Paylaş
Ne mi... Ben sit.com yazıyorum.
Sit.comlar demek daha doğru çünkü bir anda nasıl oldu bilmem ama oldu... Aklıma iki hikaye birden geldi.
Atamıyorum birini, seçim yapamıyorum ki.
Kardeşim Ayça televizyoncu, diyor ki “Baştan hata, olmaz Ayşe, bu iş böyle yapılmaz ki. Birine konsantre olman lazım illa ki.”
“Gel, bak” diyorum, “işim var” diyor, beni hep sallıyor.
Maymun iştahlıyım ya, sanırım bana inanmıyor.
Halbuki valla yazdıklarıma kendim bile çok gülüyorum.
Hem zaten bana herkes yaz yaz diyor yıllardır.
Bu işin ustası Gülse (Birsel) benim bin senelik sıra arkadaşım, dememiş miydi bana Avrupa Yakası başladığında telefonda onu tebrik ettiğimde; “En çılgın sendin, esas sen yazmalıydın ama sen evlendin” diye.
Gülse dediyse böyle, genlerim de belliyse, olur bu iş Ayşe diyorum.
Ve tekrar oturuyorum sabaha karşı dörtte yataktan kalkıp bilgisayarın başına...
Yetiş Ayşe’yim ben ama yetişemiyorum kendi hızıma. Bir sit.com’uma iki cümle yazıyorum, hop öbürüne iki daha.
Sonra bir bakıyorum, bir hata var ya...
Bu ne eli bolluk, ne bitmez tükenmez bir insan sevgisi diyorum, farkında olmadan sürekli karakter ekliyorsun Ayşe.
Birinde ana karakter sayısı 55, diğeri neredeyse 40’a gelmiş, hey dikkat etsene!
Ayça’ya anlatıyorum.
Aç diyor, gir internete, senaryo yazma bilmem neleri var oku, bu işin de bir matematiği var Ayşe.
Ben de diyorum ki hayatımda hiçbir şeyi matematiğine uyarak yapmadım, şimdi ben karakterlerin yarısını öldüreceğim, matematikten de zaten okulda hep Gülse’nin sayesinde kopyayla geçmiştim.
Olmadı ben bir Gülse’ye giderim, bana biraz anlatır bu işin taktiğini, kıyamaz.
Arkadaşlarımdan haberler
EMRE
Emre aradı geçen hafta (Ertürk) “kalk” dedi, “Alaçatı’ya götürüyorum seni.”
“Dahi çocuk, yine ne yaptın?” dedim.
Emre’yi NY markasıyla tanıyorsunuz, çantalarını biliyorsunuz. Michele Obama, Geena Davis, George Clooney, Emre’nin müşterileri.
Emre tasarımcı ama aslında önemli de bir ressam.
Yurt dışında katıldığı sergileri ben biliyorum, hatta az anlatıyor diye de kızıyorum.
Mesela şu an Londra The Mall Gallery’de nesli tükenen kaplanlar için Tigertime Foundation’da çok değerli ressamlarla birlikte bir resmi açık artırmada bulunuyor.
Bu bizim çocuk sessiz işte. Alaçatı’da Göz diye meşhur bir mekan var. Emre’nin Göz adlı tablosu orada. Görmeniz lazım ya...
….
AYŞE ERBULAK
Adaşım, onun babası benim baba yarımdı, benim babam onun baba yarısı.
Kardeşim doğunca Ayşe’ye “Al bunu geri götür” demişim, Ayşe hep bunu söyler bana.
Ayşe son zamanlarda çıldırdı, zaten hiçbir zaman pek normal de olmadı.
19 günde, soluksuz okunabilen kitaplar yazan bir kadın o... E-posta atar gibi kitap çıkarıyor.
Son kitabı ‘Dokuz Oda Cinayetleri’ yeni çıktı.
Bana yollamış. Hunharca cinayetler, katil baştan belli, final şok, ensest pedofili. Aradım.
“Alo Ayşe, kafayı mı yedin adaşım?” dedim, iki üç soru sordum.
“Yazarken valla benim de kalbim sıkıştı Ayşe” dedi.
“Bir yıl düşündüm, kurguladım, 19 günde bitirdim” dedi.
“İçimde ne var açıkçası bilemiyorum, şimdi sosyal medyada herkes kendini anlatıyor. Ben böyle iyiyim, şöyle iyiyim... Oysa ben herkesin içinde hem iyi hem kötü olduğuna inanıyorum, önemli olan onları güzel dengelemek, benim de hem iyi hem kötü hem de iblis yanlarım var. İçimdeki caniyi polisiye yazarak mı rahatlatıyorum acaba?”
“Olabilir valla” dedim.
Okuyun.
Paylaş