Amanın da karpuz denize düşmüş -2

Dün yazdığım gibi bu sefer Veli’ye sözüm geçemedi ve “Ver elini Antalya” dedik. Uçakta her zamanki gibi yine orta kıvamda bir kriz yaşadım bir türbülansta ama sağ olsun Veloş’um sayesinde bu sefer kolaylıkla atlattım.

Haberin Devamı

Antalya’ya vardık. Yolda giderken Veli hiç susmadı, sürekli anlatıp duruyordu.

“Sabah 2 saat, öğleden sonra 2 saat yüzeceksin canım. Öğle yemeğinden önce sıcak taş terapin var, akşamüstleri de yosun ama en mühimi her sabah altıda Hintli Tankuri Hoca’yla kundalini yoga yapacaksın.”

Sinirden benim yanaklar yine başladı hop hop atmaya ve dayanamadım.

“Biz tatile mi gidiyoruz yoksa Survivor’a mı? Yemek menüsü nasıl; salata ve haşlanmış o, bu mu sadece?”

“Ay Ayşe saçmalama, hepsi senin iyiliğin için. Bazen düşünüyorum acaba bende mi bir manyaklık var diye? İster uygula, ister uygulama; yetti ama.”

Zılgıtı yiyince silkeleniverdim.

“Tamam Veli”

Hadi yoga işkencesine tahammül ettim sabahın bir köründe ama ya yüzme? Nasıl yüzeceğim  ben günde 4 saat? Tek çare hocayı bağlamak elbette; tabi bağlanabilinecek, kafa bir tipse. (Bu arada yoga işkence demem yanlış anlaşılmasın; sabahın 6’sında olması ve beynimin içinin henüz buna hazır olmaması benim için işin işkence tarafı)

Haberin Devamı

Amanın da karpuz denize düşmüş -2

Aklım bunlarla doluyken otele vardık. Aman ya rabbim, bir an cennete düştüm sandım. Aslında otel de denmez; minik, yani bir motel; az odalı ama ultra lüks.

Veli işte ne yapar ne eder, bulur böyle yerleri. Tatil, otel, lokanta mokanta konusunda hakkını hemen peşin peşin teslim etmeli.

Resepsiyona vardığımızda Veli’ye yaslanıp; “Bacaklarım ağrıyor” dedim.

“Sana topuklu giyme dedim Ayşe, inatsın işte.”

Her türlü ağrıya rağmen havamdan, aframdan taframdan asla vazgeçemeyeceğimi söylemedim haliyle.

“Hım haklısın” dedim sadece. (Beynime de bir not ekleyiverdim; eh Veli, şu canımın acısı geçsin de ben seni yine eskisi gibi hizaya sokacağım diye)

Odamıza varınca  motele olan beğenim ikiye katlandı. Yok arkadaşlar, yok böyle bir şey. Eve meve gerek yok, insan bir ömür boyu bu odada yaşayabilir.

Her şey mükemmel. Odaya yerleştik, soyunduk dökündük,  yemeğe gittik.

Nasıl açım, nasıl.

Haberin Devamı

Menü geldi, okurken  gözlerim oluverdi faltaşı.

1.bilmem ne yosununa sarılı çiğ balık ciğeri

2.vinegar soslu ibadullah, buharda sebze

3.keçi  peynirli o, bu, şu; aklınıza her ne gelirse…

Hepsini yazmıyorum ama inanın  diğer yemekler de bunlardan farklı değildi.

O an uyandım ki ben bir detoks kliniğine düşmüştüm Veli sayesinde. Ciddi ciddi sinirlendim, hiç işim olmaz bu işlerle benim,  sıkıntıya da asla gelemem. Bir anda Veli’ye nasıl bir bakış attıysam anladı bendeki siniri.

“Veli lütfen buradan gidelim, tamam niyetin iyi ama ben çok fazla gerildim. Gel gidelim başka bir otele, mis gibi rakı balık yapalım, gece geç yatıp, sabah geç kalkalım, ne dersin aşkım?”

Haberin Devamı

Ve ve ve ve  George Clooney bir anda gözümün önünde bitiverdi. Boşa dememişler insanlar çift yaratılırmış diye.

Adam geldi mi masamıza?

“İyi akşamlar Veli Bey.”

“Aaaa  iyi akşamlar,  sizi tanıştırayım; Ayşe bu yüzme hocan Kerim Bey, Kerim Bey bu da Ayşe.”

“Nasıl yani?” diyemedim. Bir salata sipariş edip çenemi kısa bir süreliğine tutmaya karar verdim.

Ve Kerim Hoca’ya dönüp sordum; “Hocam sabah kaçta yüzüyoruz?”

Yazarın Tüm Yazıları