Tören şahane kameralar şahane

İki çok değerli ismin cenaze törenine tanık olduk. Havada, hüzünden çok daha farklı bir duygu vardı. Yas tutma kültürümüzü kaybettiğimizin farkında mısınız?

Haberin Devamı

Önce cenazelerdeki gelenek ve görenekler değişmeye başladı. Ölüye gösterilen saygı, ‘Merhumu ya da merhumeyi nasıl bilirdiniz?’ sorusuna verilen ‘iyi bilirdik’ yanıtıyla herkesin yüreğine su serperdi. İmamlar soruları sürdürür, son olarak da ‘Hakkınızı helal ediyor musunuz?’ diye üstüne basa basa tekrarlardı. Yanıt elbette beklendiği, bilindiği gibi: ‘Helal olsun’. İslam kültürünün de gelenek ve göreneklerimizin temelinde de bu vardı. Her şeyle birlikte bu kültür de zamanla değişmeye başladı. İmam sordukça ‘Ben hakkımı helal etmiyorum’ diyenler de oldu. Tiyatro ve sinema dünyasının değerli ismi Çolpan İlhan’ın cenazesinde bu sözler kulaklarımızda defalarca çınladı, hepimizin kalbi en derinden acıdı. Sonrası malum tepkiler, eleştiriler, tartışmalar... Çolpan İlhan’ın cenazesinde gördüklerimi daha önce filmlerde seyretmiştim. Ancak bu defa bunun bir film sahnesi değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu anladım. Kalabalığı uzaktan izledim. Bir kadın yaklaştı, taziye sahiplerine sarıldı, sohbete başladı. Geçmişi anlatıyordu, Kerem’i, Kerem’in çocukluğunu... Sonra yanıma gelip “Kim ölmüş?” dedi. “Çolpan İlhan” dedim, “Çolpan İlhan kim? Nerelilermiş?” diye sordu. “Sadri Alışık var ya, onun eşi” dedim. Cenazeyi başından sonuna izledi. Ben de etrafımı izledim. En havalı siyah gözlüğünü kapan tanıdık tanımadık herkes cenazedeydi. Haliyle ‘Ön safta yer tutma’, kameralara sağdan soldan her köşeden kafa uzatma, protokolün cenazeye en yakın yerinde boy gösterme yarışı kaçınılmazdı. Bu defa cenaze yakınları ünlü bir isme “Taziyenizi ilettikten sonra dilerseniz kenara çekilebilirsiniz” dedi. Yanıt ilginçti: “Hayır, ben burada kalmak istiyorum… Yıllardır görmediğim dostlarımı görüyorum… Arkalarda kalmak istemiyorum.”

Haberin Devamı

Fotoğraf makineleriyle flörtleşmek

Önemli olan bir görevi saygıyla yerine getirmek mi? Yoksa kültürü, geleneği, göreneği, saygıyı, her şeyi yok sayıp tribüne oynamak mı? En önde saf tutup sağa sola, eşe dosta hava atmak mı? Varlık mücadelesi mi? Kendini göstermek mi? Ölüye saygı mı, protokole saygı mı? Son zamanlarda çokça konuşulur türden ‘saygı’ mı, ‘aman ne olacak’ diye gereksiz bir ‘kaygı’ mı?
Nedir bu güçlüye yakın olma, ünlüye yakın olma, protokol merakı? Nedir kameralarla, fotoğraf makineleriyle bu gereksiz, anlamsız flörtleşme? Psikolog Perran Söğütlü’ye göre: “Yalnızlaşan insanlar varlıklarını bu tür toplumsal olaylarda gözler önüne sermek, ‘Ben de varım’ demek istiyorlar. Yaşadığımız toplumda bir cemaate, bir topluluğa, bir gruba, bir güce ait olmak istiyorlar. Bu şekilde güvende olma duygusu yaşıyorlar. Bireysel olarak başarı öyküsü yoksa, varoluş sıkıntısı yaşıyorlarsa kendilerini bu şekilde ifade edebiliyorlar.”
Şahit olduğum bir diğer cenaze töreni efsane Başkan Süleyman Seba’nınkiydi. Beşiktaş Kongre üyesiyim. Seba sadece biz siyah-beyazlılar için değil tüm spor kulüpleri için sembol bir isimdi. Renklerin kardeşliğini yaratmış, başarıdan önce sevgi ve saygıyı ön planda tutmuştu. Bu da zaten başarıyı getirmişti. Devletin en tepesinden Çarşı’nın en mütevazı esnafına kadar on binler Seba’nın cenazesinde buluştu. Sadece İstanbul’dan değil, Türkiye’nin dört bir tarafından. Efsane başkana yakışan bir törendi. Peki yakışmayan neydi? “Protokolde en önde olacağım” diye tutturmak, “Süleyman Başkan’a en yakın bendim” görüntüsü vermek için uğraşmak, kameralara boy gösterip “Bakın ben de buradaydım” demek. O hırslı kalabalığa, başkanın yakın-uzak dostlarına şöyle bir baktım. “Keşke hepimiz sonsuzluğa uğurladığımız yakınlarımızın, sevdiklerimizin son günlerinde onların yalnızlığına arkadaş olsak” dedim.

Yazarın Tüm Yazıları