Nisan ayından sonra bir canlılık geliyor bana. Mayıs ayında ise enerjim tavan yapıyor. En sevdiğim ay diyebilirim. Hele bizim gibi İzmir' de yaşıyorsanız hava o kadar güzel oluyor ki... Ege' yi koklamak için harika bir zaman dilimi Mayıs.
İşte biz de ana-oğul 2 kafadar, gezebildiğimiz kadar İzmir' de ve Ege' de geziyoruz. Geçtiğimiz hafta pazar günü uyandık. Özel bir plan yapmamıştık. Ne yapsak derken aklıma tertemiz kumlarla oynaması için Çeşme Ilıca' ya gitmek geldi. Benim çocukluğumda da böyleydi. Aniden karar verir, soluğu denizde alırdık.
"Ata, harika bir fikrim var" dedim. Baktı, "neymiş" dedi, merakla. "Kumlarla oynamak ister misin?" Hemen gözleri parladı ve çok sevinerek istediğini söyledi. "Yanımıza mayolarımızı da alacağız. Çünkü denize gidiyoruz, su çok soğuk değilse yüzebiliriz" deyince evde bir festival ortamı oluştu. Mayolar, havlular, terlikler, kürekler, kovalarla düştük yola.
Ilıca girişindeki bir dükkandan su altı gözlüğü ve şnorkel alarak kombinimizi tamamlayıp, soluğu plajda aldık. Sonradan iyi ki almışız diyeceğimizi tahmin etmemiştim.
Anneler Günü yaklaştığında özel bir yazı hazırlamam gerekir mi sorusunu sordum kendime. Eğer istenirse yaazabileceğimi farkettim. İçimde başka bir duygu vardı, vurgulamak istediğim neşeli bir varoluş sevincinden çok farklıydı.
Nedenlerini kaybediş hikayeleri ve hayatın tattırdığı bin bir türlü tat olarak tarif edebilirim. Bir söyleşide; anne olduktan sonra kimsesiz çocuklarla çalışmaya başladığımda annelik duygusu benim için 180 derece anlam değiştirdi demiştim. Bebeğimi evde bırakmak başa çıkmam gereken zor bir duyguydu. Nasıl olduysa, taze annelik dönemimde karşıma annesiz büyüyen çocuklar çıktı. Bu sayede anneliğin çok emek isteyen yürek işçiliği olduğu yakından kavrama şansını yakaladım.
Onlarca kırık-dökük çocukluk anıları içinde yürek işçiliğim çıraklığı öğreniyordu. İlk olarak vardığım nokta: bedenin doğurduğu, yüreğin büyüttüğü gerçeği oldu.
Bu gerçek yıllarca çalıştığım özel çocuklar gerçeğiyle birleşti. Özel çocuk deyince aklınıza üstün yetenekleri olanlar gelebilir. Gelmesine hak veririm. Bu bahsettiğim özel çocuklar özel eğitim ve bakım gereksinimi olanlar... Onlar ve anneleri gerçek anlamda yürek işçisi olan usta insanlar. Mesleğim gereği yanlarında çıraklık ettim. Kimsesi olmayan özel çocuklarla çalışınca kavradığım bir üst basamaktaki gerçek şu oldu: her çocuk özeldir ve sadece koşulsuz sevgi ister.
Gamze Malkoç ve Ezgi İçli iki kafadar anne. Kendilerini çok uzun süredir sosyal medyadan takip ediyorum. Çocuklarıyla daha iyi vakit geçirebilmek için kendilerini geliştirmeye karar verdiler. Önce aktivite ile ilgili eğitim alıp daha sonra gezici çocuk atölyesini açtılar. Marka ismi Gamze, eşi ve kızının isimlerinin ilk hecelerinden oluşuyor. Ne hoş, sıcacık bir fikir... Gamze ve Ezgi' den detayları öğrenmek istedim.
Etkinliklerinizde neler yapıyorsunuz?
Gamze Malkoç: Çocukların kendilerini en iyi biçimde ifade edebilecekleri, yaratıcılıklarını farklı şekillerde ortaya koyabilecekleri, el becerilerini geliştirebilecekleri ve bunlarıyaparken çok eğlenecekleri özgür ortamlar yaratıyoruz. Oyun çocuklar için en değerli öğrenme ve eğlenme aracı. Bir arada yapılan etkinlikler paralel öğrenmeyi desteklediği gibi ileride sosyalleşmeleri ve iyi iletişim becerilerine sahip olabilmeleri için birer anahtar.
Ezgi İçli:
Çocukla seyahat bizim nesil ebeveynlerin önem verdiği konulardan birisi... Çocuklarla yurt içi ve yurt dışı seyahat etmeye önem veriyoruz. Ben de oğlumla birlikte gezmeyi, eğlenmeyi çok seviyorum. İzmir' de yaşadığımız için İzmir' in ve Ege' nin güzel atmosferinden olabildiğince faydalanmaya çalışıyoruz.
