çok seviyoruz…
NOT: Bu yazı yazılırken de Zühtü yanımda. Hani merak edersiniz belki diye söyleyeyim dedim…
Paylaş