Ah kalbim ben senden çok çektim

Ah kalbim, ben senden çok çektim, söyle nedir bu halin, valla ben bildim bileli delisin...

Haberin Devamı

Bu benim kalbimin tarifi. Ha bizimkinin de öyle, nasıl bir yazarsın ki sen demeyin.
Benimkiyle problemim sadece duygusal değil.
Yedi yaşında anamın en yakın arkadaşının kızının ağaçlara tırmanma zevkine karşın benim daha çok bebeklerle hareketsiz oynayışım anacığımı düşündürtüyor, hop beni doktora götürüyor.
Diyorlar ki bu kızın kalbi delik ama minik bir delik, kapanır büyüyünce belki.
Yaşlanınca zorlar onu, şimdilerde zorlamaz, üzülmeyin, e mi?
Gerekirse yaptırır o zaman ameliyatını.
Anam biliyor huyumu o yaştan, diyor ki “aman ben yaşıyorken yapılsın bu ameliyat, bu işin sonrası belli olmaz. Parası olmaz, zaten uçuk benim kız, yaptırmaz...” dememiştir de uçukluğumu mesela...
Sonra kalbi yamalı kız oluyorum ben, delikliden terfi ediyorum yani.
Bir ihtişam, bir el üstünde tutulma. Evin prensesi, prenses halt etmiş; kraliçesi.
Herkesi istediğim gibi oynatıyorum, bir ıh edince dünyaları havaya kaldırıyorum.
Mutlu mesudum, ta ki bu ameliyatların klasik sonuçları olan aritmilerle karşılaşana kadar.
O ne be?
Bir atıyor bu kalp, bir tekliyor, iki atıyor, üç tekliyor.
Böyle düzensizlik benim odamda bile yok.
Ve panik atak.
Ve ritim ilaçları ve ritim düzelsin diye elektro şoklar...
Ablasyon. O da hatalı. Eline düştüğüm doktor bir kasap.
O, bu...
Ona rağmen ben bir cengaverim. Doğuracağım ya.
Doğuracağım.
Bebek, o haldeyken bir de bağırsak düğümlenmesi oluyor.
Vay be bu kalp aslında ne güçlü. Her şeye rağmen beni yarı yolda bırakmadı. Mutluyum, yaşama sevincim var, belki de ondan olabilir mi ki?
Ama beklenen son.
Hayat eh, işte, sürüklenmeye doğru.
Sen hayatın ritmine değil, hayat senin ritmine uysun. Ben sanırım hayatın ritmine uyuyorum o sıralar.
Doktor diyor ki “senin ritim mıçtı. Kalbine pil takıyoruz.”
“Ne?
Pil ne?”
Bana o kocaman şeyi mi takacaksınız, vücuduma? Zaten yeterince delik deşik her yanım. Bikinili halimse evlere şenlik. Sorana diyorum ki “evet kocam karın deşen Jack!”
Kafam çorba.
Neyse sonuçta terfi ediyorum yine yamalıdan bu sefer daha fiyakalı bir şeye; pilli bebek.
İlk pil sevmiyor beni, hoop çöpe.
İkinci pil seviyor nedense. Kaldırıyorum be, beraber yaşayıp gidelim işte.
Sensiz hayat bana bayatmış, öyle diyorlar, kal benimle. Kalıyor ama sekiz sene de bir değişeceksin diyor.
Şarjım o kadar o da...
Maksimum tasarruflu kullan.
Aklımı bozuyorum doktorlardan bunları duyunca.
Pil kontrollerim evlere şenlik.
Hayatımın tek vazgeçilmez erkeği Profesör Dr. Kamil Adalet pil kontrolü sırasında “hımmm ayın bilmem kaçı, gece saat şu, kalbin yüz atmış” diyor.
“Aman hocam” diyorum, “yanlış anlama heyecanımı, aşk meşk değil, korku filmi izliyordum.”
Çipliyim yani çipli. Ne zaman ne atıyorum Kamil Hoca biliyor.
Bu yazı şimdi nerden çıktı değil mi?
Şu aralar hayatımın dönüm noktası ve Allah sağlık problemi vermesin ama belki en zor günlerim.
Kalbim deli gibi. Diyorum ki ah kalbim, ben senden çok çektim, söyle nedir diye devam ediyorum.
Kamil Hoca’ya gidiyorum.
İlaç veriyor ama diyor ki “kalbin çok sağlam senin, bir şeyin yok. Çok zor bir dönemden geçiyorsun” yaşadıklarımı o biliyor.
Emin olun hepsi stres, kalp strese dayanamıyor. Sen üzülünce o üzülüyor, beynin kalbine acını yolluyor.
Acı, üzüntü sağlam kalbini hastalandırıyor. Hastalıklar demek ki gerçekten böyle oluşuyor.
Bu sadece hissettiklerimiz, ya tahlil falan yaptırsak, içimize attıklarımızı da al, işte kanserler, onlar, bunlar...
Acıdan, haksızlıktan günlerdir kalbim sıkışıyor.

Yazarın Tüm Yazıları