Geçtiğimiz haftasonu 1. Uluslararası Enginar Festivali vardı. Ağzına enginar koymayan çocuğu enginar festivaline götürmek benim açımdan biraz garip olsa da, akşam eve dönerken "iyi ki gitmişsiz" dedim. Çünkü hoşuna gitti.
Urla Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi' nin işbirliği ile bu festival düzenlenmiş. Özellikle gastronomi bölümü öğrencilerinin sunumları gerçekten ışıl ışıldı. Yeni nesil gençliği çok beğendiğimi bir kez daha anladığım. Açılış seramonisi ve yanı sıra süren kermesi kısaca izledikten sonra soluğu Malgaca Pazarı' nda aldık. Bebek enginarından sakız enginarına çeşit çeşit enginarlar ve yemekleri oradaydı. Urla sanat sokağının sonuna değin harika bir şenlik vardı.
İlk en önemli soru Devlet okulu mu, özel okul mu? Yanıtı ister özel okul, ister devlet okulu olsun; dikkat edilecek ortak özellikler şöyle:
Okul seçiminde nelere dikkat edilmeli?
1.Öğretmen Kalitesi: Okul öğretmen seçerken nelere dikkat ediyor? Yeni mezun mu? Mesleki olgunluğa erişmiş eğitimcileri mi alıyor? Öğretmenler düzenli ve sürekli olarak hizmet içi eğitim alıyorlar mı? Ayrıca öğretmenlerin uzun yıllar aynı okulda görev alması çok önemli. İlkokul döneminde her yıl öğretmen değiştirmeleri sağlıksız olacağı gibi kurumun kalitesini gözden geçirmek için önemli bir kriter olacaktır.
Araştırmalara baktığımızda öğretmen kalitesi çocuğun okul başarısını %50’den fazla etkiliyor. Eğer motivasyonu yüksek bir eğitimci kadrosu söz konusuysa bu oran %80’lerin üzerine çıkabiliyor. Bu açıdan ilk sırada incelenmesi gereken şey teknoloji vb yan unsurlar değil, eğitimci profili.
2. Eğitim Programları:
Siz de siyasetin sıkıcı yüzünden sıkıldınız mı? Kendi adıma söyleyeyim ben çok sıkıldım.
Kürsüye çıkınca kükreyen adamlardan, sert cümlelerden, azarlanmaktan, sadece ve sadece karşı tarafı eleştirmekten ibaret olan girişimden ibaret siyasi zekadan usandım desem yeridir.
Bu nedenle haber izlemiyorum, tartışma programı dinlemiyorum. Sadece okuyorum. Kimsenin kafamın içinde bağırmasına izin vermek gibi bir niyetim yok. Nerede güler yüzlü, sakin ve yapıcı insanlar çayımı kapıp oturup dinliyorum.
Yalnız ben değilim, eminim. Nasıl da bunaldığını sosyal medyada anlatan hukukçu Sedef Erken' e denk geldim. Çay ve kısır partisi kuralım demiş. Çay içip kısır yiyelim. Hemen çok sevinirim diyerek konuşmaya dahil oldum. Çünkü Sedef hanım hukukçu kimliğinin yanı sıra bir aktivist. Buradan nefis işler çıkar dedim içimden. Otizm eylem Plan'ından tutun, oğlu Ozan' ın AİHM' deki otizm-ayrımcılık davasına kadar. Pek çok konuda canla başla mücadele eden bir kadın. Sonra bize yine hukukçu olan ardaninannesi.com blogunun sahibi Bahar katıldı. Oldu mu 3 kurucu üye...
Duymayan kalmamıştır herhalde. Valinin azarladığı öğretmen protestoda öldü. Sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyüdü. Sendikalar eylem kararı aldı. Kınama mesajları yayınlandı.
Tepkiler arasında bir tanesi manşetlerde geniş yer buldu: Cem Yılmaz’ ın “Mevki ile adam ezmek, kalbini ölesiye kırmak” ile başlayan tweeti…
Tepkiler arasında bir cümle beni sarstı: ”Yazık oldu gitti öğretmencik.”
Öğretmen kelimesinin sonuna eklenen
Her ülkede durum farklı, Türkiye' de ise içler acısı. Çünkü otizmli çocuklar ne kanunen ne de hukuken hak ettikleri şeylere kavuşamıyorlar.
Ayrımcılıkla karşılaşıyorlar. Yaşamın her alanında, toplumun hemen hemen her kesiminde ayrımclık en büyük engel olarak karışlarına çıkıyor.
Çocuğa otizm teşhisi konduğu andan itibaren genellikle babalar çocukla bağı koparıp evden uzaklaşmayı tercih ediyor. Otizmli çocukların ailesine baktığınızda yarısına yakınının boşanmış olduğunu görebilirsiniz.
Otizmli çocuk büyüdükçe akrabaları tarafından ayrımcılığa uğruyor. Kendi çocuklarının psikolojisinin bozulacağını düşünen yakınları görüşmeme, çocukları görüştürmeme kararı alıyorlar.